Hem asrın afeti, hem asrın ihmali!!!
Maraş depreminde can kaybı 43 bini aşarken, "devlet var mı, yok mu" tartışması yerini, "asrın afeti mi, asrın ihmali mi" sorusuna da bıraktı...
Evet; son yıllarda dünyanın birçok ülkesinde en az 14 milyon insanı etkileyen ve 11 kenti sarsacak boyutta çok sık deprem yaşanmadı...
Böylesine yaygın bir alandaki felakete anında müdahale etmekte birçok devlet güçlük de çekebilirdi...
6 Şubat''taki Maraş depremi öylesine sarsıcı oldu ki, kamuoyu, muhalefet ve medya, "devlet geç kaldı" tartışması üzerinden kavga edip duruyor...
Maalesef Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerinin zamanında sahaya sürülmesinde ihmaller yaşandı, AFAD ve Kızılay''ın afet alanına ulaşması beklenenden çok daha geç oldu ve koordinasyonda büyük sıkıntılar yaşandı...
İktidar medyasıyla muhalefetin gazete ve televizyonları arasındaki savaşın nedeni de budur işte...
Muhalefet, "devlet enkaz altında kaldı" derken, AKP iktidarının yetkilileri, geç de olsa Kızılay ve AFAD gibi birimlerin müdahalede bulunduğunu ve afet bölgesinin yaralarının sarılması açısından çaba harcandığına dikkat çekip durdular...
Tüm bu tartışmalar büyük deprem felaketlerinin yaşandığı tüm devletlerde görülebilir ama, Türkiye''de 7.7 ve 7.6 gibi arka arkaya oluşan ve bir coğrafyanın tamamını sarsan deprem sonrası yaşanan sıkıntıların gerisindeki ihmalin çok farklı boyutları da var...
İşte "asrın felaketi mi, asrın ihmali mi" tartışması da bu farklı boyutlar içinde kilitleniyor, sürtüşmeler bitmiyor...
Peki ya asıl çelişkilere ne demeli?..
ŞİLİ-MARAŞ, FELAKET VE SONUÇ!..
Muhalefet medyası dün, Şili''de 2010''da meydana gelen 9.2 şiddetindeki depreme dikkat çekerek, "Asrın afeti mi, asrın ihmali mi" sorusuna yanıt aramaya çalışmıştı...
500 kilometrelik kıyı şeridini etkileyen Şili''deki deprem Kuzey Amerika ülkelerinde bile hissedilmiş...
Bu depreme dikkat çekilmesinin nedeni, şiddeti ve etki alanı değil...
Çünkü Maraş depreminin 40 katı afet yarattığı öne sürülen depremde sadece 500 kişi yaşamını yitirmiş...
Peki; Maraş''ta 7.7 ve 7.6 şiddetindeki iki depremde 140 binden fazla bina nasıl yıkıldı, 43 binden fazla insan neden yaşamını yitirdi?..
Bu sorunun yanıtı Maraş ve çevresindeki kentlerin fiziki yapıları, jeolojik durumları ve devletin bu tür afetlere karşı önlemlerinin sonuçlarıyla dışa vuruyor...
Dünkü Karar gazetesi ayrıntılarıyla dikkat çekmişti;
Şili''de deprem şartnamelerine uyulmuş, imar affı akıllara bile gelmemiş, perde duvar ve radye temele önem verilmiş, kamu kuruluşları ile özel sektörün iş birliği sağlanmış...
İşte Şili''deki bu tablo Türkiye ile karşılaştırıldığında, 1999 depreminden çok da ders alınmadığı ortaya çıkmış!..
Çünkü Türkiye''de deprem şartnameleri kağıt üstünde kalmış, imar affı rezaleti ile 10 ilde 300 bin kadar binaya ruhsat verilmiş ve bunların bazıları da depremde çökmüş...
Tabii ki perde duvar uygulaması Türkiye''deki inşaatların yüzde 5''ini geçmemiş, koordinasyon etkili olarak sağlanamamış, telefon operatörleri bile sorun yaşamış, acil durum uygulamaları ise ciddi oranda aksamış...
KAVGA DEĞİL, ÖNLEM ZAMANI...
9.2 şiddetindeki Şili depremi ile 7.7 şiddetindeki Maraş depreminin yaygınlık alanı, etkileri, kayıpları ve sonuçları açısından yapılan değerlendirmeler bir yandan, "deprem değil, bina öldürür" gerçeğini, diğer yandan da "deprem değil, ihmal-gaflet-ihanet
öldürüyor" şeklindeki saptamaları öne çıkarıyor...
Dünyanın bir ucundaki Şili''de, çok şiddetli bir depremde 500 kişi ölürken, Türkiye''de 7.7 şiddetindeki sarsıntıda 43 binden fazla insanın can vermesi ve Hatay-Maraş gibi kentlerin adeta haritadan silinmesi, sadece 1999''dan depreminden ders alınmadığını ortaya çıkartmıyor, aynı zamanda dünyadaki deprem örneklerinin neden büyük can kayıplarına yol açmadığı sorusuna önem kazandırıyor...
Bir kez daha ısrarla vurgulamak gerekir ki; Türkiye, 1999 Marmara depremi, daha sonraki Elazığ, İzmir, Malatya depremleri ve son olarak Maraş ve Hatay''daki sarsıntılardan sonra hem deprem, yapı şartnamelerini gözden geçirmeli, hem imar konusunda yerel yönetimlerle ilgili sert kararlar almalı, hem de yapı denetim ofisi adı altındaki laçkalığa son vermeli...
Ve en önemlisi de; devlet tüm bu yaşamsal konuları kapsayan bir ulusal deprem stratejisini bir an önce ve en etkin biçimde yasallaştırmalı...
Yoksa ortada imar konusunda başıboşluk, ihanet, hırsızlık, rüşvet, açgözlülük ve ihmal varken, her deprem sonrası bu ülkede "devlet enkaz altında kaldı mı, kalmadı mı" ve "asrın felaketi mi, asrın ihmali mi" tartışmaları hiç bitmez...
Uzmanlar, başta İstanbul olmak üzere, farklı bölgelerdeki olası deprem tehdidine ısrarla dikkat çekerken; devlet, iktidar, muhalefet, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve medya tüm yıpratıcı, sonuçsuz tartışmaları bitirerek işte "bundan sonra ne yapmalı" sorusuna odaklanmalı...