Hayati Yazıcı: "Yargı büyük zarar gördü..."

Hayati Yazıcı: "Yargı büyük zarar gördü..."

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, partisinin 16’ncı kuruluş yıl dönümü vesilesiyle açıklamalarda bulundu.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı Gazete Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtladı.
 

- Hayati Bey, 16 yıl önce bugün AK Parti’yi kurduğunuz zaman, iktidara gelip 4 dönem boyunca kalabileceğinizi düşünmüş müydünüz?

Açıkçası o günkü siyasi arenada iktidar olmak kolay değildi. Önümüze sürekli engeller konuldu ama parti programımıza baktığınızda orta ve uzun vadeli hedeflerimizi, planlarımızı görürsünüz. Bunların büyük bölümünü gerçekleştirdik ve başarıyla hayata geçirdik. Milletimiz de bu başarılarımızı takdir etti ve 16 yıldır bizi iktidar yaptı. Girdiğimiz tüm seçimlerden başarıyla çıktık. Başta genel başkanımızın güçlü liderliği olmak üzere ortak akla verdiğimiz değer, milletimizle iç içe olmamız, Türkiye’nin tüm sorunlarına hassasiyetle eğilmemiz, gece-gündüz demeden disiplinli çalışmamız bizi bugünlere getirdi.

- 16 yıla bakınca sevabınız mı çok, günahınız mı?

Bu kadar icraat yapıp bu kadar değişim ve dönüşüm gerçekleştirip de “Hiç hatamız yok” diyemeyiz. Hatalarımız var ama icraat o kadar yoğun ki bu yoğun kazanımlar yanında hatalar devede kıl olarak bile gözükmüyor. Ama biz megaloman değiliz, bir yerde yanlış yapmışsak, hesabımız tutmamışsa, “Bunu yaptık, dönmeyelim” demedik. Özeleştiri yaptık. Dönüp düzelttik.

- 2002 yılında yola çıktığınızda özgürlükler ve demokrasi konusunda büyük vaatleriniz vardı. Avrupa Birliği hedefine sıkı sarılmıştınız. Sadece muhafazakârlar değil, liberaller de size destek veriyordu. Ama son dönemde “Otoriterleştiler, daha baskıcı oldular” eleştirileri dile getiriliyor...

Bunu hak etmiyoruz. Gerçekten böyle bir şey olsa, biz de bu tür şeylere tavır koyarız. Ben hukukçuyum. İktidarımızı, “Türk insanının baskılandığı, düşündüğünü ifade edemediği, hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı, her şeyin siyasi güç tarafından baskılandığı bir yönetim şekli” olarak nitelemek fevkalade haksızlıktır. Yanlış uygulamalar olabilir ama bu yanlış uygulamaların tamamını siyasi organa veya onu temsil eden makama atfetmek doğru değildir. Burada birey olarak her birimize görev düşüyor. Türkiye’nin kaliteli yönetilmesi gerekir. Yargı alanındaki bu kaliteyi de uygulayıcılar sağlayacaktır. İnsanlar hata yapıyorsa, onların hatalarını toplayıp birisine boca etmek yanlıştır.

- Peki, bazı yargı kararlarına şaşırdığınız veya tasvip etmediğiniz oluyor mu? Çünkü son dönemde çok sayıda tutuklama oluyor. “Muhalif kesimin sesi bastırılıyor” diye düşünenler var.

Yargı kararlarının hepsinin doğru olduğunu söylemem mümkün değil. Zaten öyle bir şey olsa o yargı alanı dinamik olmaz. Somut bir olayla ilgili bir hâkimin değerlendirmesi farklı olabilir, bir başkasınınki farklı olabilir. Denetimini de bir üst mahkeme yapıyor. O sonuçların denetimini de kamuoyu yapıyor. Verilen kararlar kamuoyunda ne oranda adil algılanırsa, güven de o kadar artacak.

- Ama tam da son yıllarda yargıya güven sarsılmadı mı?

