HALKIN İÇİNDEN GELEN LİDER: ATATÜRK

HALKIN İÇİNDEN GELEN LİDER: ATATÜRK

Ülkesinde, hiç istisnasız herkesin okur yazar olmasını istemektedir

Mustafa Kemal orta boylu, narin elleri ve ayakları bulunan, ince sesli bir insandı. Ancak bu özelliklerine karşın her zaman, her durumda ön plâna çıkarak dikkatleri üzerinde toplayan, karşısındakileri kolayca etkileyen bir karizmaya sahipti. 
Fazlaca heybetli olmayan görüntüsüne karşın onun kitleleri ardından sürükleyen çekiciliğinin gizemini, halkla olan yakın bağlarla ve toplumu oluşturan bireylerle tek tek kurduğu içten ve inandırıcı iletişim süreçleriyle açıklamak gerekmektedir.
Ankara’yı bağımsızlık ve cumhuriyet için üs olarak seçip karargahını kurduktan sonra Ankara bütün Anadolu’nun ve dış devletlerin ilgi odağı haline gelir. Ankara’ya girişinde halk tarafından kentin epeyce dışında karşılanan Mustafa Kemal, 1919’da bağımsızlık yolculuğu sırasında Erzurum’a girerken da kentin dışında coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanmıştır. Halkından kaynayan coşkunun kendi yüreğine yansımasıyla halkına olan güveni daha da pekişen Mustafa Kemal Erzurum çıkışında ordudan istifa edip halkıyla birlikte hem İstanbul hükümetine hem de işgalcilere karşı savaş verme kararı almıştır. Halk yürüyorsa o da yürümüş, halk duruyorsa o da durmuş, halk acı çekiyorsa o da çekmiş, halk gülüyorsa o da gülmüştür. Öyle bir nokta gelmiş ki, halkın her eylemiyle Mustafa Kemal’in eylemleri bütünleşmiş, tek bir eylem haline gelmiştir. Yalnızca savaş için, cumhuriyet için, devrimler için hazırlık yaparken değil, tarlada çalışırken, düş görürken, yemek yerken de halkın ve onun eylemleri bütünleşmiştir. Mustafa Kemal hiçbir zaman tek başına yemek yememiş, yemeğe otururken çoğunlukla arkadaşı olan veya halktan kişilerle birlikte oturmuş, sohbet ederek yaklaşık iki saat boyunca sofrada kalmış, sıcak iklime sahip yerlerde yanındakilerin ceketlerini çıkarmalarına izin vermiş, servis yapanları telaşlandırmadan acele etmeden yemek yenmesini istemiştir.
Cumhuriyet, halkın ve Mustafa Kemal’in ortak ürünüdür. Ancak cumhuriyet, kurulması için harcanan çabadan çok, onu sonsuzluğa taşıyacak çabayı ve yöntemleri gerektirmektedir. 
Mustafa Kemal bunun altyapısını oluşturmak için de çalışmaktadır. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşarak cumhuriyeti sonsuzluğa taşımanın büyük adımlarından birinin halk aydınlanması olduğuna inanan Mustafa Kemal, bir ulusun kendi dilini en uygun alfabeyle yazıp konuşarak yükselip gelişebileceği düşüncesiyle 1928 haziranında bir komite kurdurarak Lâtin alfabesinin Türkçe fonetiğe uygun olarak nasıl kullanılabileceğinin belirlenmesi amacıyla çalışmalar başlatır. Mustafa Kemal ülkesinde, hiç istisnasız herkesin okur yazar olmasını istemektedir. İstanbul Sarayburnu’nda yaptığı bir konuşmada; her yurttaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya yeni Türk harflerinin öğretilmesini, bunun bir vatanseverlik olarak bilinmesini vurgulamıştır. (Bitti)