Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Her şey bir rüyâ olsa...

Sevgili okuyucum; ülkümüzün emektarlarından Sayın Sadi Somuncuoğlu'nun kurduğu Millî Düşünce Merkezi, pek çok aydının toplandığı çok saygın bir mekân. Merkez'in yöneticilerinden olan Sayın Hakan Paksoy, yönetici olması yanında ülkemizdeki olayları erdemli biçimde değerlendiren gerçek bir aydın.

Sayın Paksoy, "Herşey bir rüya olsa" yazısıyla bakınız neler diyor!

"2001 Ağustosunda AKP herhangi yeni bir parti olarak kurulmuş, Türk siyasetine bir parti daha girmiş, bilmem kaçıncı olarak yerini almış gibiydi. Ancak aslında hiç de sıradan olmayacağı, daha kurulmadan görülüyordu. İlk işaret, MHP'li bir milletvekilinin kurucu olmak üzere yeni oluşuma katılacağını açıkladığı 5 Temmuz 2001'de verilmişti.

Milletvekili istifasını basına açıklarken; "Ülkücülüğümden taviz vermem diyorsunuz, ancak bu oluşumda Güneydoğulu milletvekilleri var, ne diyorsunuz?" sorusu üzerine, "Ömrümün sonuna kadar ülkücü olarak kalacağım" dedi. Açıklamanın üzerinden birkaç saat geçmemişti ki işaret geldi. Yeni oluşumun müstakbel Genel Başkanı, uzatılan mikrofona: "Irka dayalı milliyetçilik yapmayacağız, dine dayalı milliyetçilik yapmayacağız, Türkiyelilik bilincini geliştireceğiz." diyerek bu düşüncelere karşı çıkmıştı. O gün çok kişinin dikkatini çekmeyen, hatta pek önemsenmeyen bu cümleler aslında, kapkaranlık bir geleceğe atılmış aydınlatma fişeği gibiydi.

Herkes yaşanan ekonomik ve siyasi şartlara odaklanmıştı. Türk milletinin büyük bir kısmının gözü bunları görmüyor, kulakları duymuyor, duysa bile üzerinde düşünmüyor, kafasını yormuyordu.

Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene" ifadesinde kendini bulan Türk milliyetçiliği, ırkçılık suçlaması ile ilk defa karşılaşmıyordu. Özellikle siyasal İslamcı (dinbaz)'lardan gelen ırkçı suçlamalarına alışıktı. Dolayısıyla, aslında çok önemli olan bu cümleler sıradan görüldü. Aynı şekilde, dikkat edilmesi gereken diğer hususlar üzerinde de pek durulmadı.

Aslında bu açıklama, hem bilimsel ve siyasi gerçeklere aykırı, hem Türk kimliği hem de Türk devlet felsefesine karşı manifesto niteliğindeydi.

Bu cümle akla ve bilime de aykırıydı, çünkü literatürde dine dayalı bir milliyetçilik yoktu ve olamazdı da. Din, Yaradan'ın, bütün insanlığa yönelik, "ezeli ve ebedi" mesajıydı; değişmeyen hakikatlere dayanıyordu. Milliyetçilik ise sadece bir milleti anlatan, yani sınırlı olan bir insan topluluğunu içine alan bir dünya görüşüydü. Dine dayanan bir milliyetçilik daha icat edilmemişti, halen de edilemedi.

Esas fırtınanın Türkiyelilik üzerinde kopması gerekirdi ama o gün duyulmayan ve itiraz edilmeyen, hatta bir kesim tarafından oy verilerek -neredeyse- teyit edilen bu yaklaşım Türk Milletinin başına iş açacaktı, açtı da. "Türkiyelilik bilincini gerçekleştireceğiz" diyerek takip edilen ideolojik strateji, Türkiye Türklüğü arasında huzursuzluk ve ayrılıklar hâsıl etti. Bu hedeften vazgeçmeden yola devam ettiler ve devamlı "Hep birlikte Türk Milletiyiz" demeleri gerekirken, "hep birlikte Türkiye'yiz" diye slogan attılar. Türk Milleti hep; ya milletimiz, ya aziz millet, ya bu millet, ya tek millet, ya da büyük millet idi. Dostlar alışverişte görsün babından arada bir Türk dediler, ancak bu da "rüşvet" kabilinden, geçici bir söyleyişti.

Son olarak, AKP Genel Başkanı 6 Mayıs (2018) günü İstanbul İl Kongresinde, salon dışında halka hitap ederken; "Bizim rabiamızı biliyorsunuz. Bu rabiadan taviz yok. Çünkü her şey burada. Öyle bir haykırın ki sadece Türkiye değil tüm dünya duysun." dedi. Rabia'yı açıklarken de devamlı; "Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Boşnak... 81 milyon tek millet" diyor. Yani bireylerin değil, grupların ve kimliklerin eşitliğinden bahsedilmekteydi. Bu kısaca, grupların ortaklığına dayalı siyasi bir düzen demektir. Türkiyelilik dedikleri de, tam anlamıyla budur. Ancak aynı zamanda, hiçbir ayrım gözetilmeden herkesi kavrayan, bir ve bütün olan Türk Milleti gerçeğinin ve egemenliğinin inkârı veya sona erdirileceğinin açıklanması değil midir?

Israrla gözden kaçırılan kökeni ne olursa olsun bireylerin eşitliği yerine, grupların eşitliğinin konulması, Türk Milletinin egemenliğinin bölüşülmesi değil midir? Bu da bizi, bölgemiz ve komşu ülkelerde olduğu gibi, etnik iç çatışma tuzağına düşürmez mi?"

Sevgili okuyucum, Sayın Hakan Paksoy'un değerli yazılarını Millî Düşünce Merkezi'nden okuyabilirsiniz.

Esen kalın efendim.

Yazarın Diğer Yazıları