Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR
İsrafil K.KUMBASAR

Her diktatör, bir gün acı sonu tadacaktır

Mısır, yeni bir dönemece giriyor.
Günlerden beri sokakları mekan tutan halk, “Mübarek istifa” diye haykırıyor.
Ama halkın çığlıklarına kulak tıkayan Hüsnü Mübarek, adeta zamk ile yapışmış olduğu koltuğu bir türlü terk etmek istemiyor.
‘Şartların’ olgunlaştığı bir dönemde, askeri darbe sonucu işbaşına gelen, ‘tam 30 yıldır’ ülkeyi babasının çiftliği gibi idare eden ve 80 yaşına merdiven dayayan Hüsnü Mübarek, adab-ı usul dairesinde hemen seçime gidip, görevi onuru ile halkın seçtiği bir yönetime devretmek yerine, ‘oğlunun’ istikbaline zemin hazırlayabilmek için adeta bin dereden su getiriyor.
Asıl sorunun ‘kendisi’ olduğunu anlamazdan gelip, “Onu şuraya atadım”, “Şunun görev yerini değiştirdim” numaralarıyla zaman
kazanmaya çalışıyor.
Neden?
Çünkü, tepkilerin zaman içerisinde azalacağını, bugün kendisine karşı çıkanların yarın her şeyi unutarak “ülke şartları böyle gerektiriyor” diye önünde gerdan kırıp ‘bîat’ edeceklerini hayal ediyor.
Neden?
Çünkü o iflah olmaz bir diktatördür.

***

Diktatörler, iki yoldan işbaşına gelirler:
1-) Askeri darbe ile.
2-) Demokrasi ile.
Darbe ile gelenlerin zaten ne yapmak istedikleri bellidir, ama demokrasi ile gelenler, yaptıkları her şeyi ‘ileri demokrasi ürünü’ olarak halka yutturmaya kalkışabilirler.
‘Demokratik’ diktatörler, güçlerini kendilerini seçiyor gibi görünen ‘halktan’ değil, gerçekte kendilerini o makamlarda tutan ‘güç odaklarından’ alırlar.
Kim olduklarını, hangi amaca hizmet ettiklerini bildikleri için, alt kadrolarını ‘birikim sahibi’ insanlardan değil, ‘yalakalardan’ oluşturmayı tercih ederler.
Ol yalakalar ki, önlerinde takla atıp, kuyruk salladıkları sahiplerinin ortaya attığı en uçuk fikirlere dahi, “Aman efendim, siz nasıl tensip buyursanız, doğrudur” mealinde alkış tutarlar.
‘Şahsi beklentileri’ veya ‘kara listeye’ alınma korkusu yüzünden yapılan hiçbir yanlışa karşı çıkmazlar.
Gerçekleri tersyüz edip, ‘yangın yerini’
bile ‘uçuşa hazırlanan füzenin’ rampası gibi gösterebilirler.

***


‘Güç’ insanı bozar, fakat ‘mutlak güç’
mutlaka bozar.
Ne yazık ki, iktidar koltuğuna oturanlar, vatandaş ile aralarında ‘aşılmaz bir duvar’ ören yalakalar sayesinde, kısa zamanda geldikleri yeri unuturlar.
Ülkeyi ‘babasından miras kalan’ bir çiftlik gibi algılayıp, milleti de o çiftlikte istediği gibi yönetebilecekleri bir ‘teba’ olarak görmeye başlarlar.
Önlerine çıkan herkese, “Benim bakanım”, “Benim valim”, “Benim memurum”, “Benim vatandaşım” diye hitap ederler.
Yasama organına, ‘parmak kaldırıp indirmekten’ başka bir işe yaramayan milletvekillerini tayin ederler.
Yetmez, yargı organını “Benim kadılarım” kıvamına getirmeye kalkışırlar.
Karşılarına çıkmaya cesaret edip de dertlerini anlatmak isteyen herkesi, “Ananı da al git ulan” diye azarlarlar.
‘Vicdanlarının’ sesini dinlemeyi tercih edenleri, “O zaman derhal gereğini yapın efendim” diyerek kapının yolunu gösterirler.
Her daim kafalarındaki en önemli soru şudur:
- “Ben olmazsam bu tebanın hali ne olur?”

***


İnsanlar, kolay kolay ‘diktatör’ olamazlar.
Onları, o hale getiren, onlara ‘hak ettiklerinden’ daha fazla değer verip, ‘insan ötesi’ birer tabu olarak görmeye başlayan kalabalıklardır.
O kalabalıklar ki, kendisini yeryüzünün ‘en mütavazı’ zatı olarak gören bir dervişi bile omuzlarına aldıklarında, yeryüzünün ‘en gaddar’ bir diktatörü haline getirebilirler.
Ve aynı kalabalıklar, baş tacı ettikleri diktatörleri hiç beklemedikleri bir anda ayaklarının altına alıp çiğneyebilirler.
Her diktatör bir gün mutlaka, ‘alaşağı edilmenin’ acısını tadacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları