Hiç zorlamayın; Nazlı Ilıcak'tan "demokrasi havarisi" çıkmaz
Merhum Ali Tatar için yazdıkları... Merhum Kuddusi Okkır için yazdıkları...
Kâşif Kozinoğlu'ndan Murat Özenalp'e, İlhan Selçuk'tan Türkân Saylan'a, Fatih Hilmioğlu'ndan Abdülkerim Kırca'ya kadar yüzlerce "insan" -"can" yani- zulümhanelerde sadece vicdanın değil aklın da sınırlarını zorlayan bir zulüm altında çürürken, ölürken kaleminin nasıl "oh" çektiğini unutamam...
O milyonlarca suni, sahte, üretilmiş belgeden oluşan dosyalardan cımbızladığı cümleleri nasıl çarpıttığını, nasıl gerçekle hiç ilgisi olmayan senaryolar yazıp toplumun kafasını bulandırmaya çalıştığını, bildiğiniz "gayri nizami harp(!)" komutanlığına soyunduğunu unutamam...
Başka birçok gazete ve gazeteciyle birlikte Yeniçağ'ı nasıl hedef gösterdiğini, nasıl bir kan sıçratmaya çalıştığını unutamam...
Acı hatıraları taze bunca "operasyon"dan sonra sanıyordum ki onu polislerin arasında "götürülürken" gördüğümde, bizim kalemlerimize gelecek "oh" çekme sırası;
Olmadı.
Aklımın bir köşesinde bugünler için sakladığım botoks esprilerini filan kullanmak şöyle dursun bir küçük acıdım bile:
"Daha yaşadığın kadar yaşayacak mıydın sanki... Paran var, pulun var, medya patronları nezdinde iyi kötü 'giderin' var; otursana oturduğun yerde... Bu saatten sonra senin nene gerek iktidarlara nizam vermek!"
Ve fakat 70 küsur yaşındaki bir kadının kendi elleriyle kazdığı kuyuya düşüşünü görmenin yarattığı "insani etki" başka, Nazlı Ilıcak'ın mesleğini insanlık dışı bir sürecin yer yer maşası, yer yer tetikçisi yaptığı gerçeği başka!
O nedenle kimse kusura bakmasın ama ben "Nazlı Hanım gazetecidir"ci tayfaya dahil olamayacağım!
***
"Gün bizim günümüz" deyip linç edecek değilim, "adil yargılama hakkı"na riayet edilmesini "onun için bile" tabii ki talep edeceğim lakin, dün Ahmet Hakan "27 Mayıs askeri darbesinin kurbanı bir siyasetçinin kızı. Bildiğim bütün askeri darbelerde ayağa kalkmış bir kadın. 15 Temmuz darbesinden sonra attığı tweet'lerle hiç mutabık değilim. Ona şucu bucu da diyebilirsiniz. Ama darbeci derseniz inanmam" yazmış ya Ilıcak için;
Başta Hakan sonra da Ilıcak'ın sahiden de "demokrasi" gibi bir hassasiyeti olduğuna inananlar varsa onlar için şu hatırlatmaları yapmak görevim:
Memleket şartlarının 12 Eylül "darbe"si için olgunlaştığı günler... Nazlı Ilıcak diyor ki;
"... Ecevit çapında bir Başbakanın gemiyi selamete çıkaramayacağı ise iyice anlaşılmıştır. Buna rağmen İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesindeki "Cumhuriyeti korumak ve kollamak" hükmü işletilmemektedir. 16 Ocak 1979"
***
"...bir de bakıyorsunuz, İstanbul'da Devlet Tiyatrosunda, Brecht'in şiir, hikaye ve şarkılarından derlenen bir eser sahneye konuluyor. (...) 13 ilimizde anarşiyi bastırmak için askere sığınan bir hükümet, devlet sahnesinde subaya hakaret edilmesine müsamaha gösteriyor. (18 Mart 1979)"
***
"1 Mayıs mitingi, hükümet barajını aşsa bile, büyük bir ihtimalle Sıkıyönetime takılacaktır. Şoförlerin kontak kapama eylemine izin vermeyen Orgeneral Necdet Üruğ, herhalde Taksim Meydanı'nın kızıla boyanmasına göz yummayacaktır. (...) Devletten, hürriyetçi demokratik rejimden yana olanlar SOVYET MUKALLİTLERİ karşısında taraflarını açıkça belli etmelidirler. 10 Nisan 1979"
***
"...Bir, iki, üç... Ama bir gün gelir ordu, madem tek başına beceremiyorsun, şöyle çekil kenara çekil de gölge etme deyiverir.. 17 Haziran 1979"
***
"...darbeler, devletin kişiliğine karşı suç işleyenlerin, silah kullanıp can ve mal güvenliğini tehdit edenlerin sırtına, bütün şiddeti ile inmeli. Bırakalım ikinci sınıf meselelerle hükümet uğraşsın, halkta antipati doğacaksa, o üzerine çeksin. Yıpranacaksa, ordu değil, siyasi iktidar yıpransın. Zira iktidarların alternatifi her zaman bulunur ama Silahlı Kuvvetlerimiz tek ve alternatifsizdir. 8 Aralık 1979"
***
Velhasıl;
Türkiye Cumhuriyeti'ni hedef alan son darbede somut rolü, payı var mı, varsa ne derecede, bütün bunlar adil olmasını dilediğim bir yargılama sonucunda ortaya zaten çıkacaktır... Ama bugün için açık olan, Nazlı Ilıcak'ın mesleki sicilinin kendisini "temel hak ve hürriyetler", "hukuk" ve "demokrasi" havarisi olarak anma ve anlatmaya elverişli olmadığıdır...
+++++
"Ergenekon" yaftalı zulüm kumpas sürecinde meslektaşlarını jurnallerken "Darbeler her zaman kendilerine yandaş medya bulurlar" diyen Ahmet Altan'a sorulsun: 15 Temmuz gecesi kalkışılan darbenin medyadaki yandaşları kimlerdi?
++++++
"Cadı avı" mı dediniz!
-------
Önceki gece bir TV kanalında Nazlı Ilıcak hakkındaki gözaltı kararını "cadı avı"na bağlayan arkadaşlara, hanımefendinin Silivri sürecinde "cadı avı" iddialarıyla nasıl kafa bulduğunu hatırlatmanın tam vakti:
"Bir iddiaya göre, hükûmet, 'laik cumhuriyet sevdalılarını', Ergenekon perdesi altında tutukluyor. Böylece, kendisini engellemeye çalışan muhaliflerini tasfiye ediyor.
Buna da 1950'lerdeki ABD referansıyla 'Mc Carthy'cilik' diyorlar. Demek darbe teşebbüsleri hayali; Tayyip Erdoğan ve arkadaşları bir savcıyı kafakola almışlar, laik cumhuriyet yanlılarını teker teker tasfiye ediyorlar!!! Üstelik, bu komploya, Batı dünyası da alkış tutuyor."
Gel de "demek 15 Temmuz'da biz hayal gördük, Tayyip Erdoğan ve arkadaşları da bir savcıyı kafakola aldı ve muhalifleri paralel diye teker teker tasfiye ediyorlar" deme!..