Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bütün yaşamını halkına hasretmiş bir liderdir. Onun yaşam öyküsü, aynı zamanda bağımsızlık için savaşan bir halkın öyküsüdür. Mustafa Kemal Atatürk’ün her zaman halkın arasında olmaktan büyük mutluluk duyduğunu, sırası geldikçe bu köşeden aktarmaya çalıştık. Bu yazı dizimizde Prof. Dr. Sedat Cereci’nin Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayımlanan yazısının ışığında Mustafa Kemal Atatürk’ün halka olan sevgisini ve bağlılığını aktaracağız. Mustafa Kemal için halk, bağımsız ve özgür bir ülke için çabalayan herkestir. Onun için halkın içindeki hiç kimsenin bir diğerinden ayrıcalığı yoktur. Bağımsızlığı uğruna savaştığı Türk halkının içindeki din adamları, gazeteciler, tarikat şeyhleri, avukatlar, askerler, mühendisler aynı zamanda 1920’de kurulan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde yer almıştır. Mustafa Kemal yaşamının hiçbir döneminde, halktan uzak, aristokrat bir yurttaş gibi yaşamamış; hep halktan sıradan bir yurttaşın yaşadığı koşullar içinde yaşamış, halktan bireylerle birlikte yemek yemiş, yurttaşlarla birlikte gezip şarkı söylemiştir. Gittiği her yerde halk onu şehirden kilometrelerce önce karşılamıştır; yaranmak için değil, kendilerinden olan bir parçaya kavuşmak için.
Çoğu zaman içine lirik unsurlar da katılarak epik bir öykü biçiminde anlatılan Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşam öyküsü aslında, halkın içinden, aklının ve zekasının gücüyle yaşayan ve bütün yaşamını, kişiliğiyle özdeşleşmiş amacına ulaşmak için harcayan bir bireyin öyküsüdür. Onun özelliklerini ve eylemlerini abartarak ortaya koymak, onun kişisel çabalarını ve emeğini hiçe saymakla eş anlamlıdır. Kendisini her zaman halk kitlesinin tam ortasında duran bir bireyle aynı konumda gören Mustafa Kemal’i anlatabilecek yaşam öyküsü, yine onu en iyi anlayabilen halkın öyküsüdür.
Mustafa Kemal 10 Eylül 1922’de İzmir kıyılarından Ege Denizi ufuklarına bakar ve “bir rüya görmüş gibiyim” der. Mustafa Kemal’in gördüğünü söylediği rüya aslında, kendisinin halka armağan ettiği düş gibi bir gerçekliktir. Tek başına yola çıktığı noktada başlayan bu öykü giderek bir halk çığına dönüşerek kocaman anakaraları yıkıp geçmiş, savurduğu toprakların arasına aydınlık gelecek tohumları ekmiştir. Mustafa Kemal ufuklara bakarak bir rüya gördüğünü söylediği zaman 43 yaşındadır. Henüz orta yaş çağında bir ordunun başkumandanı ve bir devletin başıdır. Bir cihan savaşı kazanmış, yeni bir devlet kurmuş, belki de yeryüzünden yok olmak üzere olan bir halkı sarsarak yeniden diriliğe kavuşturmuştur.
Halkların, devletlerin de orduların da ve bütün diğer evrensel kurumların da özünde bulunan temel bir hammadde olduğuna inanan Mustafa Kemal halkın aşamadığı bir engeli hiçbir gücün aşamayacağına, halkın aşamayacağı hiçbir engel de bulunmadığına inanmaktadır. Bir halkın, içine düşebileceği en olumsuz durumlara, tutsaklığa, aşağılanmaya, yoksulluğa çok yakından tanık olan Mustafa Kemal ulusların gönenç içinde, onurlu bir biçimde yaşamaları için ilk koşulun bağımsızlık olduğunu söylevinin başlangıcında belirtmektedir. Bütün yaşamını da böyle bir amaç uğrunda, bir halkın bağımsızlığı için harcamıştır. (Devam edecek)