İlk olarak 2006 yılında bilimsel bir makaleyle gündeme gelen Hataylı Ulaş ailesi, sahip oldukları sıra dışı özellikleri sayesinde her geçen gün daha da çok kişi tarafından biliniyor, şöhretleri Türkiye sınırlarını aşmış durumda. Öyle ki çocukları iki yerine dört ayak üzerinde yürüyen Ulaş ailesi İngiltere, Avustralya ve ABD basınında yeniden tartışma konusu oldu.
18 çocuklu ailenin 4'ü kız 2'si erkek olmak üzere 6'sı dört ayak üzerinde yürümeleriyle tanınıyor. Tam 17 yıl önce İngiltere merkezli yayın kuruluşu BBC'de yayınlanan 'Dört Ayak Üzerinde Yürüyen Aile' belgesinde yer alan aile için 'insan ve maymun arasındaki kayıp halka' yorumu yapıldı. Ancak bu tanım, başta İngiliz nöropsikolog Nicholas Humphrey olmak üzere pek çok kişiyi kızdırdı. Zaman içinde aileyi keşfeden ve onlar hakkında detaylı araştırmalar yapmaya karar veren İngiliz nöropsikolog Humphrey ve başka uzmanlara göre aile 'ayı yürümesi' olarak bilinen, anne-babanın yakın akraba olduğu çocuklarda görülebilecek genetik bir bozukluğa sahip olduğu düşünülüyor.
BİLİM DÜNYASINDA FARKLI GÖRÜŞLER VAR
Ulaş ailesi ve benzeri durumda olabilecek diğer genetik bozukluğa sahip kimseler için bilim dünyasında farklı teorilerle karşılaşmak mümkün.
Uzmanlar, çocukların 9'uncu aydan sonra ayakta durmaya teşvik edilmemesinin tıpkı Ulaş ailesinin üyeleri gibi durumlara yol açabileceğini savunuyor ancak bu teoriye karşı duranların sayısı da mevcut.
Milliyet gazetesinden Gonca Kocabaş’a konuşan Moleküler Biyoloji ve Genetik Uzmanı Prof. Dr. Korkut Ulucan, Ulaş ailesinin bilim dünyasında, özellikle evrimsel gelişim ile ilgili spekülasyonlara neden olduğunu söyleyerek şunları söyledi:
"Sadece Ulaş ailesi değil, yine ülkemizde aynı durumdan muzdarip olan başka aileler de bilim dünyasında aynı heyecanı yarattı. Hatta 2006'da BBC Two kanalı 'Tersine Evrim' diyerek bu konuyu bir belgeselde ele almıştı. Ulaş ailesi ile haber yapılan ve detaylı genetik araştırmalara neden olan bu olay '4 ayak üzerinde yürüme' olarak da haberlerde kendine yer bulmuştu."
'KOLAY AÇIKLANABİLECEK BİR DURUM DEĞİL'
Ulaş ailesinin durumunun çok kolay açıklanacak bir durum olmadığına değinen Prof. Dr. Korkut Ulucan, "Ünlü bilim insanımız Üner Tan, bu durumu 'Üner Tan Sendromu' olarak belirlemiş ve tıp literatür dünyasına sokmuştur. İlk başlarda Ulaş ailesi gerçekten bu sendromu mu taşıyordu yoksa başka bir sendrom veya genetik anomali mi olduğu ile ilgili tartışmalar da yaşandı. Durumun gözlemlendiği başka ailelerin de ortaya çıkması ve bu ailelerde gerçekleştirilen genetik çalışmalar ile Üner Tan Sendromu'nun alt tiplerinin oluşması sağlandı" diyerek şunları ekledi:
"Bu durumu açıklaması hâlâ zor. Genetik olarak oldukça heterojen bir durum. Bu durumda da anomalinin biyolojik alt yapısının anlamlanması kolay değil. Bu ailenin bazı fertlerinin iki ayak üzerinde durabilmesi, sadece yürüme esnasında avuç içlerini de yere koyarak yürüyebilmesi, bazılarının da iki ayak üzerine dik bir şekilde duramaması akla gelişim esnasında beyin ve özellikle beyincik gelişimindeki sorunlara işaret ediyor. Ailelerdeki bu durumun tıbbi açıklamasında tıpkı Üner Tan Sendromu hastalarında görülen 'serebellar ataksi' ile açıklanması da bu sendromun bir beyin gelişim problemi olduğunu gösteriyor."
Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Bilimler Akademisi üyesi Prof. Dr. Üner Tan, Ulaş ailesini ilk gündeme getiren kişiydi. Tan, bu sendromun üç önemli belirtisi olduğunu dile getiriyordu: "Bunlardan birincisi atalarımız gibi iki el iki ayak üzerinde gergin bacaklarla yürüme. İkincisi primitif konuşma (konuşma gelişiminin başlangıcı), üçüncüsü de primitif zekâ (zekâ gelişiminin başlangıcı). Bir sendromun, sendrom olması için bir defa görmek yeterli değil. Birçok yerde bulunması gerekir. Ben şimdiye kadar 7 aile buldum." Tan’a göre yavaş yavaş ortaya çıkan sendromun ilk nedeni genetik ve akraba evliliği yapan ailelerde görülüyor. İkinci nedeninin çevresel faktörler, üçüncüsü de beslenme yetersizliği ve vitamin eksikliği.
AİLENİN TÜM BİREYLERİNDE YOK
Sendromların birçok biyolojik olayı etkileyen genetik düzensizlikler nedeniyle oluştuğunu dile getiren Prof. Dr. Korkut Ulucan, "Tek bir gene bağlı oluşmaz. Ulaş ailesi gibi Üner Tan Sendromu olan ailelerde yapılan genetik çalışmalarda bazı kromozom bölgelerinin sendrom ile ilişkisi olabileceği yönünde sonuçlar ortaya koymuştur" açıklamasında bulundu. Bu kromozom bölgelerinde bulunan genlerde de sendromun oluşmasında aday gen olarak literatüre geçtiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ulucan, “Ancak farklı ailelerde gerçekleştirilen çalışmaların birbirine benzer sonuçlarının yanında farklı genetik bulgular vermesi, bu anomalinin oldukça geniş bir heterojenite gösterdiğini ortaya koymuştur. Genetik olarak otozomal resesif kalıtım kalıbına ekleyebileceğimiz bu durumun nedeninin net ortaya konabilmesi için daha fazla örneğe ihtiyaç var” yorumunda bulundu.
BÜYÜRKEN GÖRÜP ETKİLENDİLER Mİ?
Ailenin tüm bireylerinde aynı mutasyona rastlanmamasının ilginç olduğunu aktaran Prof. Dr. Korkut Ulucan, “Bu durumun gözlemlendiği aile üyelerinin bazılarında durum ile ilişkili olabilecek mutasyonların saptanmasından sonra tüm bireylerde aynı mutasyonun bulunmaması, acaba gelişim sırasında diğer aile bireylerinden görüp uyguladıkları 'yürürken iki elini de kullanmak'tan dolayı bu durumun oluşmuş olabileceği şeklinde yorumlanmıştır” şeklinde konuştu. Ailenin bu üyelerinin çeşitli egzersizlerle ayakta durabilme konusunda önemli derecede yol alması konusuyla ilgili Prof. Dr. Ulucan, "Heterojenik genetik alt yapısından dolayı özellikle aile bireylerinde bu durumun şiddetinin farklı olmasına neden oluyor. Bu farklılıklar da gerek tedavi gerekse uygulanan işlemlerde bireysel farklılıklara sebep oluyor" dedi.
İngiliz nöropsikolog Nicholas Humphrey kısa süre önce, '60 Minutes Australia' programına konuk oldu. Programda Ulaş ailesinden de bahseden bilim insanı, "Modern insanın hayvan durumuna geri dönebileceğine dair olağanüstü fanteziler var. Ancak yine de bunu asla beklemiyordum" diye konuştu. "Bizi hayvanlar aleminin kalanından ayıran şey, iki ayak üzerinde yürüyen ve başını havada tutan bir tür olmamız" diyen Humprey, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu durum, hayvanlar alemindeki diğerlerinden farklı olduğumuza dair algımız açısından son derece önemli. Bu insanlar o sınırı geçiyor.”