Ekonomist Meriç Köyatası faiz indiriminin herkesin bilip korkudan söyleyemediği amacını açıkladı

Ekonomist Meriç Köyatası faiz indiriminin herkesin bilip korkudan söyleyemediği amacını açıkladı

Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, ekonomist Meriç Köyatası Merkez Bankası’nın dünkü faiz kararının amacını Yeniçağ okuyucuları için kaleme aldı...

Merkez Bankası’nın dünkü sürpriz faiz indirimi kararı sonrası piyasalar allak bullak oldu.

Dolar fiyatları bugün de rekor kırarak 9.60 TL’ye yükseldi.

DOĞRU Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, ekonomist Meriç Köyatası Merkez Bankası’nın dünkü faiz indirimi kararının amacını Yeniçağ okuyucuları için yazdı…

“TÜRKİYE’NİN VARLIKLARINI KATAR VE BAE SERMAYESİNE SATACAKLAR”

“Kanal İstanbul arazilerini, yanan ormanları, Botaş başta olmak üzere kalan son varlıklarımızı ucuza kapatmak istiyorlar diyen Köyatası; “Ekonomide hiçbir mantığı ve karşılığı olmayan dünkü 200 baz puanlık faiz indirimi de Türkiye’nin satılmayan kalan varlıklarının ucuz bir şekilde Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri sermayesine satılması amacıyla yapıldı.” İfadelerini kullandı.

"BU KEZ YANILMAK İSTİYORUM..."

“Bu kez doğru tahmin etmek yerine yanılmak istiyorum…” diyen Meriç Köyatası; “Bu karar sonrası zamlar yağmur gibi yağacak. Halk fakirleşecek, bütçe yama tutmayacak, devlet hizmetleri aksayacak, dış borcu olan özel şirketler işçi çıkaracak. Sadece ekonomi değil siyasal ve sosyal hayatın üzerinde de karabulutlar dolaşacak…” dedi…

İşte Meriç Köyatası’nın açıklamaları:

“Merkez Bankası sadece dün değil ondan önceki aylarda da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla faizleri indirdi. Enflasyonun artmasına rağmen, dünyada gelişmiş ekonomilerin Merkez Bankaları faizleri yükseltirken, Türkiye’de faiz artırımının ekonomik hiçbir açıklaması ve mantığı yok.

Kimi ekonomistler ve siyasetçiler, Merkez Bankası’nın faiz indirimini, bilgisizlik ya da Cumhurbaşkanı’nın bilimde hiçbir karşılığı olmayan “Faiz enflasyonun sebebidir” tezinde inat etmesi olarak yorumladılar. Olayı bilgisizlik ve inat diye açıkladılar.

Oysa Yeniçağ okurları hatırlar. Biz faiz indiriminin, bilgisizlik ve inat nedeniyle değil, bilinçli olarak yapıldığını başından beri söylüyoruz. Söylemeye devam edeceğiz. Ekonomide hiçbir mantığı ve karşılığı olmayan dünkü 200 baz puanlık faiz indirimi de Türkiye’nin satılmayan kalan varlıklarının ucuz bir şekilde Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri sermayesine satılması amacıyla yapıldı.

Faiz inince döviz kuru artıyor. Türkiye’nin varlıklarının değeri düşüyor. Türkiye, siyasi ve ekonomik istikrarını kaybetti. Hukuk bitti, yargıya güven kalmadı. Tüm bu ve benzer nedenlerle, ekonomiye doğrudan yabancı sermaye gelmiyor. Sıcak para da gelmiyor.  Oysa Türk ekonomisi hastalıklı bir yapıya sahip ve uyuşturucu bağımlısı bir insan gibi dış borç bağımlısı bir ülke haline geldi. Döviz olmadan Türkiye’yi yönetmek zor.

Ekonomimizin; tarımın, sanayinin rekabet gücü AKP’nin ilk yıllarında hem zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hem de (şimdilerde kurtarıcı gibi ortaya çıkan) yardımcısı Ali Babacan’ın döneminde sakatlandı. Eskiden tarım ürünlerini kendimiz üretiyorduk. Şimdi ürettiğimiz tarım ürünleri yetmiyor ithal ediyoruz. Enerjide tamamen dışa bağımlıyız. Petrolü, doğalgazı ithal ediyoruz. Sanayi üretimi yapmak için ihraç ettiğimizden fazlasını ithal etmek zorunda kalıyoruz. Böyle bir ekonomide döviz bulmak zorundayız. Ülkenin ve ekonominin kötü yönetilmesi nedeniyle, üretip ihraç edip döviz kazanamıyoruz. Sürekli dışarıdan borçlanacağız ve cumhuriyetimizin, devletimizin varlıklarını satıp döviz bulup o dövizi harcayacağız. Para kazanamayan aile babası gibi evdeki mobilyaları, babaanneden kalan halıları kilimleri satıp parayı çar çur ediyoruz. İktidar, ekonomiyi ayakta tutabilmek için Türkiye’nin kalan varlıklarını satmak dışında bir çare üretemiyor.

Bir tarafta Kanal İstanbul diye hiçbir ekonomik mantığı olmayan, aksine Türkiye’nin bağımsızlığını ve Montrö’yü tehlikeye atan bir proje etrafında arsa satmak peşindeler. .

Bu yaz Türkiye’mizin güney sahillerinde ormanlarımızı cayır cayır yaktılar. Yanan orman arazilerini imara açmak için ve satmak için yasa çıkardılar. Yana arazilerimizi, tarım alanlarımızı, meralarımızı, su kaynaklarımızı satmanın peşindeler.

