Yüreğinde ve düşüncesinde sürekli, bütün yeryüzünü kaplayan bir halk kitlesinin içinde yaşayan Mustafa Kemal, özel yaşamında genellikle yalnız olmayı, halkının geleceğini bu yalnızlık içinde kurmayı yeğlemiştir. Tarihin en acımasız savaşlarına nisbet yapan bir savaşın stratejilerini ve yeni bir devletin, hem de bir cumhuriyetin yapısını düşünüp biçimlendirmek de başka bir ortamda olası değildir zaten. Mustafa Kemal’in bedeni daha çocukluğundan beri başka insanların bulunduğu, hatta anne ve kardeşinin bulunduğu bir evde bile yaşamaya pek katlanamamaktadır. Bu yüzden de Suriye’den İstanbul’a döndüğünde annesinin ve kardeşinin yaşadığı Akaretler’deki 76 numaralı eve yerleşmek istemez. Halkının bağımsızlığına ve özgürlüğüne dair plânlarını, stratejilerini kendi bağımsızlığı içinde geliştirmek ister.
Mustafa Kemal’in halkının geleceği için düşünüp biçimlendirdiği esenlik dolu ülkenin çekirdeğinin kökleri onun çocukluğuna, Selanik’e kadar uzanmaktadır. Onun yeni ülkesi, bir ömrü dolduran deneyimler ve birikimler zenginliğinin üzerine kurulmuştur.
Ondokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde Selanik, o zamanki Osmanlı Avrupasının en büyük vilâyet merkezi ve liman kentidir. Bütün Osmanlı şehirleri gibi Selanik’te de Müslüman ve Hristiyan mahalleleri birbirinden ayrıdır. Selanik aynı zamanda Yahudiler için de doğudaki en önemli merkezdir. Yine bütün Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi Selanik’te de Müslüman mahallelerinin diğerlerinden daha geri, harap, bakımsız bir görünüşü vardır. Müslümanların yaşadığı bölgelerde mahallenin, mahalle halkı üzerinde tam ve kesin bir denetimi vardır. Mahallelerde görünmez bir hiyerarşi ve resmî olmayan bir disiplin uygulanmaktadır. Bu geleneksel denetim de Mustafa Kemal’e, kararlı bir özgürlük yolculuğuna çıkmak için ilk dürtüleri vermektedir.
Bütün doğu kentlerinde olduğu gibi Selanik’in Müslüman halkı için de şehirde yaşam erken bitmektedir. Erkekler güneş batmadan işlerinden döner, kadınlar sadece ev işleri yapardı. Ancak batan günün insanları alıştırdığı, erken biten gün heyecanı Mustafa Kemal’i hiçbir zaman sarmadı. Onun için hiçbir zaman erken akşam olmadı. Mustafa Kemal hep, hiç bitmeyen günler boyunca okudu, gözlemledi, düşündü.
Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım da babası Ali Rıza Efendi de halktan kişilerdi. O dönemdeki bütün Türk aileleri gibi onların ailelerinin de bir veya iki kuşak ötesi hatırlanamamaktadır. Ali Rıza Efendi’nin gümrük muhafaza memurluğu yaptığı Çayağzı, Yunan mitolojisinin kutsal dağı olan Olimpos’un eteklerindeydi. Ancak Mustafa Kemal büyük olasılıkla çocukluğunda Yunan mitolojisindeki efsanelerden hiçbirini dinlememiş, kendi halkının öyküleriyle büyümüştür. Mustafa Kemal’in kendi kararı ile ve annesine karşı bir olup bitti ile askerî okula girdiği yıllar; haritada teorik olarak Osmanlı devletinin Bosna’dan Basra’ya, Ağrı Dağı’ndan Orta Afrika’ya kadar uzandığı, ama yönetimin egemenliğinin kalmadığı, ordunun çöktüğü, dağların, yolların eşkiyanın eline geçtiği, hazinenin bomboş kaldığı, devletin iflas ettiği, kapitülasyonların, devletin bütün egemenlik alanlarına hakim olduğu yıllardı. (Devam edecek)