Helâli haramı karıştırdılar
Her seçim öncesinde Ak Parti'de bir "maddî" hareketlilik başlıyor. Bizzat R. T. Erdoğan poşet poşet Çaykur çayı dağıtıyor. Çaykur, Varlık Fonu'na devredilmişti. Varlık Fonu'nun başkanı da kendileri. (Sahi niye özelleştirilmedi? Bir Katarlı talip olursa ne yaparlar bilemiyorum!)
Sigarayla çayın keyfi başka olur! Ama...
Ali Erbaş, "Sigara haram!" dedi. Belki zararının şiddetini göstermek için böyle bir ifade kullandı. Bir Diyanet İşleri Başkanı'nın ağzından çıkan söz ölçülü olmalıdır. Hemen her kelimesi dine bağlanır. Onun "haram" sözüne ister istemez ilâhî bir anlam yüklenmiştir.
Bu tür olur olmaz "Katli vaciptir!", "Haramdır!", "Cehennemliktir"... sözleri dinin "kaplama alanı"nı daraltır. İnsanları "Din bu ise!..." deme noktasına getirir.
En büyük çelişkimiz "asrî zaman" ile "din" arasındaki derin uçurumdur. Biz zamanın getirdikleri karşısında ebkemiz; müçtehit geçinenler, dilimizi bağlamışlar, kulağımızı tıkamışlardır. "Güncelleme" sözü etsen, "Zinhar kâfirsin!" derler, karşımıza dikilirler. Reis bile, bir ara kimsenin itiraz edemeyeceği Mehmet Âkif'ten cesaret alarak "güncelleme" bahsine girdi; ancak arkası gelmedi.
Halkın gönlünü ferahlatacak bir izah getiremiyoruz; sadece korkutuyoruz.
Senin camilerde, hutbelerde, vaazlarda tıbbın sigara için verdiği hükmü anlatman mı tesirlidir, yoksa "haram" demen mi? Bir düşün!
Sigaradan bir eski tiryaki olarak nefret ederim. Kullandım ve "haram" olduğunu değil; zararlı olduğunu idrak ettim. Yanımda sigara içilmesine de tahammül edemem. "Günah" diye bırakmadım. Üstelik ramazanda iftardan sonra içilen sigaranın keyfini aldıktan sonra herhâlde Allah insanlara, ramazan mükâfatı olarak sigarayı göndermiş, diye bir an düşündüm bile! Zararı tıbben ispat edilmiştir. Onun için sigarayla mücadele esas alınmıştır. Mesele budur Ali Erbaş!
Sigaranın yoldaşı çay, poşet poşet dağıtılıyor!
Maddî karşılığı olan bir şeyin dağıtılması öteden beri beni rahatsız etmiştir.
Diyanet, dikkat ettiniz mi? Çok nadir rüşvet ve hırsızlık meselelerine giriyor. O da, işte arada laf ediyoruz, demek için... Niçin girmediklerini, girmek isteseler bile niçin giremediklerini cümle âlem biliyor.
Rejim değiştirme referandumundan önce -okumuşsunuzdur- Diyanet'e "... maddî karşılığı olan bir 'hediye' verilerek propaganda yapılması 'rüşvet' olarak değerlendirilebilir mi?" diye sormuştum. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı şu cevabı (fetvayı) göndermişti... Bir daha aynen veriyorum:
"Cevap: E-postanızda sözünü ettiğiniz olayı rüşvet olarak değerlendirmek uygun değildir. Zira söz konusu paketi alan kişi, işaret edilen doğrultuda tercihini kullanmak zorunda değildir. Bilindiği gibi insanlar tercihlerini, hür iradeleri ile kimsenin görmediği, kapalı bir mekânda yapmaktadırlar. Tercih yapacaklara bir müdahale de söz konusu değildir."
Sonra şunu yazmıştım:
"Demek ki, oy için milyonlar dağıtılsa, nasıl olsa kapalı alanda oy kullanılıyor, rengini bilemeyiz, rüşvete girmez denecek." (Yeniçağ, 14 Nisan 2017).
Açıktan dağıtılan çay poşetleri... Kim bilir daha neler var.
Ey İslâmcılar! Her şeye ahkâm kesiyorsunuz, şimdi niye susuyorsunuz!