Türkiye’nin çok değerli varlıklarını tesislerini sattılar. Yine de elde kalanlar var. Şu andaki gözbebeğimiz Botaş gibi… Botaş’ın hisselerini yabancılara satma peşindeler.

Kredilerle destekledikleri yandaş ve paydaş müteahhitlerin ellerinde kalmış yüzbinlerce konut stoğu var. Bu konutları Katarlılara, Araplara, satma peşindeler…

Finans piyasasında bir tabir var. Bıyıklı Yabancılar diyoruz. Bıyıklı Yabancı dediğimiz esasında parası yurt dışında olan yandaş ve paydaş Türkler… Onların paralarını yüksek kurdan Türkiye’ye getirip katmerli para kazanmasını amaçlıyorlar.

Tabii bir de her şeyin altından çıkan meşhur beşli çete dediğimiz ama sayıları 10’u bulan yandaş ve paydaş müteahhitlere yapılacak Hazine garantili, otoyol, köprü, havaalanı yolcu sayısı, şehir hastanelerinde müşteri-hasta sayısı gibi döviz ödemeleri var. Döviz arttıkça onlara daha çok ödeyeceğiz.

Döviz kurundaki her kuruş artış, bu yukarıda saydığımız kesimlerin işine geliyor. Türkiye’nin varlıklarının değeri düşüyor, Türkiye’ye para getirecek olan Arap Sermayesi ile Bıyıklı Yabancı dediğimiz kimliğini bilmediğimiz Türkler, kalan son arazilerimizi, ormanlarımızı, varlıklarımızı, şirketlerimizi düşük değerden satın alma olanağına kavuşuyor. Bütçemiz çar çur oluyor.

Alınan bu kararla dolar bir anda 1 lira değer kazandı. Bu şu demek…

Türkiye’de merkezi yönetimin (devletin) 102 milyar dolar dış borcu var. Devlet bu borcu vatandaşından TL ile vergi olarak toplayacak ve öyle ödeyecek. Dış borcumuz Türk Lirası olarak bir anda 102 milyar lira arttı. 20022 yılında Sağlık Bakanlığına ayıracağımız bütçe kadar parayı sadece bir gecede dış borcumuzun üstüne ekledik. Sadece bir günde Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesinin üç katı kadar iç borcumuzu artırdık. Vergilerimiz, eğitim, sağlık, tarım, yatırım, hizmet yerine dış borç için gidecek.

Kurdaki bu artış, enflasyonu tetikleyecek. Yağmur gibi zamlar yağacak. Bir liralık kur artışı kişi başı milli gelirimizde yüzde 10’a yakın fakirleşme getirecek.

Biraz da özel sektör penceresinden bakalım. Özel sektörün dış borcu 345 milyar dolar. Bir liralık artış demek, özel sektörün borcunun 345 milyar lira artması demek. Bu özel sektörün karının azalması hatta yok olması demek. Özel sektör bu 345 milyar liralık zararı nasıl kapatacak? Vergi vermeyecek, hem devlet hem millet kaybedecek. İşçi çıkaracak ya da daha ucuz kaçak işçi çalıştıracak, çalışan kaybedecek, özel sektör şirketleri batacak, çalışanlar işsiz kalacak, batan şirketin banka borçları tüm Türk halkının sırtına binecek. Özel sektör zararını karşılamak için zam yapacak. Fakirleşen ve yoksullaşan yine Türkiye olacak…

Sadece çok iyi ekonomistler değil, sıradan ekonomi bilgisine sahip olanlar ya da devleti yönetenler, kur artışının bu ve benzeri sonuçlarını bilirler. Tüm olacaklar sürpriz değil. Peki biliyorlar da niye yapıyorlar diye sorarsanız… Tekrarda yarar var. Ekonomiyi öyle hastalıklı hale getirdiler ki. Döviz bulmadan günü kurtaramıyorlar. O nedenle yok pahasına Türkiye’nin varlıklarını satmak için her türlü bedeli Türk milletine ödetiyorlar. Türkiye’nin varlıklarının bir kısmını yok pahasına satıyorlar, bir kısmına da yok pahasına kendi yandaş ve paydaşlarına peşkeş çekiyorlar.

Bu dengesiz kur artışları ve döviz olmadan ülkeyi yönetememek, öteden beri Türkiye’nin en önemli sorunu oldu. Tarihe bakarsanız görürsünüz. Bu sorun ağır şekilde hissedilmeye başlandığında Türkiye’nin içi, siyasal olarak da maalesef çok karıştı.

Dış dünyadan iyice uzaklaşan Türkiye, bir tarafta 10 Büyükelçi aracılığı ile ABD ve Avrupa devletleri ile didişiyor. Suriye’de Rusya ile başımız dertte. Kara para ve uyuşturucu ile mücadelede gri listeye alınmak demek, çok büyük itibar kaybı. Bütün bunlara ek olarak, döviz krizi, giderek ağırlaşan enflasyon ve giderek ağırlaşan borç yükü, sadece ekonomi değil iç siyasette de, sosyal yapıda da üzerimizdeki karabulutları çoğaltacak. Toplumsal ayrışmanın derinleşmesi, rejimin daha baskıcı hale dönüşmesi gibi kara bulutlardan söz ediyorum.

Ekonomi bilimi, olan biteni açıklamanın yanı sıra, ekonomi ve sosyal hayatta da geleceği doğru tahmin etmek için bize rehberlik eder. Bugüne kadar yaptığım tahminlerimin neredeyse tamamı tuttu. Ama bu kez yanılmayı çok istiyorum.”

İlgili Haberler