Hani AB'ye rest çekmiştik...
AB projeleri çerçevesine çalışan bir dernekten, hafta içinde davet aldım. Düzenledikleri panelde konuşmacı olmam isteniyordu.
Kendilerine cevabım şöyle oldu:
"Davetinize teşekkür eder; panelinize katılamayacağımı üzülerek bildirmek isterim. Çalışmalarınızla ilgili görüşlerim şöyledir:
İletinizden anlaşıldığına göre AB projesi ve fonları çerçevesinde bir program hazırlanmıştır. Seçtiğiniz 7 bölge temsilcilerinin de aynı şekilde AB projesi bağlamında çalıştıkları görülmektedir. Demek ki, Türkiye'yi dönüştürmeyi amaçlayan bir AB projesi ile karşı karşıya bulunmaktayız.
AB, bugün Türkiye'nin geldiği kuşatılmışlığın mimarı konumundadır. Özellikle her türlü, bölücü ve terör eylemlerini destekleme konusunda...
Selçuklu ve Osmanlı Devleti gibi Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve sahibi de Türk Milletidir. Malum; Türk Milleti bin yıldır Anadolu'nun egemeni olmuştur. Türk kimdir? Bunun en doğru tarifini de, "Ne mutlu Türk'üm diyene" özdeyişi ile Büyük Atatürk yapmıştır. Buna göre, Türk vatandaşları, hiçbir fark gözetilmeden şerefli ve eşit bireylerden oluşmakta ve çoğunluğa mensupturlar. Azınlığımız ise, Lozan'daki gayrimüslimlerdir.
AB ve Batı, iş birlikçilerle beraber millî egemenliğimizi, Türk Milletine ait olan aşiret, etnisite ve inanç grupları arasında paylaştırmak veya yeni azınlıklar yoluyla çok ortaklı bir federasyon istemektedir. Aynen Sudan, Libya, Irak ve Suriye'de olduğu gibi. BOP da böyle; iç dinamikleri çatıştırarak ülkeleri iç savaşa sürükleyip parçalamayı ve güdümü altına almayı amaçlamaktadır. Sözde uygar Batı, uluslararası hukuka tamamen aykırı olan egemenliğin etnikleşmesi projesini, nedense kendi ülkeleri için asla düşünmemektedir.
Şu anda AB, bütün illerimizdeki lider özelliğine sahip gençlerimizi STK'lar çerçevesinde organize etmiş bulunmaktadır. Gençlerimiz açısından; ülkemizin sorunlarına "sahip" çıkan, "prestijli", kendini "iyi ifade" etme imkanı veren, oldukça "eğlenceli" faaliyet olarak görüldüğü için bu projeler "hoş" karşılanmakta ve "kaynağı" da fazlasıyla bahşedilmiş olduğundan çok "beğenilmektedir."
Ama bilinmeli ki, bu cazibeli görüntünün arkasında, milletimiz ve devletimiz için çok tehlikeli tuzaklar vardır. Alet olmanın da, bugün olmasa bile yakın gelecekte çok vicdan sızlatacağı aşikârdır. Bunları bildirmek benim görevim, değerlendirmek ise sizlerin olacaktır."
Dernek Başkanının cevabi mesajı:
"Bir devlet ve dava adamı olarak sizi ve ilkelerinizi çok yakından biliyor ve takip ediyorum. "Avrupa Birliği"ne bakış açınızı ve düşüncelerinizi de keza tahmin etmekteyim. Lakin Avrupa Komisyonundaki masalarda ... gençlerin etkin bir Türk diplomasisi ortaya koyup masadan eli boş dönmemeleri için sizden beklentimiz bu etkin ve etken düşüncelerinizi fırsata dönüştürüp gençler ile paylaşmanız idi. Çünkü Kıbrıs gibi millî bir konuda her ne kadar sizin kadar uzman olamasalar da gerektiğinde bu davayı AB Komisyonunda bile savunabilecek gençleri görmenin de sizde oluşturacağı hazzı ve heyecanı da kaçırmış olabileceğinizi ifade etmek istiyorum.
Bu düşüncelerimle sizleri selamlar, şehitler diyarı Kastamonu'dan saygılarımı iletir, ellerinizden öperim."
Bu tespite dayalı nazik mesaja cevabım:
"Oldukça diplomatik bir üslup ve mantıkla yazılmış cevabınızı okudum. Hakkımda önceden bilgi sahibi olmanız da, beni ayrıca memnun etti. Avrupa Birliği projeleri çerçevesinde, ... gerçekleştirilecek olan "Diplomasiye Genç Bakış" [Ne kadar güzel ve kışkırtıcı bir başlık değil mi?] konulu zirve toplantısına katılamadığım için kaybettiğim hazzın da farkındayım.
Ancak, ortaokul çağındaki çocuklarımızdan başlayarak, üniversite ve sonrasını da kapsayan seçkin gençlerimizi bulup, onları kazanmak suretiyle, ülkemizi kuşatan pek çok sayıdaki STK'larla ne yapılmak istendiğini sorgulamamız gerekmez mi? AB, herhalde Türkler geleceğin nesillerini yetiştirmede başarısız kalıyorlar (elhak doğrudur), bari bu işi insanlık adına biz üstlenelim diyerek hummalı ve fedakârane çalışmalar yapmaktalar, öyle mi?
Avrupa komisyonlarının masalarında gençlerimizin etkin çalışmalarına gelince, elbette güzel bir şeydir. Ama, unutulmamalıdır ki, bu işleri 54 yıldır yapan yetişkin bilim adamlarımız, diplomatlarımız, bürokratlarımız ve siyasilerimizin aldıkları sonuçlar, maalesef ortadadır. Zira, meselenin özü siyasidir, medeniyet davasıdır ve bin yıllık geçmişe dayanmaktadır. Masada haklı görünmenin, iltifat kazanmanın, alkışlanmanın bir serap olabileceğini; bunca yıldır nasıl istiskal edilerek pervasızca istismar edildiğimize bakıp hatırlamak zorundayız.
Kâinatın sırrını keşfetmek, muazzam bir iştir; ancak gerçek ise. Biz Türklerin ilginç bulduğum bir özelliği var, o da "erken kifayet" duygusudur.
Sizden isteğim şudur: Davetinize katılamayacağımı bildiren önceki metin ile bu metnin, eğer bir sakıncası yoksa, zirve toplantısında okunup, katılımcıların bilgilendirilmesidir.
Gözlerinden öper, şahsınızla birlikte bütün arkadaşlarınıza Türk Milleti adına hayırlı başarılar dilerim."
2008 yılında başlatılan "AB ve Türkiye Arasında Sivil Toplum Diyaloğu Projesi" için AB, 2015 yılında 200 projeye 31,6 milyon Euro hibe desteği vermiş. Diyalog Projesi sessizce devam ediyor. Sömürgeci, ırkçı Batı, ülkemizde ne yapıyor, ne kadarını biliyoruz?