Turizm Bakanlığı’nın Türkiye Çeviri ve Yayım Destek programındaki skandalı OdaTV’ye yazan yazar Kaan Arslanoğlu, program kapsamında PKK ve HDP yanlısı bildirilere imza atan ve Türkiye karşıtı söylemlerde bulunan bazı yazarlara defalarca para aktarıldığını dile getirdi.
“Orhan Pamuk için Kültür Bakanlığı 129 kez para vermiş.
Ahmet Ümit için 61 kez…
Öteki şahıslar da bol bol nasiplenmiş.
Çok belli bir ağın yazarları.
Ortak özellikleri her fırsatta Türkiye karşıtı konuşmaları,
PKK ve HDP yanlısı bildirilere imza atmaları.
Büyük çoğunluğu “yetmez ama evet”çi.
Oya Baydar için 36 kez,
Ayfer Tunç 34,
Elif Şafak 26,
Burhan Sönmez 24,
Perihan Mağden 17,
Aslı Erdoğan için 12, vb…”
İsimleri tek tek sıralayan Kaan Arslanoğlu yazısına şöyle devam etti:
Konu TEDA Projesi. Kültür Bakanlığı güya Türk edebiyatını, Türkçeyi dışa tanıtmak için 2005 yılından bu yana yabancı yayınevlerine destek sağlıyor. Parayı aslında yayınevi alıyor, yazara yüklü bir telif ödüyor. İşi bedavaya getiriyor, sonraki baskılarda kârdan yazara vermeye devam ediyor. Yazar sadece hiç yoktan para kazanmıyor, kitapları bu sayede daha çok satıyor, daha çok basılıyor. Daha ünlü oluyor, Türkiye karşıtlığını daha bir güçlü icra ediyor.
PARALAR NEDEN VERİLİYOR
Peki AKP bunu neden yapıyor? Öncesinde tablo ve neden çok netti… Bunlar Batıcı yazarlar, PKK sempatizanı yazarlar. AKP ve ABD, Liberaller, FETÖ, HDP’ciler bir ve bütündü, bunları birbirinden ayırt etmek gerçekten güçtü. Zihinleri ele geçirmek, okumuşları teslim almak için büyük bir kampanya başlatılmıştı. Bu kampanyayı özellikle FETÖ örgütlüyordu. Kendilerine biat edenler her yönden destekleniyor, medyada reklamı yapılıyor, çok sattırılıyordu. Biat etmeyenler her yolla öteleniyor, gömülüyordu.
TEDA projesi de bu kampanyanın önemli bir ayağıydı. Şimdinin güya sol, güya keskin muhalif liberal yazarları bu pastadan kabaca yüzde 90 oranında pay alıyordu. Buraya kadar normal de… 2016’da AKP ile ötekiler arasında ayrışma başladıktan günümüze kadar da Kültür Bakanlığı tavrını devam ettiriyor. Birilerinin az buçuk uyanmasıyla ve muhtemelen bu projeden en çok yararlanan İskender Pala gibi şahsiyetlerin daha bir öne çıkmasıyla son birkaç yılda oran “sağcılar” lehine biraz değişmiş. Projecilerin tamamen unuttuğu Peyami Safa ve bazı yazarlar yer bulmaya başlamış. Ancak Türkiye düşmanı liberallere para akıtma halen hızla devam ediyor.
Şimdi daima şeytandan yana olanlar bazı itirazlar dile getirebilir. Yabancı yayınevleri bu yazarlar için başvurmuşsa ve bunlar da ülkenin popüler yazarlarıysa kültür bakanlığı neden para vermesin. Önce şu: Neden versin? Kültür Bakanlığı ülke düşmanlarını beslemek zorunda mı? Ayrıca bu yayınevleri neden bu yazarlar için başvuru yapıyor? Çünkü şunu on yıllardır iyi biliyoruz ki, bu yazarlar aynı şebekenin insanlarıdır, hemen hepsi ajanslarla, menajerlerle çalışır, aynı medya kuruluşları, aynı siyasi çevrelerin üyeleridir… Yurt dışı bağlantıları kendileri kurar, daha doğrusu çoğu kez yurt dışı onlarla bağlantı kurar ve bu sıradan 5. kol faaliyetinin günlük işleyişidir. Zaten işin lobicilikle yürüdüğü edebiyatımızın asıl değerleri olan bunlardan çok daha önemli merhum yazarların bu projede haksızlığa uğramasından bellidir. Haksızlığa uğrayan aslında onlar değil, Türkiye ve Türk edebiyatıdır.