Bu konuda yaşadığımız sorunlar kanunla düzeltilecek şeyler değil, eğitime dayanıyor. İnsan yetiştirmek önemlidir. Anayasa’da değişimler yaptık, yeni bir Ceza Kanunu yaptık. Avrupa Birliği müzakere süreci kapsamında Kopenhag kriterlerini hayata geçirdik. Ama bu alanda görev yapacak kamu personelinin nitelikli yetişmesi çok önemlidir. Yargı alanında görev yapan kamu görevlileriyle ilgili, 2010’dan önce başka bir yapı vardı. “Daha katılımcı bir yönetim oluşsun” düşüncesiyle yasa değişikliği yaptık. Çok iyi niyetle yapılan düzenlemelerdi. Ama HSYK’nın oluşumunda bir başka kesimin hâkim olabileceğini hesaplayamadık. Tabii ki yargı büyük zarar gördü. 15 Temmuz’dan sonraki KHK’lar çerçevesinde, FETÖ mensupları kamu alanının dışına çıkarıldı. Bu da eksilmelere yol açtı. Yargılama, çok özen isteyen bir faaliyettir. Henüz mesleğinin başındakilerin göremeyeceği işler de var.

- 2002 yılında yola çıktığınızda özgürlükler ve demokrasi konusunda büyük vaatleriniz vardı. Avrupa Birliği hedefine sıkı sarılmıştınız. Sadece muhafazakârlar değil, liberaller de size destek veriyordu. Ama son dönemde “Otoriterleştiler, daha baskıcı oldular” eleştirileri dile getiriliyor...

Bunu hak etmiyoruz. Gerçekten böyle bir şey olsa, biz de bu tür şeylere tavır koyarız. Ben hukukçuyum. İktidarımızı, “Türk insanının baskılandığı, düşündüğünü ifade edemediği, hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı, her şeyin siyasi güç tarafından baskılandığı bir yönetim şekli” olarak nitelemek fevkalade haksızlıktır. Yanlış uygulamalar olabilir ama bu yanlış uygulamaların tamamını siyasi organa veya onu temsil eden makama atfetmek doğru değildir. Burada birey olarak her birimize görev düşüyor. Türkiye’nin kaliteli yönetilmesi gerekir. Yargı alanındaki bu kaliteyi de uygulayıcılar sağlayacaktır. İnsanlar hata yapıyorsa, onların hatalarını toplayıp birisine boca etmek yanlıştır.

- Peki, bazı yargı kararlarına şaşırdığınız veya tasvip etmediğiniz oluyor mu? Çünkü son dönemde çok sayıda tutuklama oluyor. “Muhalif kesimin sesi bastırılıyor” diye düşünenler var.

Yargı kararlarının hepsinin doğru olduğunu söylemem mümkün değil. Zaten öyle bir şey olsa o yargı alanı dinamik olmaz. Somut bir olayla ilgili bir hâkimin değerlendirmesi farklı olabilir, bir başkasınınki farklı olabilir. Denetimini de bir üst mahkeme yapıyor. O sonuçların denetimini de kamuoyu yapıyor. Verilen kararlar kamuoyunda ne oranda adil algılanırsa, güven de o kadar artacak.

- Peki FETÖ’cülerden sonra ortaya çıkan boşluğu doldururken ne kadar hakkaniyetli davrandınız? “ AK Partiboşalan kadroları kendi düşüncesindekilerle doldurup yargıyı siyasallaştırıyor” diye eleştiri var...

Bunlar efsane söylemler. Nihayetinde bu göreve getirilenler, belli koşulları karşılamaları sonucunda seçiliyor. Haklarında güvenlik soruşturmaları da yapılıyor. Sonuçlara herkesin itimat etmesi gerekir.

‘ABDULLAH GÜL’ÜN ADAY OLACAĞINI ZANNETMİYORUM’

- 16 Nisan referandumunda İstanbul, Ankara başta olmak üzere büyükşehirlerde “Hayır” oyu çıktı. Önümüzde yerel seçimler var, bu durum sizi kaygılandırıyor mu?

Referandumu yerel seçimle kıyaslamak doğru değil. 16 Nisan’da gerek İstanbul, gerekse Ankara’da çıkan “Evet” oyları ile 1 Kasım’da AK Parti’ye verilen oylar arasında çok cüzi bir fark var. Elbette bu seçimde MHP de olduğu için daha yüksek olması bekleniyordu ama halk böyle takdir etti.

- 2019 seçimlerinde Abdullah Gül’ün de aday olma ihtimali gündeme geliyor. Siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz? Temasınız var mı?

Ara sıra görüşürüz, bayramlarda bayramlaşırız. Abdullah Bey’in bu partinin kuruluşunda çok büyük emeği var. Dışişleri Bakanlığı yapmış, Başbakanlık yapmış, bu partinin gösterdiği aday olarak Cumhurbaşkanlığı yapmış. Partiye rağmen öyle bir işe gireceği kanısında değilim.

