Karar Gazetesi yazarı Taha Akyol, "Meclis Güçlendi mi?" başlıklı bugünkü yazısında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde TBMM'nin konumunu ele aldı. Referandum öncesi ifade edilen söylemlerle, başkanlık sistemine geçildikten sonraki durumun zıtlığına işaret etti.
Akyol'un, "İktidar milletvekilleri Meclis’in yeni sistemde zayıfladığını, milletvekilinin 'Züğürt Ağa gibi' bir hale geldiğini söylüyorlar." dediği yazısı şöyle:
ir yılını yeni dolduran Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hakkında AK Parti içinde de yakınmalar başladı. AK Parti sözcüsü Ömer Çelik “Sistemde yer yer kireçlenmeler, tıkanmalar olabilir” diyor. “Bazı yerlerde yeterince verim alınamadığı şeklinde şikayetler var” diyor.
İktidar milletvekilleri Meclis’in yeni sistemde zayıfladığını, milletvekilinin “Züğürt Ağa gibi” bir hale geldiğini söylüyorlar.
Hakikatte yeni sistemin sorunları, AK Parti cenahında parti disiplini sınırları içinde söylenenlerden daha büyüktür.
AK Parti milletvekilleri, teklif Meclis’e sunulduğunda, metni imzalamak için sıraya girmişler, selfi çekmişlerdi. Böyle iyi müzakere edilmeden, eleştirileri dikkate almadan parmaklar kalkınca, sonucunda böyle sorunlar ortaya çıkıyor.
NASIL BİR SİSTEM?
Halka söylenen; demokratik bir başkalık sistemiydi. Siyaset bilimci Ömer Çelik “kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığının” çok güçlü, “parlamentonun daha çok özne (yetkili) olacağı” bir sistem istediklerini söylemişti. (29 Aralık 2015)
Doğru ilkelerdi bunlar…
Ama bir yıl sonra 10 Aralık 2016’da iki partinin Meclis’e sunduğu teklifte kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı zayıflıyor, Meclis’in denetim yetkileri hayli daraltılıyordu.
Referandum sürecinde propaganda unsurlarından biri “Güçlü Meclis, Güçlü Demokrasi” sloganıydı:
Halbuki milletvekili sayısı 600’e çıkarınca partiler biraz daha fazla milletvekili çıkarma imkanını kazanırdı ama Meclis’in gücü, yetkisi artmış olmazdı.
Vekil sayısı artıyor, Meclis’in denetim yetkisi kullanılamaz hale geliyordu.
Aynı dönemde ülkemizin en saygın anayasa hukukçularından Prof. Kemal Gözler “Elveda Anayasa” başlığı altında kuvvetler ayrılığının, yargı bağımsızlığının nasıl zayıflayacağın, Meclis’in yetkilerinin nasıl daraltıldığını bilimsel olarak anlatıyordu!
Böyle ilmi eleştiriler kaç kişiye ulaşmıştı?!..
Milletvekilleri ise zaten kulak tıkamışlardı.
MECLİS DENETİMİ?
Başkanlık sistemlerinde “denetim ve denge”nin en önemli mekanizması, Başkan’ın atayacağı bakanların ve yüksek bürokratların Meclis denetiminden geçmesidir.
Amerika’da Başkan, Kongre’nin onayı olmadan bakan ve bürokrat atayamaz.
Böylece başkan geniş kesimlerce benimsenecek liyakatli isimleri atama gereğini duyar, bu bir…
İkincisi bürokrasi yasama organını ciddiye alır, kendisini denetim altında hisseder.
Bizde ise Cumhurbaşkanı’nın hiçbir ataması Meclis denetiminden geçmiyor.
Milletvekili de kendini “Züğürt Ağa gibi” gibi hissediyor.
Başkan’ın Meclis tarafından denetlenmesi, anayasa hukuku ve siyaset biliminin çok geniş bir konusudur. Ben özetin özetini yazdım.
İktidar bugün kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve Meclis’in güçlenmesi ilkeleri yönünde bir revizyon düşünmüyor. Grup Başkanvekili Özlem Zengin de “anayasa ve kanun değişikliğinden bahsetmiyoruz” diye açıkladı zaten.
Bakanların nöbetleşe Meclis’e gelip milletvekilleriyle yakın temas kurmaları gibi günlük pratiğe dönük düzenlemeler düşünülüyor.
Demek ki sağlıklı bir sistem için zorunlu olan kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, yargı bağımsızlığı, Meclis’in daha çok “özne” (yetkili) haline gelmesi gibi temel ilkelere göre bir sistem revizyonu hiç olmazsa şimdilik söz konusu değil.
Halbuki Fransızlar 2008’de iktidar ve muhalefet uzlaşarak, bir yıllık hukuki çalışmanın ardından parlamentoyu ve yargıyı güçlendiren bir anayasa reformu yapmışlardı; yeter ki istensin.