Bünyamin Öztürk / Yeniçağ
Anayasa değişikliğini partiler üstü ele almak gerektiğini ifade eden Şener, aksi bir durumda doğru bir bakış açısının geliştirilemeyeceğini söyledi. Başkanlık sisteminin hayata geçmesi durumunda Türk ekonomisine de çok büyük zararları olacağının altını çizen Şener, işsizliğin ve enflasyonun artacağını kaydetti, şöyle dedi:
"ÖZ SERMAYE DE KAÇAR"
"Türk ekonomisi dolarize edilmiş durumda. Türkiye'nin her yıl cari açığı var. Yıllık 200 milyar dolarlık ithalat döviz üzerinden yapılıyor. Bu tür ekonomilerde elinizde yeteri kadar döviz bulundurmak zorundasınız. Bu da ancak yurt dışından döviz girişi ile olabilir. Ama tek adama dayalı bir düzenin olduğu ülkeye yabancı sermaye girmez. Sermaye kendisini güvende hissetmek ister ve yargının bağımsız olduğunu görmek ister. Nitekim rakamlara bakıldığında son birkaç yıldır yaşanan yabancı sermayedeki kaçışlar görülür. Ülkedeki siyasi güvensizlikten dolayı kendi sermayeniz de kaçıyor. Özellikle anayasa paketi yatırımcıyı tedirgin etmiştir. Dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde böyle bir rejim yok. Bu tür rejimlerin uygulandığı İslam ülkelerine iyi bakılmalı.
Tek adama dayalı 57 İslam ülkesinin yıllık üretimi ABD'nin 4'te biri kadar, Çin'in de 3'te biri kadardır. Tek başına Almanya bu 57 İslam ülkesine denk üretim kapasitesine sahip. Neden? Çünkü siyasi yapıları da, sosyal yapıları da çürük. Bu düzen eğer mutluluk huzur getirmiş olsaydı İslam dünyası bu halde olmazdı. İslam dünyasının başına bela bir rejimi Türkiye'de 100 yıl sonra ortaya atmak büyük bir haksızlıktır. Türkiye, İslam ülkelerine bu ilkel durumlardan kurtulması için ön ayak olması gerekirken, o ilkel düzenlere benzemeye çalışıyor. Bundan daha yanlış ne olabilir?" Abdüllatif Şener, AKP'de uzun yıllar bakanlık yapmış ve parti yönetiminde yer almış isimlerin ülkeye bu kadar zararı olacağı söylenen bir değişikliğe karşı sessiz kalmalarını da eleştirdi. Şener sözlerini şöyle tamamladı:
"O KADAR ZARARI OLUR Kİ..."
"Ben bunu şuna bağlıyorum. Bu arkadaşlar hala kendilerini Tayyip Erdoğan'a karşı refere etmeye çalışıyorlar. Bir uyumsuzluğa düşmeyelim bağlılığımızı gösterelim ola ki bir gün bizi de değerlendirir umudu içerisindeler. Bu şanslarını yitirmektense suskunluklarını devam ettirmeyi tercih ediyorlar. Bu tercih ülke menfaatleriyle çelişse bile bunu gözetiyorlar. Nereden bakılırsa bakılsın inanarak konuşan hiç kimse böyle bir değişikliğin ülkeye tek bir faydası olabileceğini söyleyemez. Ama o kadar zararı olur ki... Bu kadar zarar verecek bir metnin referanduma gidişi sırasında hala konuşması gerekenler susuyor ve 'bu ülkeye zarar verir' demiyorlarsa demek ki bireysel beklenti içindeler."