HDP/PKK da dâhil...
Deprem meselesi, politik zeminde değil ilmî zeminde tartışılmalıdır.
Elazığ depreminde, yaraları sarmak için bütün partiler, bütün kuruluşlar, halkımız seferber oldular.
(Burada hususiyetle Acun Ilıcalı'ya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak teşekkür etmek istiyorum. TV8'de başlattığı nakdî yardım kampanyasıyla halkımızı birleştirdi.)
Ve hatta kendisine pay çıkarmak istese bile, normalleşme açısından önemli gördüğüm bir adımı HDP/PKK atmış, depremzedeler için yardım toplamıştır. Ne olursa olsun, bu yardım yerine ulaştırılmalıydı.
Kimileri gibi, HDP, Kandil'le ilişkisini kesmeli, normal parti olmalı demem. Çünkü HDP bizatihi PKK'dır. Bu tartışılmaz.
Bir vakıa var ki, hükûmet edenlerin, şimdileri kastederek söylemiyorum, şimdiye gelene kadarkiler de dâhil, Türkiye gerçeğini, birliğin gereğini, parçalanmanın, bir başka adla anılmanın nasıl onulmaz yara açacağını, silaha sarılanlara yardım edenlerin kimler olduğuna bakarak söylemeleri gerekirdi ama söylemediler. Öyle kılındılar, ipin ucunu öyle karşısındakilere verdiler ki... "Bak benim de dedemin annesinin babasının anneannesi de sizin kökten..." gibi absürt gevelemelerle "birlik" sağlayacaklarını sandılar. Aynı köke varmayan kaç kişi gösterebilirsiniz! İç içeyiz. Benim yakınlığımı bir sıralasam... Girmiyorum bu işlere. Gereksiz. Mantıksız. Et tırnak deniliyor ya... Aynen öyle. Hakikaten eti tırnaktan nasıl ayıracaksınız!
Hayır, bir de incelemesem, kafa yormasam, gidip Güneydoğu'da, gidip Irak'ın kuzeyinde araştırmasam, gözlemesem acaba bilmediğim bir şeyler mi var, derim.
"Mahallî dil" deyince bana gücenenler oluyor. İlmî tedristen gelen bir insanım. Tenkitlere kapım her zaman açık. En ağır tenkitler bile kabulümdür ama seviye şart.
O "mahalle" de bizim mahalle. Maksadım budur. O dili konuşmayı çok çok isterdim. Doğduğum topraklarda iç içe olduğum için kulak dolgunluğum vardır. Kemal Badıllı'nın, Prof. Dr. Muharrem Ergin'in Türk Dil Bilgisi kitabını önüne koyarak hazırladığı şablon dil bilgisini de geçmişte temin edip biraz çalıştım. Sonra bir ona bir buna koşturmak, dağılmak da istemedim, bıraktım.
Bu zarurî açıklamadan sonra, asıl meselemize dönelim.
Yine Allah rızası için diyorum, şu partizanlığı bir tarafa itelim. Deprem kuşağındaki ülkemiz için neler planlayacağız, onun üzerinde kafa yoralım.
İlim adamlarımız ekranlara çıkıyorlar. Bulgularına dayanarak yapılması gerekenleri bir bir açıklıyorlar. Yok saymayalım; "İktidar biziz; yandaşlarımız ne derse odur!" demeyelim.
Önümde TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu'nun açıklaması duruyor. 8 maddede ne yapılması gerektiğini sıralamışlar. Diyorlar ki meselâ; "Bu deprem, ülkemizde insan canının ne kadar ucuz olduğunu tüm açıklığıyla ortaya serdi. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımız geçmişte yaşamış olduğumuz depremlerden yeterince ders almadığımızı açıklıkla ortaya koydu."
Diyorlar ki meselâ; "İmar Barışı adıyla çıkarılan yasayla, tümüyle kaçak olarak yapılan yapıların deprem güvenlikleri yapı sahiplerinin beyanına bırakıldı."
Diyorlar ki meselâ; "İstanbul`a kaç kanal yapılırsa yapılsın, yaşanacak olan bir İstanbul Depremi`nin ortaya çıkaracağı sorunları ortadan kaldırmak hiçte kolay olmaz. Bu nedenle ülkemizin parasal kaynakları kanal yapmak için değil, İstanbul`u depreme hazırlamak için kullanılmalıdır..."
Akıl için yol bir. İnatlaşmayalım.