Her şeye rağmen 19 Mayıs!
Bugün 94. yıldönümünü “buruk” olsa da kutlayacağımız 19 Mayıs, aslında her Türk’e gurur ve coşku vererek özellikle gençlerimizi daha “derin” düşündürmesi gerekiyor.
Dini olsun, milli olsun, bütün bayram ve önemli günlerin asıl sahibinin “millet” olduğunu asla unutmamak gerekiyor. Yani, hiçbir zümre, grup, parti, geniş halk tabakalarının bu “öz varlığına” göz dikme hakkına sahip bulunmuyor.
Zaten, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını korumak ve kollamak, özellikle gençlerimizin vazgeçilmez görevi oluyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “vatanın bağımsızlığı” için Anadolu topraklarına ayak basışından şu ana kadar, yıllar geçmiş olmasına rağmen, hâlâ “sen-ben” kavgalarıyla uğraşmanın ve dış dayatmaların sıkıntısı ne yazık ki çekiliyor.
Gerçekten de, 94 yıl önce, ülkenin huzur ve selameti için ilk adımlar atılmış ve büyük mücadelelerden sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları çizilmişken; şimdi hırslar, kişisel menfaatler ve dış mihrakların oyunları yenileniyor.
Oysa, aziz vatanımızın bölünmez bütünlüğü, milletimizin huzur ve güvenliği için, en büyük özveriyi göstermemiz gerekiyor.
94 yılın muhasebesi yapılırsa, eksikliklerimiz, ihmalkârlığımız hatta gafletlerimiz bir bir ortaya çıkıyor.
Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bu dönemde, “19 Mayıs” ruhunun, benliğimizi bütünüyle sarması icap ediyor.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın anlamı, basitleştirilen kutlamaların, çoğu iptal edilen gösterilerin ötesinde değerler taşıyor.
Her şeyden önce, gençliğimize devredeceğimiz mirası, uzun uzun düşünüp tavır, hareket, hatta eylemlerimizi yeniden düzenleme şartı bizleri bekliyor.
Açıkça ifade etmek gerekirse, 19 Mayıs’ların, vatanın istikbali ve selameti üzerinde “pazarlıklara girişilsin” diye yaşanmadığının bilincini çoğunluğumuz taşıyor.
Esaret zincirini, ta 94 yıl önce kırmak üzere bayrak açan ve bütün güçlüklere rağmen bunu başaran Türk milleti, elbette her türlü krizi aşabilecek ruhu hâlâ muhafaza ediyor.
Heyecan, gurur ve sevinç içinde kutlamamız gerekirken, içine düşülen ve yaşanan burukluktan kurtulmanın yollarını, “19 Mayıs” ruhunda aramak icap ediyor.
Unutulmamalıdır ki, gençlerimiz en büyük umudumuz oluyor.
Acı olan şudur ki genç nüfus avantajımız ve gençlerimizin fonksiyonu bir türlü devreye girmiyor.
Her ne kadar, gençlerimizin gücünden, kapasitesinden yararlanmayı şimdiye kadar ertelemiş olsak bile, tek ümidimiz sadece onlar kalıyor.
Genç nüfus potansiyeli, ne yazık ki kadroların elinde eriyip gidiyor.
Gençlerimize düşen en büyük görevlerin başında, “19 Mayıs 1919” ruhuna yakışan duruşlar ve “cesur” girişimlerde bulunmak geliyor.
Her şeye rağmen, nice 19 Mayıslara...