Türk süngüleri bu bölgedeki milli
hududumuzu çizmiş bulunmaktaydı
27 Ekim 1918 akşamı Başkomutanlık Kurmay Başkanı İzzet Paşa’dan gelen bir şifrede; İtilâf Devletleri’nin Osmanlı Devleti ile bir mütareke imzasını kabul edebileceklerini bildirmişlerdi. Bu hususta ilk şart olarak Almanlar’ın emniyet altında geri dönmeleri istenmişti. Birkaç güne kadar cevap gelmesi ihtimali vardı. Bunun için Alman kıtalarının kısa süre sonra geri çekilmek zorunda kalacağı hesaba katılması konusu belirtilmişti. Aldığı bu emir üzerine M. Kemal Paşa’nın Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı’nı üzerine alacağına dair işaret belirmişti. Çünkü, bu konuda 7. Ordu’nun bu yolda alabilecek hiçbir tedbiri yoktu. Bundan sonra Arap gruplarının, Müslimiye’den Antep istikametini tuttuklarına ve bunları İngiliz kuvvetlerinin takip etmekte olduklarına dair bilgi alınması üzerine, 7. Ordu Komutanı, 28 Ekim akşamı Kilis’e giderek orada gereken teşkilatı kurmuş ve Antep’teki komutanlığa gerekli emirleri vermişti. Kilis’e 43. Tümen’den küçük bir müfreze gönderilerek, burada kurulacak olan teşkilatın çekirdeğini oluşturmuştu. Bu sırada 28 Ekim günü düşmanın yine bazı keşif kolu teşebbüsleri olmuş, yapılan ateşlerle geri püskürtülmüştü. Ayrıca 7. Ordu Komutanlığı’nın askeri harekata ait, verdiği 28 Ekim tarihli emir, ordunun son emriydi. Bu emire göre; alınan tedbirlerle Türk süngüleri bu bölgedeki milli hududumuzu çizmiş bulunmaktaydı. Buna göre 7. Ordu İskenderun ve kıyılarıyla birlikte Reyhanlı, Kırıkhan, Belen, Der el Cemal, Tel el Rifat ve doğuya uzanarak genel hattını korumaktaydı. Bir iki gün sonra da Antakya ve çevresini sınırı içine almış bulunarak; ordu karargahı, 30 Ekim’de Raco’ya taşınmıştı.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz; düşmanın devam eden taarruzlarına rağmen 7. Ordu Halep’in kuzeyinde tuttuğu son hattı muhafaza etmiş ve iki gün sonra da Antakya’yı bu hat içerisine almıştır. M. Kemal bu suretle Antakya’dan Halep’in kuzeyine geçen, yani takriben güneyde bugünkü hududumuza uyan bir hattı elde bulundurmuş ve yeni Türk Devleti’nin milli hududunu Türk askerinin süngüleriyle fiilen burada tespit etmiştir. Burada olan muharebe I. Dünya Savaşı’ndaki İngilizler’le son savaşımız ve Kurtuluş Savaşı’nın da ilk muharebesi ve zaferi sayılabilir. Çünkü sonradan cereyan edecek birçok vakalar, Atatürk’ün milli bir mücadele ile vatanın kurtarılması hakkındaki düşüncelerinin daha burada iken kesinleştiğini ve fiili hareketlerle buna başlamış olduğunu teyid etmektedir. İşte bu bağlamda Katma’daki karargahında M. Kemal Paşa, ilk emirlerini yayınlayarak sonradan vatanın savunması için kurulacak Müdafaa-i Hukuk teşkilatlarının ilk hücrelerini meydana getirecekti. Türkler’in bir gün kendi öz toprakları için savaşmak zorunda kalacaklarını önceden tahmin etmiş ve fazla silahları bölge halkına dağıtarak iş görecek "Çete Harbi" için milis kuvvetlerinin kurulmasını planlamıştı. Bu olaya bağlı olarak, bu sırada arkadaşı Ali Cenani Bey’le Katma’da karşılaşan M. Kemal Paşa, O’na nereye gittiğini sormuş, O da ailesinin yaşadığı Antep’e gideceğini, Türk Ordusu’nun çekilmekte olduğu için düşmanın Antep’i ele geçirip yağma etmeden önce oradaki ailesini daha emin bir yere götürmek istediğini söylemiştir. O zaman M. Kemal Paşa buna şu şekilde cevap verir: "Memlekette adam kalmadı mı? Kaçmayı değil, kendinizi müdafaa etmeyi düşününüz!" Bu cevap karşısında Ali Cenani şaşırarak; bunu nasıl yapabileceğini sormuş, bu soruya M. Kemal de; "Teşkilat kurun! Millî Kuvvetler meydana getirin ve kendinizi koruyun! İstediğin silahları ben sana veririm" demiştir.
(Devam edecek)