Hırsızlıkları Soygunları Yolsuzlukları Koruma!
Deniz Feneri yolsuzluğu ile ilgili soruşturma sürecinde sanıkları değil de savcıları yargılattılar. Böylece iktidar yanlısı sivillere karşı açılan herhangi bir davaya iktidarın geçit vermeyeceği anlaşılmış oluyordu. MİT Müsteşarı’yla ilgili olarak açılan soruşturmada şahsa özgü yasa çıkarılarak AKP’nin bürokratı savcının elinden alınmış oldu.
2002’de %35 olan mısır gümrük vergisi, 17 Nisan 2003 tarihinde %20’ye indirilir. Zamanın Maliye Bakanı’nın oğlunun şirketi, kilosu 220 ile 230 kuruş arasında 4 Ağustos 2003 tarihinde 4 bin ton mısır ithal eder. Mısır ithalat vergisi, bu ithalatın yapıldığı tarihten hemen sonra 8 ağustos 2003 tarihinde %45’e, daha sonra %70’e çıkarılır. Bakanın oğlu mısırı gümrükten geçirip Türkiye’ye soktuktan hemen sonra Toprak Mahsulleri Ofisi mısırın fiyatını 310 kuruş olarak açıklar.
Bakanın oğlunun mısır ithal ettikten sonra vergi oranları %20’den %70’e çıkarılmıştır. Diğer yandan bazı bakanların ve yandaşların işledikleri bazı suçların af kapsamına sokularak ortadan kaldırıldığına yönelik iddialar geçmişte siyasetin gündemini fazlaca meşgul etmişti. Ali Dibo vakaları ise ayrıntılar arasında unutulmaya terk edilmişti.
17 Aralık’ta yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu iktidarın kimyasını bozmuş ve hükümetin dört bakanı bu yüzden istifa etmek zorunda kalmıştır. AKP, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu yapanlardan intikamını almıştır. Bu bağlamda ne değiştirilmedik savcı, emniyet personeli, bürokrat ne de adli kolluk yönetmeliği kaldı.
Başbakan Erdoğan, miting meydanlarında yolsuzluk ve rüşvet yapanları değil onlarla mücadele eden savcıları suçladı. Yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla gözaltına alınanları “hayır işleri yapanlar” biraz da “saf” davranan insanlar olarak nitelendirdi.
Hırsızlığa, yolsuzluğa ve rüşvete yönelik operasyonu Başbakan Erdoğan, “paralel devlet” içindeki “çeteci” ve “komplocu” operasyon olarak kamuoyuna sunmuştur. 17 Aralık operasyonuyla rüşvet ve yolsuzluk iddiasıyla -kasaları ve ayakkabı kutularıyla birlikte- tutuklananlar, iktidar tarafından resmen koruma altına alındı. Buna karşın operasyonu yapan savcılar, emniyet mensupları ve diğer bürokratlar Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla dağıtıldı.
Kamuoyunun dikkati hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk görüntülerinden uzaklaştırılmış ve “paralel” yapılar üzerine çevrilmiştir.
Devamında da savcı-emniyet, emniyet-MİT, HSYK-Başbakan krizi yaşandı.
Bu bağlamda savcının “Adli Kolluk” sıfatıyla yolsuzluk ve rüşvet takibatı amacıyla verdiği talimatlar yerine getirilmemiştir. Savcının Adli Kolluk bağlamında verdiği talimatları engellenmiştir. Bu eylem CMK 161. Maddeye göre cezai suçtur ve soruşturma açılması gerekmesine karşın bu konuda hiçbir adım atılmamıştır.
“Başbakan Erdoğan tarafından tehdit edildiğini” iddia eden Zekeriya Öz ve 8 savcı ve bir emniyet müdürü hakkında HSYK “inceleme” kararı çıkarmıştır. Bakan Bozdağ, iktidara yakın olduğu gerekçesiyle üç kişi hakkında soruşturma izni vermemiştir. Diğer 6 savcı bu bağlamda sorgulanmaktadır.
25 Aralık’ta başlatılan ikinci rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun savcısı değiştirilmiştir. Bu operasyon bağlamında 7 iş adamının ve 2 şirketin mallarına tedbir konma kararı verilmişti. ‘Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’nun 2. dalgasında 7 iş adamı ve 2 şirketin mal varlıklarına konan tedbir, soruşturmayı devralan yeni savcılar tarafından kaldırılmıştır.
HSYK’da yapılan yeni düzenleme, yürütülen yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını etkisiz kılmak ve yandaşlar tarafından yapılmış olana muhtemel yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının önü kesmek amacına yöneliktir. HSYK’nın değişen yapısı bundan böyle iktidar yanlılarınca yapılan yolsuzluk, hırsızlık, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet ve komisyonculuk gibi yüz kızartıcı suçlarla mücadeleye izin vermemektedir. İktidar taraftarlarının yaptığı rüşvet ve yolsuzluklara izin vermemek üzere bu düzenlemeyi gerçekleştiriyor. HSYK’nın yeni düzenlemeyle hırsızlıkları, soygunları, yolsuzlukları korumakla görevli bir kurul haline getirilmeye çalışılıyor!