Haraç mezat pazarı
(Tevfik Fikret’in Hân-ı Yağmâ şiirine nazire yerine)
Sizin bu memleket sizin, ocak sizin,
vatan sizin;
Çiçek başak, tohum tahıl, ekin sizin, alan sizin;
Takım takım, bölük bölük gelen sizin, kalan sizin;
Canım, kanım, yuvam sizin; yalan sizin, dolan sizin;
Satın efendiler satın, pazarlayın,
pazarlatın;
Yolunca, yoldurunca, soyduruncaya
kadar satın!
Bu banka, borsa, ektiğim tütün sizin
değil midir?
Bu cami, han, hamam... Sütun sütun
sizin değil midir?
Liman nedir, hudut nedir; bütün sizin değil midir?
Demir sizin, kömür sizin, odun sizin
değil midir?
Satın efendiler satın, pazarlayın,
pazarlatın;
Yolunca, yoldurunca, soyduruncaya
kadar satın!
Baraj, tünel, uçak, tiren, denizde
yol tutan vapur;
Şu köprü, şurda yükselen bina, otel, akan nehir;
Şu köy, bucak, şu ilçe, il, şu durmadan dolan şehir;
Şu toprağın içinde kök salıp duran
gümüş, bakır...
Satın efendiler satın, pazarlayın,
pazarlatın;
Yolunca, yoldurunca, soyduruncaya
kadar satın!
Uzun kavak, yeşil çınar, şu çam, kayın, akasyalar;
Çayır çimen, bayır yamaç, şu göl, gürül gürül pınar;
Şu sağdığım beyaz inek, merada
otlayan davar;
Sizin bu gök, sizin bu yer, yağış sizin, sizin bu kar!
Satın efendiler satın, pazarlayın,
pazarlatın;
Yolunca, yoldurunca, soyduruncaya
kadar satın!
Ne tarihî okul, ne köşk’85 Boğaz’da fon da kalmasın;
Evimde bir küçük odam ve bir salon da kalmasın;
Omuzda bir ceket, ayakta pantolon da kalmasın;
Çorap da kalmasın, kilot da, şort da, don da kalmasın!
Satın efendiler satın, pazarlayın,
pazarlatın;
Yolunca, yoldurunca, soyduruncaya kadar satın!