- Meral Akşener yeni parti kurma hazırlığında. Tabanınızdan oy koparma ihtimali var mı?

Türkiye’de 50-60 dolayında irili-ufaklı siyasi parti var ama biz herkesi kuşatıyoruz. Alan boşluğu bırakmadık ki, Meral Akşener nereye sığacak, nereye konuşlanacak bilmiyorum! (Gülüyor)

- Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun da Cumhurbaşkanı adayı olacağı konuşuluyor.

Sayın Karamollaoğlu’na kişi olarak saygı duyarım ama onun bu kadar gündeme taşınmasının AK Parti’nin gücüyle bağlantılı olduğunu görüyorum. AK Parti’ye zarar verecek her unsur gündeme taşınıyor, bu da onlardan biridir. Gerçekçi davranırlarsa böyle bir şey söz konusu olmaz. “Çomak sokalım” yoluna girerlerse de kendilerinin takdir edeceği bir şey olur. Ama kimin saçı ak kimin kara, bunu tarih yazar. Gelecek nesiller de bunu takdir eder.

‘TOPLUMU DİNDARLAŞTIRMA PLANIMIZ YOK’

- AK Parti ilk çıktığında İslamcı bir parti olduğu söyleniyordu. İtiraz etseniz de aslında bu tartışma hiç bitmedi. Bugün tekrar soralım, AK Parti İslamcı bir parti mi? Siz İslamcı mısınız?

Kuruluş evresinde Türkiye’nin siyasi hayatını irdeleyen bir partiyiz. Çok partili demokratik hayatımızda farklı ideolojik yapıda pek çok parti vardır. Biz o süreçleri de irdelemişiz, o süreçlerden ders almışız. Birey-devlet-siyaset ilişkilerinde düşünce ve inanç alanı ile ilgili devletin müdahale edebileceği alanlar var mı yok mu; bunlar tüzüğümüzün 4. maddesinde 15 madde halinde sıralanmıştır. Bunları tartışmışız...

- İslamcılık kötü bir şey mi peki?

Bu kavramlardan, ‘-cılık’ ekinden sanki onun ticaretini, satışını yapar gibi bir şey anlıyorum. Biz böyle değiliz. İslam dinine inanan insanlar olarak bireysel anlamda yükümlülüklerimizi yerine getirmeye çalışan, bu konuda hassasiyet gösteren insanlarız. Bu yaklaşımımızın, bu toplumda yaşayan insanların aynı hayat standardı içerisinde olmasını isteyen ve bekleyen bir tutumda olma hakkını bize vermediğini de bilen insanlarız. Siyasetimizin, icraatımızın merkezinde insan var. “Müslüman, ateist, gayrimüslim insan” demiyoruz. Yalın halde insan; mezhebine etnik kökenine de vurgu yapmıyoruz. İnsanı göreceksin, olduğu gibi gözeteceksin.

- Peki, AK Parti’nin daha dindar bir toplum yaratma hedefi var mıydı?

Parti olarak böyle bir hedefimiz ya da planımız yok. Bu da tüzüğümüzün 4. maddesinin 8. fıkrasında çok net bir şekilde yazar. Birey-din-devlet, din-siyasi parti ilişkilerinde ne partinin ne de devletin müdahalesi söz konusudur.

- Ya “AK Parti geldi, imam hatiplerin sayısı arttı. Bunlar aslında İslamcı ama takiye yapıyorlar” eleştirileri?

Bunlar yakıştırma. Ne yaptığımız ne de kafamızın arkasında olan planlar. Biz ne isek oyuz, doğal insanlarız. (Gülüyor)

ATATÜRK CUMHURİYET’İN KURUCU LİDERİDİR’

- AK Parti’nin Atatürk’e bakışı da hep tartışma konusu edilegeldi...

Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın Başkomutanı, Cumhuriyet’in kurucu lideridir ve hepimizin komutanıdır. Bunları istiskal etmek kimseye bir şey kazandırmaz. Atatürk de Kurtuluş Savaşı da bayrak da vatan da bizimdir, hepimizindir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın başkomutanı ve Cumhuriyet’in kurucu lideridir bunu herkesin böyle bilmesi lazım. Biz böyle bakıyoruz. Arzu etmediğimiz bir pozisyonu bize yakıştırmaya çalışmaları haksızlık...

 

İlgili Haberler