Her şey doğru ama hiçbir şey gerçek değil!
Melih Gökçek "FETÖ 14 Ağustos'ta Marmara'da ABD desteğiyle büyük bir deprem tezgâhlıyor olabilir" deyince, daha önce, elebaşısının insanlara hükmedebilmesinin hikmetini "üç harflilere" bağlamışlığı da olduğundan zahir gül gül öldü millet.
Hatta Melih Aşık aktardı;
Prof. Celal Şengör gibi bilim adamları da "duyulmuş en zırva laflardan biri" ilan etti Gökçek'in sözlerini ve "Bunu ABD istese de yapamaz; bırakın ABD'yi dünyada kimsenin elinde böyle bir güç yok. Bu tür bir bilgisizlikle milletin kafasını karıştırmak bence suç olmalıdır. Veya bunu söyleyen bir ruh doktoruna muayene ettirilmelidir" dedi.
***
İşin ilmini yapmış değilim imkan, teknoloji, doğaüstü güçler(!) dahilinde mümkün müdür sahiden bilemem ama gündem hazır bizi sık sık değeri geç anlaşılan kitaplara götürüyorken bu ara...
Ve tam da yerine denk gelmişken...
Onlara örnek olsun bu da...
Hani "Bir Gün Bir Gece" ve "Destina" diye iki kitap vardı. Peş peşe yayımlanmışlardı. Yazarı Batı'da "kahin" diye tanımlanmış ve yazdıkları "ihbar" sayılmıştı.
O yazar Mine Kırıkkanat'tı ve sanıyorum bir tek ülkesinde anlaşılamadı!
Tam da Gökçek'in dediği gibi -ki demesine gerek de yok yerbilimciler yıllardır geliyor geliyor diye bağırıyor zaten- bir depremle yerle bir oluyordu İstanbul Bir Gün Bir Gece'de.
Yüzbinlerce ölü ve yaralı...
Ulaşım imkanı yok...
Keza iletişim...
Bir yanda çadırkentlerdeki yaşam savaşı, diğer yanda geceleri inlerinden çıkan teröristler -bu deprem Türklerle Kürtlerin birbirine girdiği döneme denk gelse ne olur sorusuna yanıttı da kitap aynı zamanda-...
AB ve ABD yardıma koşuyor haliyle; fırsat bu fırsat "birikmiş borçlarını da tahsil"e girişiyorlar; metodu malum:
İşgal!
***
Ne borcu kardeşim dünya beşten biz herkesten büyüğüz diyenlerdenseniz; sinek vızıltısı geliyordur bunlar kulağınıza...
Ama Destina'yla birlikte okuduğunuzda ve oradaki "Haç ile Hilal'in savaşını haç kazandığında" gerçekleşebileceklere dair "İstanbul" pardon "Konstantinapolis" kurgusuyla tamamlarsanız eğer...
Mesela ABD ve Rusya arasındaki bitmeyen "soğuk savaş"ta dengeleri belirleyen parametre "din" olsun bu sefer...
Mesela İstanbul, AB-ABD koalisyonu bir küresel yönetimin eline geçsin...
Mesela onlar Rusya'ya karşı Roma'nın ilk Hristiyan imparatoru Konstantin'in soyundan varis bulmaya, diğerleri de varsa öyle biri ortadan kaldırmaya çalışsın...
Üç "asimile olmamış Türk" de bu mücadelenin içinden "millî çıkar" devşirebilme gayretinde...
En büyük operasyon silahı Kırıkkanat'ın "Kufernesis 1" dediği bir nanoteknolojiyle zihin yönetimi...
"İhbar" denmesinin sebebi bu kitaplara tam da yayınlandığı dönemde Japonlardan sonra Amerikalıların da "rüyaların sanal aleme taşınması"na, bilinç veya altının endüstriyel bir ürün gibi "işlenebilmesi"ne ve saklanabilir, sonradan kullanılabilir hale getirilmesine dair makale/tartışmalara başlamış olmaları...
***
Ne dersiniz;
Türkiye Cumhuriyeti'nin "Papa" ve "Patrik"le "muhabbeti" dillere destan bir "imam" görünümlü paralel devlet yapılanması koordinatörü tarafından getirildiği şu uçurum kıyısında bir kere daha okunmaya değmez mi Bir Gün Bir Gece ve Destina!
Kırıkkanat'ın dediği gibi "her şeyin doğru olduğu ama hiçbir şeyin gerçek olmadığı" günler değil mi içinde çırpındıklarımız da...
++++++++++
Var mısınız?
-----
Yenikapı'da demokrasi sancaktarlığı yapan sanatçılara soralım:
Harbiye konseri iptal edilen Sıla'yı bir sürpriz yapıp Harbiye'de kendi sahnenize çıkarmaya var mısınız?
++++++
Gülen'den ne aldınız?
---------
Gazeteci olarak tam da olması gerektiği gibi basın meslek ilkeleri gereği, "pahalı hediyeler" sunulan siyasilere "ne aldın" diye sormak iyi, güzel, yerinde...
Nurettin Veren'in "Abant Toplantıları'na katılan gazetecilere cemaatin hediye ve para verdiği" iddiasından sonra haydi bakalım şimdi sıra sizde.
Basın ahlak esasları gereği cevap verin:
Ne aldınız?
Karşılıksız mıydı?
Değilse, karşılığında ne verdiniz?
++++++++
Bu ne perhiz!..
-----------
Devletin düşürüldüğü halin ibretlik ifadesi olarak sosyal medyada "batan geminin malları" diye yorumlanan "Özelleştirme Torbası" kapsamında, millî hassasiyetle sahip çıkmamız gereken birçok kurumun yanında Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu da varmış.
Abdullah Gül'ün kulakları çınlasın;
İnsan bazen gerçekten hayret ediyor!
Akıl alır iş değil.
Devletin eğitim ve sosyal hizmet politikaları talebi karşılayacak çözümler üretemediği için "Işık Evleri"ne kaptırılmış bir neslin başımıza açtığı bunca beladan sonra yoğurdu bile üfleyerek yiyeceklerine kaynar kazana kamikaze atlayışı yapıyorlar...
"Devlet" YURT-KUR'u elinden çıkarsın "parayı veren" bundan sonraki nesillerimizi de çalsın...
Bir de bir musibet bin nasihatten evladır derler; hikaye...