Hayaldi gerçek oldu; seçmen hortladı
1854 doğumlu Ayşe Ekici teyzemiz 165 yaşına gelmiş ama YSK kendisine ilk defa "seçme" hakkı vermiş, ilk defa "seçmen" etmiş; "söz konusu bekaysa gerisi teferruat" olunca "seçmen" bile yoktan var edilebiliyor demek ki... Sormak, sorgulamak kimin haddine!
148 yaşındaki "Sarı Çizmeli" Ayşe ile 149 yaşındaki "Sarı Çizmeli" Zülfü de oy verecekmiş; soy isimleri olmadan nasıl kimlik sahibi olabildiler, nasıl T.C. kimliği aldılar, eğer "var"larsa neyi gösterip de oy kullanacaklar acaba; ilginç!
Çankırı'nın Orta İlçesi'nde seçmen sayısı bir yılda ikiye katlanmış; "seçmen doğurdu" desem, erkekler de mi doğurdu? Kadın seçmenin tamamı ikiz, üçüz mü doğurdu? Doğan seçmenler bir yılda nasıl 18 yaşına gelip de oy kullanma hakkı kazandılar?
Şaka bir yana, Orta'nın nesi bir anda burayı "cazibe merkezi" haline getirdi diye baktım; bir kültür-turizm potansiyeli filan mı oluştu?
Orta Kaymakamlığının resmî internet sitesinden aynen aktarıyorum:
"İlçemizde Sinema, tiyatro vb. eğlence yerleri, turistlik gezi ve dinlenme tesisleri yoktur. Halk Kütüphanesi mevcuttur."
Meğer, ülke kripto okuma aşığı kaynıyormuş da haberimiz yokmuş!
Olur ya gelişen bir sanayi bölgesidir belki, iş, aş çekmiştir belki bir ilçe kadar insanı buraya diye düşünüp bir de ekonomik duruma baktım. Yine kaymakamlığın resmî sitesinden aktarıyorum:
"İlçemizde sanayi kuruluşu bulunmamaktadır."
İşin içinden çıkamadım.
Sistematik kaydırmalar için değil ama bir anda zuhur eden bir buçuk asır yaşındaki seçmenler, tarihî saraylarda, müze konumundaki konaklarda, yalılarda yaşayan "ruhani" seçmenler için naçizane vardığım sonuç:
12 Eylül 2010 referandumunda FETÖ'nün hayaliydi, gerçek oldu;
Seçmen hortladı!
Bahsi geçen sandıklardaki görevliler -nemelazım- yanlarında bir Ayetel Kürsi götürsünler, bunlarla belge alışverişi yaparken üç kere Salevat getirsinler, Felak-Nas okuyup kabinlere doğru üflesinler...
O kararlar Patagonya yargısından mı çıktı?
Haklarındaki iddiaların içeriğinden, dehşet, nefret, tiksinti duygusundan ötesine yol açmamalarına rağmen her birinin birer magazin figürüne dönüşmüş olmasına kadar neresinden tutsanız elinizde kalan "Palu Ailesi garabeti"ne yargının son müdahalesinin de, adaletin tecellisi bakımından bir manada "başarısızlıkla(!)" sonuçlanması üzerine soruları yanıtlayan Adalet Bakanı, "Bir hâkim savcı cinsel istismar olacak da onu serbest bırakacak. Kimse bu haksızlığı yapmasın" demiş...
Adaletin bir gün hepimize lazım olacağı bu yüzden yıpratmamak gerektiği, hâkimlerin iş yükü ve nasıl evlerinde bile gece yarılarına kadar çalışmak durumunda kaldıkları; Sayın Bakan hepsinde haklı...
Ve fakat...
-En bilinen örnekten gideyim- 13 yaşındaki bir "çocuğa" tecavüz eden 24 kişiye, "kızın rızası vardı" deyip en alt sınırdan ceza veren hâkimler de yine bu yargının mensuplarıydı!
Yargı, yol açtığı haksızlıklar, adaletsizlikler yok sayılarak değil siyasetin yörüngesinden çıkarılarak kurtulur yıpranmaktan!
Oğuz Aral yaşasaydı...
Aybüke öğretmen ve iki askerin şehit edildiği saldırıyla ilgili olarak yargılanan teröristlere 18 yıl hapis cezası verildi.
"Bana gülümsüyordu, içimden bir ses, al eve götür dedi" diyerek "Avanak Avni" heykelini çaldığını itiraf eden gencin 10 yıl 6 aya kadar hapsi istendi.
Oğuz Aral yaşıyor olsa sizce bu tabloyu nasıl çizerdi?
Hollywood stayla(!)
Tam da ABD'nin Suriye'ye kalıcı olarak yerleşmesini sağlayacak bir "çekilme görünümlü çivi çakma operasyonu" için düğmeye basılmışken; hooooop Menbiç'te, ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon güçlerinin devriye gezdiği bölgede bir IŞİD saldırısı patlak verdi.
ABD'nin artık "çekilmemek" için "çok güçlü nedenleri" var!
Size de fazla "Hollywood stayla(!)" gelmedi mi?
"Pearl Harbour"u hatmetmiş küresel vicdan bu numaraları yer mi!
Filmini çekseniz gişe yapmaz o kadar klişe, o kadar eskidi.
SORU-YORUM
MHP'li Erhan Usta hakkında, "İttifak olmazsa olmaz" dediği için ihraç kararı veren Disiplin Kurulu üyeleri, Genel Başkanları, "Kendi göbek bağımızı kendimiz kesmeye hazırız. Hiçbir ittifak, yok sayılması, tez ve önermelerinin görmezden gelinmesiyle ayakta kalmayacaktır. Diğer tarafın üstten bakması, parmak sallamasıyla yaşamayacaktır... Bu kronik süreci uzatmanın anlamı ve alemi yoktur. Herhangi bir ittifak beklentimiz, arayışımız, niyetimiz artık kalmamıştır" dediği gün, onu alkışlamış mıydı? Alkışlamamış mıydı?