Her şey var, sorumlu yok...
Daha birkaç gün evvel İstanbul Beşiktaş'ta 44 şehidimizin kefenlerindeki kan kurumamışken Kayseri'de 13 evladımız daha şehit edildi. Çarşı iznine çıkan askerlerimiz, bindikleri otobüste katledildi..
Kim vardı o otobüste?
"Oğlum paran bitti mi, yollayayım mı?" diyen bir emekli babanın kuzusu vardı...
"Oğlum oralar çok soğuk.. sıkı giyin üşütme!" diyen bir annenin kuzusu vardı...
"Seni çok özledim diyen" gencecik bir nişanlı kızın yine gencecik delikanlı bir sevgilisi vardı...
Bizim çocuklarımız vardı Beşiktaş'taki otobüste de, Kayseri'deki otobüste de...
Ne istiyorlar gencecik Türk çocuklarından?
Ne istiyorlar bizim evlatlarımızdan? Ne istiyorlar bizden?
Vatanımızı istiyorlar...
Biz yetim Türklüğümüzü bin cihana değişmemişiz, vatanımızı verir miyiz? Vermeyeceğiz
Bu vatan bin yıldır bizim. Herkes bilsin ki önümüzdeki bin yılda da bizim olacak...
Bu vatan Türkiye'dir.. Bu vatanın tapusu ve patronajı Türklerindir... Bu milletin adı, 'bu millet' değil, 'Türk milleti'dir...
Çok kötü günler yaşıyoruz...
Komşularla sıfır sorun diye başlayan dış politika iflas etti...
"Orta Doğu'da bizden izinsiz yaprak kıpırdayamaz" diyen dış politika iflas etti...
Musul Konsolosluğumuzu basanlar için, "onlar düşman değil, Orta Doğu'nun silahla buluşan asabi çocukları" diyen dış politika iflas etti...
"Kimse bizim gücümüzü test etmeye kalmasın" diyen dış politika iflas etti...
"Esad üç güne, beş güne, bir aya.. birkaç aya gidecek" diyen dış politika iflas etti...
"İki saate Emeviye Camii'nde namaz kılarız" diyen dış politika iflas etti...
Irak politikası iflas etti...
Suriye politikası iflas etti...
Esad muhalefetinin merkezi neresiydi?
Halep?
Rusya, Esad'a milyarlarca dolarlık silah verdi.. Biz Firas Paşa'ya bir uçaksavar veremedik..
Kim kazandı.. Rusya kazandı.. İran kazandı..
Kim kaybetti peki, dış politikayı yazdığı kitabın içine sığdırmaya çalışan 'stratejik sefâlet' kaybetti.
Bir hafta arayla PKK denilen cinayet örgütü iki ilimizde 57 asker ve polis ve sivil vatandaşımızı şehit etti...
Peki..
Şimdi biz soramayacak mıyız? Açılım ve barış sürecinin mimarları kimlerdi Allah aşkına..
"Öcalan dünyayı iyi okuyor, bebek katili dediğiniz Öcalan ölümü değil hayatı seçti, ben olsam ben de dağa çıkardım, dağa çıkışlar nitelik kazandı, Öcalan'a bebek katili demeyi biz yasakladık, barış sürecine katkılarından dolayı Sn. Öcalan'a teşekkür ederim, bana serok Ahmet derler, Rojava'ya selam olsun..."
Kim söyledi bütün bunları?
Oslo'ya kim giti..
Habur'da PKK'lıları kim karşıladı, ayaklarına kim savcı yolladı?
Şimdi...
Yine kınamalar.. yine kararlılığımız sürecektir açıklamaları.. yine taziye vermeler..
Devlet kınamaz.. Devlet mücadele kararlılığından bahis etmez.. devlet taziye vermez..
Devlet kana kan.. cana can alır.. devlet hesap sorar.. devlet terörün kökünü kazır...
Bunu beklemek hakkımız değil mi?
Oysa şimdi Kayseri'de ve bazı yerlerde HDP binalarında üç hilalli bayraklar görüyoruz...
Biz HDP binalarında üç hilâlli bayraklar değil, Türk bayrağı görmek istiyoruz.
Ayrıca 12 Eylül döneminde söylenmiş çok ahlaksız bir yalan vardı:
Kendileri hapiste, fikirleri iktidarda...
Gerçek bu değildi.. İktidarda olan Türk milliyetçiliği değil, ülkücü hareket değil, darbecilerdi ve ardından PKK için "üç beş çapulcu" diyen, "anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz" diyen, "benim memurum işini bilir" diyen Özal iktidarıydı.
Bugünlerde de pragmatik olarak telaffuz edilmiş, içinde Türklük ve Turan kelimeleri geçen üç beş cümle ile mevcut iktidara teşne olan bir psikoloji var camiada.. Yani Türk milliyetçileri yine kıymetli oylarından dolayı konsolide ediliyorlar...
Neden?
Çünkü...
Kadim Isparta cılız doğan çocukları boğarmış, bizde ise gürbüz çocuklar boğuluyor da ondan...
Şairin dediği gibi..
"İçime âyân oluyor.. encâmı fenadır bu gidişin..."