BU YAZARLAR NEDEN YOK
Ve zaten olay şebeke faaliyeti değilse, başka bazı yazarlar niye yok? Nihat Genç, Aytekin Yılmaz, Ahmet Yıldız, Haldun Çubukçu, Hüsnü Arkan niye yok? Rahatlıkla başka 10 isim sayabilirim, bu yukardakilerin çoğundan iyi yazan… Ben niye yokum? Niye olmadığım belli. Yazarlığa başladığımdan beri bu edebiyat çeteciliğine muhalefet ediyorum. Hiçbir zaman PKK’yı desteklemedim. AKP’yi de desteklemedim. 2008 Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye onur konuğuydu. Bu fuara iktidar ve adı geçen yazarlar büyük önem veriyordu. Dışa açılan bağların birçoğu zaten orada kuruldu. Kültür Bakanlığı davet etti, ben projenin yanlış içeriğini gördüğüm için reddettim. Besleme o tarihten önce başlamıştı, ondan sonra artarak sürdü. Beslenmeyi reddettim. O yüzden TEDA’nın ayrıntılarını da daha bir hafta önce öğrendim, ve şimdi yazıyorum.
Evet, Türk edebiyatına yapılan saygısızlık yaşamayan yazarların, en önemli eserlerimizin hiçe sayılmasıyla en çirkin noktasına varıyor. Fethi Naci niye yok? Onun birçok eseri, örneğin “Yüzyılın 100 Romanı” neden yok? Sebebi belli. Yabancılar bu kitabı okurlarsa bu yeni çevrilenlerin ne kadar vasat kaçtığını fark edebilirler. Türk şiiri zaten doğranmış: Nazım Hikmet ve birkaç başkası dışında Tevfik Fikret, Orhan Veli başta birçok yaşayan, yaşamayan şairi es geçmişler. Eski yazarlardan Nahit Sırrı Örik, Hasan İzzettin, Oktay Akbal, Çetin Altan, İrfan Yalçın, Erhan Bener ve başka birçokları atlanmış.
Ama bazı eski eserler de çevrilmiş. Doğruya doğru… Şu ana kadar çevrilip para sayılan 2854 eser arasında çok değerli kitaplarımız da var… Evet, örneğin Atatürk’ün Nutuk’u… 1 adet Arnavutluk için basılmış. Yok değil. Var. Hepsi var arkadaşlar, burada bir haksızlık yokmuş… Kutadgu Bilig 1 kez basılmış Makedonya’ya yollanmış. Divanı Lügatit Türk de var. 1 tane. Var mı var… Attila İlhan bile var, ne konuşuyorsunuz… 1 tane. Mahmut Şevket Esendal 1, Yusuf Atılgan 6, Hüseyin Rahmi 8, Mithat Cemal Kuntay 1, Yakup Kadri 6, Yaşar Kemal 8, Sait Faik 9, Cemil Meriç 1, Mesnevi 3, Mehmet Uzun 1, Kemal Tahir 1… Allah uzun ömür versin, yaşayan büyük yazarımız Hande Altaylı ise 11… Şimdi hâlâ burada bir kulis yok mu diyorsunuz?
HANGİ YAYINEVLERİ VAR
Yayınevlerine kısaca bir göz atalım: Destek alan fakir yayınevleri, Batı Avrupa, ABD’den kabaca yüzde 25, Asya’dan yüzde 29, Öteki Avrupa ülkelerinden yüzde 44 oranında. Publishing House De Geus BV, Hollanda yayınevi, Elif gelinin, Ayşe Kulin ve Yaşar Kemal’in eserleri için bağış almış. Marion Boyarsadlı zavallı bütçeli dev İngiliz yayın kuruluşu Elif Shafak ve Latife Tekin üstüne uzmanlaşmış. Arnavutluk’tan Fan Noli, Ukrayna’dan Folio, Azerbaycan’dan Qanun, Bosna’dan Buybook sıcak paranın kokusunu almışlar, liberal yazarlarımıza, hep aynı kişilere sıcak teveccüh göstermişler. Almanya’dan Orlando, ünlü yazar menajeri, Taraf yazarı Barbaros Altuğ’la çalışıyor. Katliam suçundan hüküm giymiş Pınar Selek kızımızın kitabı için destek almış. Selek başka kitapları için 2 destek daha almış. Batı’ya parmak kaldıran yazar kesilmiş başımıza. Fransa’dan Edition Gallimard Nazilerle işbirliği yapan bir ünlü yayın evi. Paraya sıkışmışlar, Türkiye Hızır gibi yetişmiş, Zülfü bey ve Orhan beyin kitaplarını bastırmış.
Peki ya nitelik? Para işinin tartışması bitmez de, nitelikliyse eğer bunlar, “yiyorlar ama yazıyorlar” diyebiliriz… Yeter ki ülkeyi güzel temsil etsinler. Heyhat, o da yok. Bu tayfanın en iyisi yine Orhan Pamuk’tur. Ona "Büyük Ortadoğu Projesi" çerçevesinde NOBEL bile verdiler. Daha bu dinamiti patlatmadan onun vasat ve karşıdevrimci bir yazar olduğunu anlatıyorduk. Pek çok önemli edebiyatçı da o zaman aynı görüşteydi. Gerçekten böyle, balık hafıza unuttu gitti. Fakat zaten NOBEL bunun için verildi. Rüzgar tersine döndü. Öyle bir yellenmeye maruz kaldılar ki daha önce onu yerden yere vuranlar dayanamadı, uyandıklarında kendilerini HDP’ci ve Pamukçu buldular. Yukardaki liste bu dönüşümün küçük bir yansımasıdır. Para, ün kuyruğunda nice güzel kadınlar güzel erkekler o güzel dolarlara bindiler, ülke vicdanından çekip gittiler.
