Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI
Adnan İSLAMOĞULLARI

Hangisi gerçek?

Ülke gerçekten fantastik bir film platosu gibi… Sanki her şey dekor, sanki herkes bir rol üstlenmiş… Sanki hiçbir şey gerçek değilmiş gibi… Etileyici ve inanılmaz…

"Işınla beni Scotty"

'Uzay Yolu' dizisinin unutulmaz repliğiydi bu….

Kaptan Kirk ile dostluğu ve hep mâkul çözümleriyle seyircinin sevgisini kazanmış unutulmaz karakter Mr. Spock… Kendiliğinden açılıp kapanan sensörlü kapılar, kişinin tüm verileri hafızasına yüklenmiş seyyar sağlık tarama cihazlarıyla seyirciye, "Yok canım saçmalık, olmaz bu kadar, mümkün değil" dedirten ama yine de ağzı açık izlettiren 'Uzay Yolu' dizisi hepimizin hafızalarında hâlâ…

Ve tabii 'Dünyayı kurtaran adam' filmini unutmak olmaz…

Senaryosunu yazan ve başrolde oynayan Cüneyt Arkın'a ve fantastik Türk filmlerinin yönetmeni Çetin İnanç'a da bir selâm çakalım buradan…

Star Wars'tan aşırılan görüntüler ve kötü karakter Sihirbaz'ın ele geçirmek istediği bir dünyayı kurtarıyor Cüneyt Arkın… Murat'ın(Cüneyt Arkın) devâsa kaya parçalarıyla yaptığı ağırlık antrenmanları görülmeye değer özelliğini hep koruyacak. Atom savaşında parçalanan dünya parçacıklarından birinde devam eden hayatın içinde Hacı Bektaş-ı Veli'nin türbesinin nasıl olduysa kurtulduğunu görmek milletçe hepimizi rahatlatan bir sahneydi…

'Dünyayı Kurtaran Adam'ı kült film yapan da bir daha asla bir benzerinin çekilemeyecek kadar müteselsil saçmalıklardan oluşması… Fakat bu saçmalıklar silsilesi 'Dünyayı kurtaran Adam' filmini ve Cüneyt Arkın'ı sevmemize engel değil, olmayacak da…

Şimdilerde de fantastik bir filmin içinde gibiyiz…

Gerçek olan ne, film olan ne ayıramıyoruz…

Gerçek olan Habur mu, Oslo mu, Dolmabahçe mi, İmralı turları mı? Yoksa Habur'u da, Oslo'yu da, Dolmabahçe'yi de, İmralı turlarını da alkışlayanların şimdilerde sanki bunlar olmamış gibi konuşmaları, yazmaları mı, hangisi gerçek, hangisi film?

Ayırabilen var mı?

Gerçek olan Rojava'ya yollanan selâmlar mı, "Bana Serok Ahmet derler" göz kırpmaları mı, topraklarımızdan resm- i geçti yapan Peşmergeler mi? Yoksa Barzani'nin Eylül ayında yapacağı referandum mu? Hangisi gerçek, hangisi film?

Ayırabilen var mı?

Gerçek olan 17/25 Aralık tarihine kadar süren yol arkadaşlığı mı, dostluk mu, sandıktan çıkan irâdeyi paylaşmak mı, "Ne istediler de vermedik" yakınması mı? Yoksa, 15 Temmuz'dan sonra sanki hiçbir araya gelmemişler gibi, sanki hiç yolları kesişmemiş gibi, sanki birbirlerini hiç görmemişler gibi, sanki hiç tanışmıyorlar gibi, sanki o okulların açılışlarına kendileri katılmamışlar gibi, sanki elçiliklere okulların açılışlarına katılmaları için tâlimatlar yazmamışlar gibi, sanki kendi çocukları o okullardan mezun olmamış gibi, sanki bankalarının açılış kurdelâlarını onlarla birlikte kesmemişler gibi, sanki eşlerinin adına okul yaptırıp onlara bağışlamamışlar gibi, sanki 'parsel parsel' satmamışlar gibi, sanki "Dön artık bitsin bu hasret" dememişler gibi, sanki Türkçe olimpiyatlarında salya sümük ağlamamışlar gibi, olimpiyatların anısına hatıra paralar bastırmamışlar gibi yapanlar mı? Hangisi gerçek, hangisi film?

Ayırabilen var mı?

Ergenekon ve Balyoz dâvâlarında kumpasla içeri tıkılan Türk subayları mı, 15 Temmuz gecesi kâhir ekseriyetiyle yani ezici çoğunluğuyla darbeye karşı durmuş ve önlemiş Türk Silahlı Kuvvetleri mi gerçek, yoksa 15 Temmuz sene-i devriyesi için asılan afişlerdeki ağlayan, korkmuş, çaresiz Mehmetçik afişleri mi gerçek?

Ayırabilen var mı?

Yunan ordusunca İşgal edilen Ege adaları mı daha burnumuzun dibinde bir tehdit ve burnumuzun dibinde büyük bir gerçek, yoksa New York'ta metrolara asılmasına izin verilmeyen 15 Temmuz afişleri mi?

Ayırabilen var mı?

Meselâ, İlim Yayma Cemiyeti'nde İstişâre Kurulu Üyeliği, Milli Türk Talebe Birliği'nde Başkanlık, Birlik Vakfı'nda Kurucu Başkanlık vazifelerini üstlenen, milletvekilliği ve Kültür Bakanlığı yapan ve hâlen de TBMM Başkanlığı vazifesini deruhte eden, 1940 doğumlu olması ve üstlendiği vazifeler icabı talebelik ve cemiyetçilik yıllarında İstanbul'un en mümtaz kelâm-ı kibarlarıyla, edeb ehliyle, mütefekkirleriyle tanışıp, bilişip, hemhâl olmuş olan, üstelik oruçlu olarak oturulan bir iftar sofrasında telâffuz ettiği nâhoş, edebe mugâyir, kerih sözleriyle İsmail Kahraman mı gerçek, yoksa Merâl Akşener'in bir hanım olarak bu kötülüğe mâruz kalması mı ya da devlet adamlığının içine düştüğü hafiflik mi gerçek?

Ayırabilen var mı?

Gerçekten fantastik bir film platosu gibi ülkemiz…

Ne diyelim, Allah devlete millete zevâl vermesin…

Not: 12 Temmuz 2017 tarihinde yayınlanan 'Yenikapı daha kalabalıktı' başlıklı yazımızdaki, "F. Gülen'e 'Bin yılın en büyük mütefekkiri' diyen diğerini ise başkan yardımcısı yaptınız" şeklindeki cümlede, sözün sahibi olarak Darbeyi Araştırma Komisyonu Başkan yardımcısı ifadesi sehven yazılmış olup, bahse konu ifade komisyonun Başkan yardımcısı Sn. Selçuk Özdağ'a ait değil, komisyonun bir diğer milletvekili üyesine aittir, düzeltirim.

Yazarın Diğer Yazıları