Hangi yüzle kutlayacaklarını bilmiyorlardır belki...
Savunma sanayiinde dışa bağımlılıktan kurtulmak için millî atılımlar yapıyoruz; millî tank yapıyoruz... Gemi, uçak, helikopter...
Kendi İHA'larımızı üretmeye başladık; uzun menzilli füze savunma sistemleri... Ve envai çeşit silah için çalışıyoruz.
Daha dün, çok yandaş gazetenin manşetindeydi:
Küresel güçlerle işbirliği yaparak, bu projeleri baltalamak için devlet sırlarımızı sızdıran, deha seviyesindeki beyinlerimize, pırıl pırıl mühendislerimize suikastlar düzenleyen "FETÖ"yle mücadele ediyoruz.
Çünkü biz, "millî ve güçlü bir ordu" istiyoruz!
***
Hani peki?
Nerede?
***
Bugün 30 Ağustos. Vaktiyle, dünyanın neresinden bakılırsa bakılsın hiç de güçlü gözükmeyen ama damarlarındaki son damla kana kadar "millî" olan, Türk Ordusu'nun "devlet kurucu zafer"inin yıldönümü...
Sanırsınız; dört yanı ateş hattı olan Trakya-Anadolu coğrafyasında varlık-yokluk savaşı içindeki Türkiye Cumhuriyeti değil de Lihtenştayn'da yaşıyoruz!
Bir nevi Mikronezya, Mauritus, Vanutau, Kiribati, Andorra, Tuvalu, Dominik'li olduk!
Hık demiş Monako'nun burnundan düşmüş çünkü bulunduğumuz koordinatların jeopolitiği!
Tank yok...
Tüfek yok...
İmalatı Harbiye'nin hiçbir hatırasına olmadığı gibi elle yontulan toplarla savaş kazandıran emeğe saygı, minnet de yok!
Hadi onlar "tehlikeli madde";
Ortalıkta asker yok asker!
En büyük bayramlarında, en alkışlanacakları, milletin bağrına basılacakları, halkla kucaklaşacakları, devletin takdirine mazhar olacakları günde saklıyoruz onları adeta!
***
29 Ekim gibi, 19 Mayıs gibi, 23 Nisan gibi yine mi "terör tehdidi", "halkın can güvenliği" vs. yüzünden?
İyi de, durum bu olsa daha da çok ihtiyaç duymaz mı devlet bu tehdidi bertaraf edebileceği yegane gücü göstermeye?
Bu değilse...
Yoksa hâlâ Mehmetçik mi "terörist" olan iktidarın gözünde?
***
Ya da ne bileyim...
Bütün bunlar bizim kuruntumuzdur, olan, 2004 yılında MİT ve Genelkurmay, MGK'da "ordu ve devlet içindeki Gülen cemaati örgütlenmesi"ne dair kendilerini uyarmış olmasına rağmen, "hukuki ve siyasi sorumluluğu üstlenerek" mücadele planı hazırlamayan ve devletin başına Cumhuriyet tarihinin en büyük belalarından birini açan iktidarın, Atatürk'ün "tarihe karşı bütün sorumluluğu üzerine alarak" kazandığı zaferi kutlama utanmasından ibarettir belki de...
***
HİKAYENİN EN HEYECANLI YERİNDEYDİK OYSA...
Yeni Şafak'tan Tamer Korkmaz, "FETÖ" iddiasıyla tutuklanan Enver Altaylı'nın gizli-açık bağlantılarını yazmış; yok yok! Çetin Altan'dan Taha Akyol'a uzanan geniiiiiiiiiş bir isim listesi üzerinden olaylar, olaylar...
Yazının bir yerinde "CIA mensuplarıyla, Türkiye Medyası'ndan bazı isimlerin katıldığı derin bir toplantı"dan da bahsediyor Korkmaz.
Bu toplantının, CIA'nın fon kuruluşlarından NED sponsorluğunda yapıldığını ve ajan Graham Fuller'in de katıldığını özellikle vurguluyor.
Ve bir de hatırlatma yapıyor:
"NED'in fonladığı TESEV'i 2015 yılına kadar on yedi yıl boyunca yöneten Nafiz John Paker'di..."
Yazı yarım kalmış sanki tam burada...
Benim anladığım gazetecilik, çuvaldızı Can Paker'e kadar ulaştırabildikten sonra, aynı Paker'i kimin "akil adam" yaptığını da hatırlatmayı gerektirirdi mesela!
Veya mevzu madem Fuller üzerinden sızma, sorgulatmayı gerektirirdi gazetecilik:
Kim, daha İstanbul'da alt tarafı bir siyasi partinin ilçe başkanı olduğu yıllarda ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz üzerinden temasa geçmişti Fuller'la?
"Fazilet Partisi'ndeki gençler baskın çıkacak" derken kimi Ilımlı İslam'ın taşeronluğuna aday gösteriyordu Fuller o yıllarda?
Korkmaz, bütün bunların en yakın şahidi olan mecrada yazıyor sonuçta;
Biz sormadan, ondan okuyor olmamız gerekirdi, 1996'da Yeni Şafak'ın o zamanki merkezinin hemen üst katında Fuller kimle, neler konuşmuştu mesela?
Bu ajan hikayeleri iyi hoş da, tadı damağında kalıyor insanın en heyecanlı yerinde makas atılınca...
***
AMİN...
Allah kimseye, cenazesinin başında makyajı bozulmasın diye yüzüne el sürmekten imtina ederek dua pozu veren "dost" vermesin; eksik kalsın öylesi... Amin.
***
OOOOO ÇOK SERT!
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk'tan, memuru toplu sözleşme masasına gömen sendika başkanına:
"Yapılacağın en iyisini yaptık, Türkiye kazandı." diye gözümüzün içine baka baka sallıyor. Biz bunları söyleyince şuuru kaybetmiş oluyoruz, o her türlü yalanla şuurlu oluyor. Yazık yahu, 58 yaşına geldim böyle bir rezillik görmedim. Bu rezilliğe tahammül etmiyorum, etmeyeceğim... Neticede bize şuursuz derler, deli derler ama ADAM DEĞİL DİYEMEZLER. SİZ ADAM DEĞİLSİNİZ!"