Himoğlu, belleği Erzurum’un...
Mücahit Himoğlu... 17-18 yaşlarındaydı ben onu tanıdığımda... Çalışkan, kabına sığmaz, yürekli, nükteli ve tertemiz bir çocuktu... Sonra ringde gördüm onu, farklı bir stili vardı, fiziği uygundu, doruklara aday olduğunu anlamıştım (birazcık anlarım o işten de). Türkiye boks şampiyonu oldu Mücahit kısa bir süre sonra. Sonra boks hakemliği, öğretmenlik, yöneticilik ve 1999 yılında da MHP’de Erzurum Milletvekilliği...
Ve sonra kitaplar... Kocaeli’ye gelmişti Koray Aydın’la birlikte 2003 yılıydı sanırım, MHP İl binasında sohbet ederken orada bulunanlara “Biz kitap okuyalım diye Cazim Abi, cebinden para verir, kitap alıp bize armağan ederdi. O unutmuştur ama bende böyle kaç tane kitap var” demişti...
Mücahit, geçtiğimiz hafta telefon etti, dördüncü kitabı çıkmış, adı “Tarihe Mührünü Vuran Şehir Erzurum”muş, adresimi istedi ve yolladı.
1055 sayfalık kütük gibi bir kitap... Yılların birikimi, emeği, araştırması... Mücahit bu eseriyle, Erzurum’un belleği olduğunu kanıtlamış...
1055 sayfalık kitabı anlatmak kolay değil... Erzurum’a ilgi duyanlara, sevda çekenlere ve tüm araştırmacılara tavsiye ediyorum, değerli bir kaynak yapıt.
Ben de Erzurumlu yıllarıma gittim bu kitapla. Üç yıl yatılı olarak okuduğum Erzurum Lisesi’nin berberi Nusret Galatasaray düştü yâdıma, Dana Memmed’i anlattı sanki yeniden... Naim Hoca’nın “Gurban, ben artık doktor kontrolünde cigara içirem” sözüne güldüm, Şeyhler Camisi ve arkasında kıldığım teravihleri hatırladım. Erzurumsporun amigosu “Gıggıl Lütfü” yeniden tempo tutturdu bana: “Er Er... Zum Zum Zum... Erzuruum!” diye... Nüktedan spor adamı Hadi Vuraler ve palavrayı sanat eden Sarı Turan Ağabeylerin boks hikâyesine güldüm yeniden... Demirsporlu Canip Kuzu’nun o çok bilinen esprisi gürledi yıllar sonra: “Neydirsen ola, kap bezi sufatlı!..”
Fener Yayınları arasından çıkan bu değerli eserde tek bir eksiklik gördüm, onu yazarak bitireceğim. Erzurum’dan seçilen senatörlerin arasında yalnızca Sakıp Hatunoğlu yok, oysa en uzun süreli senatörlük yapan odur. Anne tarafından akrabam da olur, biraz dokundu bana. Yeni baskılarda düzeltilirse sevinirim.
İzmir Dağlarında Şiir Çiçekleri
Bu kitap, Eskişehir H Tip Cezaevi’nden geldi, iki büyük poşet kitapla birlikte. Daha önce çok yazdım, damadım Hâkim Dr. Yılmaz Güven, 10 aydır yatıyor orada. Yatıyor ve okuyor, cezaevi kütüphanesinin baş müdavimlerinden. Birkaç hafta önce bakmış, bazı kitaplar toplanmış bir yere yollanıyor, sormuş “Bunlar fazla... Dönüşüme yollanacak” demişler... Bakmış çok değerli kitaplar var bunların içinde, “Bana verin bunları, açık görüşte bizimkilere verip eve yollayayım” demiş, izin vermişler.
Bu kitaplardan birini de benim için almış Yılmaz. İzmir şiirlerinin toplandığı 1174 sayfalık bir kitap, “İzmir Dağlarında Çiçekler Açar” adını taşıyor. Mehmet Zeki Gündüz ve Muhittin Bilgen tarafından hazırlanmış ve Şenocak Yayınları’nca yayımlanmış. Kitapta 594 şairin şiirleri var. Öyle güzel şiirler yazılmış ki İzmir’e... Bunlardan ancak birinden dizeler verebileceğim tadımlık. Bayburtlu Yahya Akengin’in İzmir dizelerini:
“İzmir’e indirdim ağrılı yüreğimi/Ege’nin mavisinde martılar çiçek açıyordu/Bir nekahet şarkısıydı Kordonboyu/Hamallar anlamıyordu arkadaşlığımı/Ekmek parası gibi taşıyacaktım yalnızlığımı.”