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli eleştirmeni Fethi Naci, Pamuk beyin ilk eserlerini beğeniyordu. Fakat daha sonra ona ciddi eleştiriler getirmeye başladı. Pamuk’un siyasal planlarını ilk teşhir edenlerden biri Ahmet Taner Kışlalı’ydı ve bu aydınımız zaten bu yöndeki uyarıları sonucu öldürüldü. Cengiz Gündoğdu, Tahsin Yücel, Pamuk’un edebi “tırıllığını” sağlam temellerle ilk gösterenlerdendi. Sonradan İlber bey de Pamuk beyin yüzeysel tarih bilgisini komik hatalarıyla ortaya koydu. Pamuk’un ciddi intihallerinden birini Ahmet Yıldız ta 1998 yılında belgeledi. Bu konularda örnekli, kanıtlı başka yazanlar da oldu, hepsini sayamıyorum.
ASLAN PAYI İLBER ORTAYLI''YA
Laf İlber beye gelmişken… Onun kitapları için de 34 kez para ödenmiş. Proje kapsamında az sayıda kuramsal kitaba destek verilmiş, aslan payını İlber Ortaylı kapmış. Demek ki Türkiye’de ondan başka tarihçi yokmuş. İktidara yaptığı onca hizmetten sonra Cumhurbaşkanlığı ödülünü alması da, parasal destekler de hakkıdır, helaldir. Yalnız burada tuhaf olan şey, geniş bir cumhuriyetçi, Atatürkçü muhalif kesimin ara sıra ettiği birkaç sözden ötürü onu Atatürkçü ve muhalif sanmasıdır. Fethullah Gülen’e defalarca övgüler düzmüş, onun projelerinde çalışmış ve bundan da pişman olmamış biridir. Atatürk düşmanlarıyla onları överek kitaplar çıkarmıştır. Fakat beni bunlardan çok Atatürk’ün dil ve tarih tezi için, Güneş – Dil Kuramı için “bilimsel değildir” demesi ilgilendiriyor. Hiçbir konuda hiçbir özgün fikri bulunmayan bu bilim adamımız TV kanallarında tek kale maç yapmaktan Atatürk’ün dil ve tarihte neden bilimsel düşünmediğini iki paragraf yazamamıştır. Ölünceye kadar da yazamaz, çünkü onların biliminin sınırı budur, bilim demek onlar için tartışma kapatmak, bilgi karartmak demektir.
Ben İlber bey, Orhan bey, yukardaki güruh için “iktidardaki muhalefet” diyorum ki, bu kavram için bundan iyi örnekleme getirilemez. Teorik eserlere pek az yer verilmiş, çoğunu da İlber bey kapmış dedik. Oysa bu projenin ortasına (hiç yakınlaşamadık ama) Yalçın Küçük ve eserleri ne kadar güzel yakışırdı. Şebeke, Tekeliyet, Tenkit, Kir… aralara serpiştirilse ne güzel süslerdi panayırı, ne âlâ teşhir ederdi malum lobiyi. O yok, Ziya Gökalp bile yok, Hikmet Kıvılcımlı yok, “Osmanlı Tarihinin Maddesi” yok, Türkiye’de özgün fikir üretmiş, üreten hiç kimse yok.
Peki ne kadar para ödeniyor? Medyada doğru dürüst haber bulmak çok zor, sanki devlet sırrı… Saklanıyor. Bulabildiklerimden en güveniliri 2018 tarihli TRT haberi. Oradan hesapladığıma göre kitap başı 15 binin üstünde bir rakam. Bugünün parasıyla 41 bin…
Aynı tezgah Kültür Bakanlığı aracılığıyla sinema sektöründe de devam ediyor. 40 yıldır PKK savaşı veriyoruz, bu konuda tek bir ciddi film yok. Türkiye’yi kötüleyen filmler bol ve devlet bunları paraya boğuyor. Sinemamız, bırakın PKK’yı ciddi hiçbir soruna eğilmiyor. Yoz, liberal bir kesimin karanlık hallerini anlatan filmlere dış destek zaten bol, bizim hükumet de onlarla yarışıyor. Eski Kültür Bakanı Mahir Ünal’ın bir açıklaması: “2014 yılında 100''üncü yılını kutladığımız sinemamızın, ülkemiz kültürel ve ekonomik hayatına katkıları her geçen gün artıyor. Bu kapsamda 2015 yılında; 49 uzun metraj kurgu film yapım projesine 22 milyon lira, 63 belgesel film yapım projesine 3 milyon lira, 66 senaryo yazım projesine 714 bin lira, 69 kısa film yapım projesine 680 bin lira, 7 animasyon film yapım projesine 139 bin lira…”
Ulusal bir sanat, yurtsever bir edebiyat ve sinema istemek çok mu ayıp?