Halide Edip ve Millî Mücadele
Halide Edip’i 09 Ocak 1964’te kaybettik. Aradan 50 yıl geçmiş. Millî mücadelenin bu kahraman kadınını, onun istiklal ruhunu yansıtan ateşten satırlarını özellikle bugünlerde yeniden hatırlıyorum. 1919 Ekimi’nde Büyük Mecmua’da yayımlanan Dağa Çıkan Kurt hikâyesini. Üsküdar’da, mezarlıklara bakan ahşap evdeki küçük kızı. Yatağına büzülmüş, annesinin iniltili sesine kulak veriyor:
“-Yuvalarınız bozuldu, yavrularınız dağıldı, yurdumuzda yeis ve zincir var; avcı inlerinizi sardı. Ne dişi, ne yavru, ne iş, ne ekmek, ne de ateş kaldı. İnini avcılar basmış kurt yavruları gibi çocukların dağıldı.”
Şehit yavrusu küçük kız o anda ayakları üstünde bir ağırlık hisseder. “İki sarı ateşten göz” yüzünü yalar kızın. Bu bir Bozkurttur ve aya karşı ulumaktadır. Birden kurdun bedeniyle küçük kızın bedeni birleşir: “Muazzam görünen kurt başı da benim küçük başıma doğru geldi, kafalarımız birleşti ve ikimiz de birbirimizi tanıdık ve ayın sarı yüzüne sarı gözlerimizi çevirdik, çenemizi kaldırdık. Sessiz, içten, fakat binlerce seneden beri uzanıp gelen bir acı ve isyanla derin ve boğuk uluduk, uluduk.”
Düşman işgalinin en feci günlerinde Halide Edip Bozkurtlaşmıştır. Hikâyenin ithaf edildiği Yahya Kemal, o günlerin Halide Edip’ini şöyle anlatıyor: “O günlerde İstanbullular Halide Edip’i, altı minareden kopan tekbir sesleri ortasında, bir ızdırap timsali gibi siyahlar giyinmiş gördüler. O meydanda o topluluk, o siyah bayraklar, o siyah giyinmiş ızdırap timsali ve onun canlı sesi İstanbulluların kalbinde son hatıra gibi hakkedilmiş (kazınmış) duruyordu.”
Yahya Kemal’in bahsettiği ses, İzmir’in işgali üzerine Sultanahmet’te toplanan yüz binlere “Ey Türk ve Müslümanlar! Bugün gözlerimizin önünden öteyi görmeye mani olan bir karanlık var” diye haykıran Halide Edip’in sesidir.
Halide Edip’in kendisi o günlerini şöyle anlatır: “Bu andan, 1922’de İzmir’e Türk ordusunun muhteşem girişine kadar hiçbir şeyin önemi yoktu. Bir fert olmaktan çıkmıştım. Muhteşem MİLLÎ CİNNETin bir parçası olarak çalıştım, yazdım ve yaşadım.”
Gerçekten o cinnet günlerinin kurtlarıdır Millî Mücadele kahramanları. Sakarya’da Gazi Paşa, Fevzi Paşa, Kâzım Paşa, İsmet Paşa... Hepsi birer Bozkurttur. Halide Edip, paşaların, kumandanların, neferlerin yanında Duatepe’yi döven top seslerini dinlemektedir. 15 Eylül’de Garp Cephesi’nde yazdığı Duatepe hikâyesinde “Dağdan dağa devler birbirine eski günlerde böyle haykırmışlar, eski Türk hikâyelerinde dört yüz düşmanın ödünü patlatıp canını cehenneme gönderen nâra işte bu imiş” diyor.
Hele Efenin Hikâyesi. Düşman İzmir’i işgal eder, efelerde hareket yok. Çiftliklere girip her tarafı yağmalar, efelerde hareket yok. Tütün ve buğday tarlalarını çiğner, efeler yine hareketsiz. Ne zaman ki düşman Menderes Köprüsü’ne gelip kadınlara kızlara tecavüz eder ve emmi kızı baş örtüsünü efenin suratına fırlatıp “Alın bunları, örtünün, verin tüfekleri kamaları bize, kızlarımızın ırzını bundan sonra biz koruyacağız” der; efeler o zaman harekete geçer. Sonrasını, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Amerikan general ve amirallerinden oluşan tahkik heyetinin huzurunda konuşan efeden dinleyelim: “Üç saat paşalar, üç saat insanların yapmadığını yaptık. Sonra düşman gitti, yangın söndü. Biz de kızanlarla kendimizi bulduk.”
Türk, böyle bir millet. Kimse Türk’ün sabrını sınamasın, siniriyle oynamasın. Bizi cinnet hâline getirmesin. O zaman kızlarımız kurt, delikanlılarımız Deli Dumrul olur. Deli Dumrul’un torunları, kurt çocukları iyisi mi bir yerlerden bulup bu hikâyeleri okusunlar.