Atatürk iyi bir tarih bilgisine sahip olduğu için, hem Osmanlı Devletini ve hem de çağdaşı olan devletleri çok iyi biliyordu. Osmanlı'nın çöküşe geçtiği son dönemlerinde Türk Milletinin çektiği sıkıntıları da iyi biliyordu. Cumhuriyeti kurduktan sonra Atatürk, ilk iş olarak "Türk Milletini cehaletten ve fakirlikten kurtarmak" hedefine yönelik bir çalışma başlatmıştır.
Nüfusun yüzde 90'ını köylülerin teşkil ettiği o yıllarda, Atatürk köylü çocuklarının okutulmasını istemiştir. Az sayıdaki öğretmen ordusuna rağmen, büyük başarılar elde etmiş ise de, "fikri hür vicdanı hür irfanı hür" nesiller yetiştirmek için başlatılan bu mücadelede arzu edilen hedefe varılamamıştır. 1930'ların başında Üniversite Reformunu yaptıktan sonra, Türk gençliğinin daha iyi yetişmesi için arayışlara girmiştir. Kendisine önerilen "Köy Enstitüleri" projesini, bilhassa köylü çocuğunu da eğiteceği için faydalı bulmuş, bu projenin uygulanmasını emretmiştir. Ne var ki, ömrü bu okulların açıldığını görmeye yetmemiştir. 1939-1940 öğretim yılında eğitime başlayan Köy Enstitüleri okumak isteyen köylü çocukları ile dolmuştur. Bu enstitülerde köylünün ihtiyaç duyduğu öğretmen, ziraat memuru, sağlık memuru, sağlıklı doğum yaptıran ebe yetiştirilmeye başlanmıştır. Çok başarılı olan köylü çocukları da üniversitede okutulmuştur. Böylece Atatürk'ün çok arzu ettiği köylü çocuğunu, daha doğrusu Anadolu çocuğunu cehaletten kurtarmak için isabetli bir çözüm yolu bulunmuştur.
Cehalet yenilemedi
Ne var ki, II. Dünya Savaşı sonlarında Stalin'in Türkiye'den toprak talebinde bulunması, Türkiye'de yönetenleri büyük endişeye sevk etmiştir. Bu sıkıntılı yıllarda, Batı'nın desteğini sağlamak için bu okullarda Komünizm propagandası yapılıyor iddiası ile dönemin siyasi iktidarı bu okulları kapatma yoluna gidip Cumhuriyet döneminin en büyük hatasını yapmıştır.
Köy Enstitüleri'nin yerine açılan öğretmen okulları, belirli ölçüde öğretmen ihtiyacını karşılasa da, köylü çocuklarının eğitim ihtiyacını giderememiştir. 1947 tarihinden sonra Anadolu'da mali durumu iyi olan ve ileriyi gören köylüler çocuklarını okutabilmiştir. O günleri yaşayan bir köylü çocuğu olarak, üzüntümü anlatamam. Cumhuriyet hükümetleri köylü çocukları ile fakir aile çocuklarını okutmada, kısaca cehaleti yenmede esaslı bir eğitim programı ortaya koyup uygulayamamışlardır.
1961 Anayasası ile de cehaleti yenmek için önemli tedbirler ortaya konmuştu. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulan "Kredi ve Yurtlar Kurumu" ile okumak isteyen fakir aile çocuklarına burs ve kalacağı yurt verilmeye başlanmıştı. 1961 Anayasası'nın 50. maddesinde de "fakir aile çocuklarının okuması için devletin burs vermesi" emredilmiştir. Aynı konu 1982 Anayasası'nın 42. Maddesinde de yer almış, yani devletin fakir aile çocuklarına burs ve yurt verilmesi emredilmiştir. O yıllarda pek çok fakir aile çocuğu Kredi ve Yurtlar Kurumu'ndan faydalanmıştır. Ne yazık ki, bu sistem de kısa zamanda bozulmuştur. Bir müddet sonra fakir olan da, fakir olmayan da bu sistemden faydalanmaya başladı. Kısaca, sistem bozuldu. Anayasa'nın emri ile fakir aile çocukları için kurulan bu sistem daha da geliştirilmesi gerekirken, niçin bozuldu? Ülkeyi idare eden siyasi iktidarlar Anayasa'nın bu emrini niçin doğru bir şekilde geliştirip okumak isteyen fakir aile çocuklarına yardımcı olmadılar? Hükümetler ve Eğitim Bakanları, nüfus artışın göre, fakir aile çocuklarına yeterli burs imkanı ve kalabilecekleri yurtları niçin hazırlamadılar? Bu ülkenin geleceği olan gençlere, özellikle fakir aile çocuklarına niçin sahip çıkmadılar?
Oy uğruna göz yumuldu
Siyasetçiler, sırf daha çok oy almak ümidiyle, yasalara ve yüce dinimize aykırı olarak oluşan ve faaliyet gösteren dini gruplara, cemaatlere ve tarikatlara müsamaha ile yanaşmışlar ve bu grupların faaliyetlerine ses çıkarmayıp aksine destek olmuşlardır. Yüce dinimizin emirlerini ihtiva eden Kur'an'ı Kerim'in, biz Müslümanlara, siz şu cemaate, şu tarikata veya şu mezhebe girin ve öyle yaşayın diye bir emri olmamıştır. Bu gerçeği, ülkenin din alimleri bu dini gruplaşmaların doğru olmadığını niçin ısrarla halka ve siyasetçilere anlatmadılar? Dini grupların ve cemaatlerin, fakir aile çocuklarına yardım ederlerken, bu gençlere, laik Cumhuriyet ve Atatürk aleyhinde gerçek dışı bilgiler verildiğini bazı siyasetçilerin destek vermesi ve bazılarının da umursamamaları yakın tarihimizin en acı gelişmesi olmuştur. Politikacıların bu çirkin davranışlarına Cumhuriyet Savcılarının ses çıkarmamaları ise ülkeyi bugünlere getiren ve demokrasimizi yaralayan önemli etkenlerin başında gelmiştir.
Kısaca, bu ihmaller ülkeyi 15 Temmuz felaketine kadar getirdi. Buna neden olanlar ile müsamaha gösterenler başta olmak üzere, bütün siyasiler kendilerini sorgulamalı. Benzer hata ve gafletlere düşmeden, milletimizin hem dinimize, hem demokrasiye ve hukuka olan güvenini sarsacak olaylara fırsat verilmemeli. Bu ülkenin yetiştirdiği düzgün aydınlara sesleniyorum. Bizleri yetiştiren bu vatana ve millete olan borcumuz var. Lütfen susmayı bırakın bu acı gerçekleri gençlerimize ve halkımıza anlatın.