"Hayır" açılımı olsa
Geçenlerde "Anayasa değişikliği onu özellikle Batı nezdinde yalnızlaştırarak en çok Cumhurbaşkanı'na zarar verecek, onca profesör, akil, alim adamdan biri bile kendisini bu konuda uyarmıyor mu, olabilecekleri anlatmıyor mu, Cumhurbaşkanı'nı yedirmek mi istiyorlar" diye yazmıştım ya...
Dün sabah Çalar Saat'te İsmail Küçükkaya da sordu benzer bir soruyu:
- Cumhurbaşkanı'na kimse söylemiyor mu?
Küçükkaya'nın "Cumhurbaşkanı'na söylenmesini" istediği; "Hayır'cılara kulak vermesi"ydi.
Sonuçta;
FETÖ'ye karşı açık, net ve kesin biçimde Erdoğan'ın yanında yer alıp da Başkanlığa "hayır" diyen çok kişi var...
Terörle Mücadele'de Erdoğan'a tam destek verip de Başkanlığa "hayır" diyen çok kişi var...
Emperyalist ülkelerin tehdit, şantaj ve baskılarına karşı Erdoğan'a destek verip de Başkanlığa "hayır" diyen çok kişi var...
Ve Küçükkaya gibi düşünüyorum, bence de Erdoğan'ın bu insanları dinlemesinde, "dertleri neymiş" anlamaya çalışmasında, sahiden de "millî birlik ve beraberlik"se sağlanmasına çalışılan, olağanüstü fayda var...
***
Bir tutam umut niyetine
-------
Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Mutlu Kılıçlı'dan bahsetmiştim daha önce bu köşede. Hani önce dönemin "kumpas medya ayağı" gibi faaliyet gösteren Taraf'ta, sicil numarasıyla hedef gösterilerek tutuklanmış ve "kumpas"a uğradığı anlaşılınca beraat etmişti. Sonra da, bu defa "FETÖ" olduğu iddia edilen kumpasçı yapının mensubu olduğu gerekçesiyle yeniden hepse konulmuştu.
Dün gönderdiği e-postayla "iyi haber"i verdi Kılıçlı;
Tahliye olmuş!
"Fethullahçıdan ülkücü, ülkücüden de asla terörist olmaz" diyor özgürlüğünde yolladığı ilk mesajında.
Bu garabetin son bulması "hukuk devleti" adına elbette sevindirici ama umarım, haksız, hukuksuz biçimde yahut "yanlışlıkla(!)" cezaevinde tutulan -eğer varsa- başkaları da varsa başkaları da bir an evvel salıverilir ve kavuşurlar yarım kalan hayatlarına...
***
Suçlular ama ucundan accık (mı)
--------
"FETÖ" olduğu iddia edilen yapıyla ilişkilendirilen on binlerce öğretmen, doktor, hemşire, mühendis, hakim savcı, asker, polis, bürokrat kamudan tasfiye edildi biliyorsunuz; "devlet" dediğimiz mekanizmanın içi kadro anlamında neredeyse boşaldı.
Onca insan memuriyetten atılınca, işsiz, aşsız bırakılınca, bu "kara leke" dolayısıyla başka yerde de iş bulamaz hale getirilince tabii çoğumuz "FETÖ'cü"lükleri kanıtlanmıştır sanıyoruz...
Oysa ki, bunların çoğu hakkında dava açılmamış. Çoğu "FETÖ" şemsiyeli herhangi bir davaya dahil edilmemiş.
Bir tek ben mi anlamıyorum bu mantığı;
Bir insan "FETÖ" olduğu iddia edilen, 15 Temmuz gibi alçak bir ihanetin, Ümraniye, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk gibi kumpasların müsebbibi olan bir yapıyla işinden, aşından edilecek kadar ilintiliyse ya "terörist"tir, ya "iş birlikçi"dir, ya da en hafif haliyle sempatizandır... Ve bir terör örgütünün militanı olmak da, işbirlikçisi olmak da, sempatizanı olmak da yasalarımıza göre "suç"tur; bununla ilgili yürütülmesi gereken bir yargı süreci, akabinde bir cezai müeyyide olur...
Bu insanlar bu suçu işlediyse niye haklarında açılan bir dava yok?
İşlemedilerse neden tasfiye edildiler?
Bu karda-kışta on binlerce aile neden per-perişan?
Dediğim gibi bir terör örgütüyle herhangi bir şekilde ilişki kurdularsa hiç lafım yok; ama o zamanda neden yargılanmıyorlar? Yargılanmaya değer bir suçları yoksa haklarındaki "aç-açıkta bırakılma" hükmü kim tarafından verildi? Adil mi?
***
İntihar mektubu
--------
TBMM'de milleti temsille görevli milletvekillerine çağrı mektupları, e-postalar sayılacak gibi değil. Onlardan biri Avukat Hüseyin Özbek'ten geldi:
"Gaz lambasının titrek ışıklarının aydınlattığı Bozkır Ankara'sının Gazi Meclisi, Türk halkına dayatılan, toplu intihar metni Sevr paçavrasını yırtıp, bağımsızlık belgesi Lozan'ı elde edecek bağımsız irade ve kararlılığı sonuna kadar sürdürmüştür.
(...) Türk Milleti, 97 yıllık onurlu bir geçmişe sahip Gazi Meclisin çatısı altındaki günümüz vekillerinden, yalnız kaldıklarında aynadaki suretleriyle göz göze gelmekten çekinecek bir tutum içinde olmamalarını, kimi temsil ettiklerini, kime karşı sorumlu olduklarını bir kez daha düşünmelerini, esaslı bir vicdan muhasebesi yapmalarını beklemektedir.
(...) Türk Milleti yasama görevi için seçtiği vekillerine millet egemenliğinin ve millî iradenin tecelli makamını imha yetkisi vermemiştir..."