Herkesin mahkemesi kendine(!)
Hep yaptığı şeyi yaptı aslında;
Yasamaya, yürütmeye, yargıya, seçilmişlere, atanmışlara, "sokaktaki adam"a ve elbette son tahlilde bu "etkinliğin" asli mimarı olan medyaya, "yokluğunda dahi varlığını hissettirmek için iliklerine kadar", en kabullenilmesi namümkün görüneni, en olmazı "bile" dayatabilme ihtimalini hatırlattı.
Bir ülkeyi "eyvah"lara gark etti ve gitti.
Sonrası tufan, ne gam!
***
"Cumhurbaşkanı yurt dışına çıkmadan önce gazetecilerin sorularını cevaplandırdı", "Cumhurbaşkanı havaalanında konuştu" diye yazıp iki dakikalık bir tarama yapın internet ortamında;
Ya "giderayak", değilse "uçakta" edilmiş memlekette "ortalığı karıştıran" ne kadar laf varsa!
Gelene kadar onunla yatıp kalkacağız; güya "kendi köşelerimiz"den, güya "kendi cephelerimiz"den ama esasen onun belirlediği gündemin içinde çarpışıp duracağız birbirimizle.
Sonra o gelecek.
Bakacak şöyle bir; yeteri kadar bölünmüş müyüz, parçalanmış mıyız, hırpalamış mıyız birbirimizi, iyice emmiş miyiz aklı, idraki; "zinde güçler" yeterince sarıp sarmalamış mı etrafını...
Alâ...
***
Uyanamadığımız mevzu bu...
Yoksa, zaten "rejimi" tanımadığını ilan etmiş bir zihniyetin "rejimin kurumlarını, kurallarını, kanunlarını" tanımasını beklemiyorduk herhalde hiçbirimiz. Daha iki gün önce "hanımefendi" 90 yıllık Cumhuriyet'i ezip geçmişken, pardon ama gerçekten de bir yönüyle siyasete göndermeler manzumesi olan Anayasa Mahkemesi tavsiyelerini "emir" mi telakki edecekti!
***
Darılmaca, küsmece yok; "gerçeğimiz"le yüzleşelim, "gerçeğiniz"le yüzleşin diye kullanıyorum bu üslubu. Oscar'lar da sahiplerini bulduğuna göre tamam artık, bırakın rol yapmayı.
Burası bütün bunların hiç yaşanmadığı, "devlet"in tek bir şahsa indirgenmediği, 14. Louis Fransa'sına rahmet okutmayan bir ülke olsaydı o zaman önceki geceden bu yana "mış gibi yapılan" o göstermelik "infial"in bir anlamı vardı.
Burası sahiden bir hukuk devleti olsaydı mesela;
Biz AKP'nin savcı CHP'nin avukat olduğu; keser dönüp sap dönünce bu kez CHP'nin savcı AKP'nin avukat olduğu davalara tanık olmasaydık mesela...
Bir çok CHP'li parlamento üyesi, Silivri sürecindeki -ve hakikaten hukuk cinayeti olan- kararları "tanımadığını" ilan etmemiş olsaydı...
Şimdi kimi MHP'liler, yargının kendi partileri hakkındaki muhtemel kararını "tanımayacaklarını" ilan etmemiş olsaydı...
HDP mesela ne hak, ne hukuk tanımayıp da terör örgütünün meşruiyetini savunmuyor olsaydı eze eze kanunları...
Velhasıl, bizi toptan, "e peki kadıyı kime şikayet edelim" çaresizliğine mahkûm etmemiş olsalardı;
Evet o zaman, "Ben AYM'nin verdiği kararı kabul etmek durumunda değilim. Verdiği karara da uymuyorum. Saygı da duymuyorum" cümlelerine karşı uyarınameler döşeyebilirdik gönül rahatlığıyla...
Mahkemelerin toplumsal algıda "hükümsüz" hale gelmesinin, herkesin kendi ideolojisinin, inancının, kimlik değerlerinin ölçüleri doğrultusunda kendi zihin mahkemelerinde verdiği hükümleri uygulamasının yolunu açmanın mahsurlarına dair "ciddi" olarak ikazlarımızı yapabilirdik. Sahiden korkulasıdır çünkü bu tavrın olası neticeleri.
Ama...
Herkesin kendi katili masumken...
Herkesin kendi teröristi masumken...
Herkesin kendi hırsızı masumken...
Herkesin kendi tecavüzcüsü masumken...
Sizin masumunuz onun "hain"i, "casus"u, "ajan"ı, "terörist"i diye geliştirilen hiçbir itiraz oturmuyor işte yerli yerine!
Aynı kudrete sahip olsanız, sizin de kendi muhaliflerinize aynısını reva göreceğinize dair oluşturduğunuz kuvvetli şüpheyi bertaraf etmedikçe olmuyor;
"Adalet savaşçısı" gömleği bol geliyor...
"Devletin başı" konumundaki Cumhurbaşkanı'nın, devletin temel ve değiştirilmesi teklif edilemez niteliklerinden olan "hukuk"un uygulayıcısı durumundaki kurumların kararlarını "tanımayacağını" ilan etmesi elbette kabul edilemez. Ama sorun şu ki; bu "kabul edilemez" tavırla mücadele etmesinden medet umduklarımız da "kabul edilebilir" bir hal içinde değil!