Hilmi Özkök, ‘ihanetten’ yargı önüne çıkacak mı?
Teslimiyet iktidarı tarafından ‘milli birlik ve beraberlik projesi’ olarak takdim edilen ‘açılım’ süreci, geldi sonunda ‘kitlesel kalkışma’noktasına kadar dayandı.
İmralı’daki malikânesinde çizdiği ‘yol haritaları’ile açılım politikalarına yön veren Bebek Katili, ‘sivil itaatsizlik’ eylemlerinin ardından şimdi de ‘kitlesel kalkışma’ eylemlerini gündemine almış bulunuyor.
Bölücübaşı, aynen şu tehdidi savuruyor:
- “15 Haziran’a kadar çözüm gelişmezse büyük bir savaş gelişecektir. Süreci burada yaptığım görüşmeler belirleyecektir. Görüşmelerden hükümetin çözüm yönünde adım atacağı yönünde veriler ortaya çıkarsa, müzakere süreci başlamış olacak. Seçimlerden sonra AKP’nin anayasal bir çözüme gitme ihtimali var, umarım öyle olur. Ama tersi olursa yapacağım bir şey kalmaz.”
İster kızarsınız, ister kabul etmezsiniz; ama TBMM’yi ‘karargâh’ haline getirip belediyelere ‘eşbaşkan’ atayan, ‘kendi mahkemelerini’ kuran, ‘kendi vergisini’ toplayan, ‘kendi savunma teşkilatını’ oluşturan bölücü terör örgütü, Güneydoğu’da devlet içerisinde ‘fiilen’ bir devlet kurmuş bulunuyor.
Şimdi sıra bu ‘fiili’ yapıya resmen ‘özerklik’ statüsü kazandırmakta.
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
***
Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturmasının hemen ardından, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yıllık bir rapor yayınlandı.
Raporda, mealen özetle şöyle diyordu:
- “Türkiye, ülkenin doğu ve güneydoğusunda gereğinden fazla askeri kuvvet bulundurmaktadır. Bölgedeki asker sayısında en kısa zaman içerisinde ciddi bir indirime gidilmelidir.”
Raporun kamuoyuna yansımasından kısa bir süre sonra, her ne olduysa Türkiye’de birdenbire ‘askerlik süresinin’ kısaltılması gündeme geldi, buna paralel olarak ordu mevcudunda ‘93 bin kişilik’ bir kısıntıya gidildi.
Aralarında daha çok Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde görev yapan ‘mekanize’ birliklerin de bulunduğu 4 tugay lağvedildi.
Bölgede ‘operasyon’ amaçlı kullanılan birliklerden bir kısmı, zaman içerisinde aşamalı bir şekilde batıya kaydırıldı.
Sınır bölgelerinin dışında kalan alanların neredeyse tamamı, bölücü teröristlerin hakimiyetine terkedildi.
***
‘40 bin kişinin ölümünden’ sorumlu olan vatan haini, ‘özel besiye’ çekildiği konağından devleti, ‘kitlesel ayaklanma’ eylemleri ile tehdit ediyor.
Ülkeyi ‘iç ve dış tehditlere karşı’ korumakla ve kollamakla görevli olan Türk Silahlı Kuvvetleri, ‘eli kolu’ bağlı, ‘ne yapacağını bilemez’ bir halde gelişmeleri uzaktan izliyor.
Öyle görünüyor ki, 1990’lı yıllara oranla, ‘kuvvet sayısında’ çok önemli bir azalma olduğu için, bölgede ortaya çıkabilecek herhangi ‘kitlesel ayaklanma’ eylemi karşısında mevcut birlikler yetersiz kalacak.
Başka bölgelerden birlik kaydırılıncaya kadar, yeterli kontrol sağlanamazsa, istenmeden de olsa bir takım ‘sert müdahaleler’ yaşanacak.
Bunu fırsat bilen hainler, başta ‘İkiz Sözleşmeler’ olmak üzere, Türkiye’nin daha önce imzalamış olduğu ‘uluslar arası’ sözleşmelere dayanarak, “Türkler soykırım yapıyorlar” çığlıkları eşliğinde Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nü bölgeye müdahaleye davet edecekler.
***
Göreve atanır atanmaz, yaptığı ilk icraat İstanbul’daki kışlalarda bulunan ‘Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak, Tek Dil “ yazılı tabelaları indirmek olan Hilmi Özkök ve suç ortakları, ‘vatana ihanet’ suçundan derhal yargı önüne çıkarılmalıdır.