Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Hâlâ paranoyak diyecek misiniz?

Türk milliyetçileri ülkenin bölünme tehlikesinden bahsettikçe onlara karşı yükseltilen  “paranoyak”  seslerini hatırlıyor musunuz? Yine bir kısım Türk milliyetçileri, günün birinde Öcalan’ın siyasi bir muhatap olarak devletle müzakere masasına oturtulacağını söyledikleri zaman, dört bir yandan sivriltilen kalemlerin sütunlarını  “paranoyak”  kelimesiyle doldurduklarını hatırlıyor musunuz?
PKK ve Öcalan’ın muhataplığından başlayalım. Cengiz Çandar’ın 2 Ocak 2013 tarihinde Radikal’de çıkan yazısındaki bilgiler şöyle:  “Oslo süreci, ’birkaç yıl içine yayılmış 20’ye yakın görüşme’den oluşuyor ve bu görüşmelerde PKK tarafı, kimi zaman 4, kimi zaman 5 kişilik bir heyetle yer alıyor.” Peki PKK’nın karşısında hangi taraf yer alıyor? Türk devlet yetkilileri. Başbakanın  “şerefsiz” diye haykırışını hatırladınız mı? Hani MHP yetkilileri  “PKK ile görüşüyorsunuz”  demişti de Başbakan onlara  “şerefsiz”  demişti. Sonra da kendi görevlendirdiği Başbakanlık, Müsteşar Yardımcısı Hakan Fidan’ın Oslo görüşmesinde PKK’lılarla görüştüğünü itiraf etmişti. Görüşmede MİT’in üst seviyedeki yöneticileri de vardı.
Ya bugünkü görüşmeler? Onu da Çandar’ın aynı yazısından takip edelim:  “Yeni süreçte Öcalan’la diyalog, açlık grevlerinin devam ettiği Ekim ayında başlıyor. İkinci görüşme Kasım ayında gerçekleşiyor. Her iki görüşme MİT Başkan Yardımcısı seviyesinde yapılıyor. Aralık ayındaki görüşmeye ise MİT Müsteşarı Hakan Fidan gidiyor.” 3 Ocak’ta birçok yazar da bu görüşmeleri doğrulayan ve onaylayan yazılar yazdı.
Şimdi... Türk milliyetçilerine paranoyak diyenlerin yüzleri kızarıyor mu acaba? Eğer bunların olacağını tahmin edememişlerse elbette utanmaları ve bize  “haklıymışsınız”  demeleri gerekir. Yok tahmin ettikleri hâlde  “böyle şeyler olmaz”  iddiasında bulunmuşlar ise oynanan oyunun içinde onlar da var demektir.
Şimdi de Uludere’nin birinci yıldönümü dolayısıyla yapılan anmada BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın söylediklerine bakalım:
“Bu tepenin arkası Kürdistan’dır. Bu tarafı Kürdistan’dır. Ölenler Kürt’tür. Savaş uçakları Türk savaş uçaklarıdır. Başbakan bunu, Bodrum ve Fethiye’de yapamazdı. Kürdistan yok diye mi bize bu zulüm yapılıyor? O zaman Kürt halkının yapması gereken bir şey var. Adı ister özerk, ister federasyon, ister bağımsızlık olsun, Kürt halkı bu eksikliği tamamlamalıdır. Kürdün Kürdistan’ı olmadığı için, Kürdün Kürdistan’ı olsaydı, olmalıydı ki Roboski’nin (Ortasu) hesabı sorulmalıydı. Aksi takdirde zulümler devam edecektir... Burada kaçakçılık yoktur. Kaçak olan tek şey vardır o da sınırlardır.”  (29.12.2012, Hürriyet).
Adam daha ne desin? Kürt halkı, Kürdistan’ın olmayışı eksikliğini, özerklik, federasyon veya bağımsızlık elde ederek tamamlamalıdır, diyor. Sınırlardan izinsiz mal geçirmenin kaçakçılık olmadığını, çünkü asıl kaçak olanın sınırlar olduğunu söylüyor. Yani kendilerinin Kürdistan dedikleri Irak’taki oluşumla Türkiye arasındaki mevcut sınırları tanımadığını ifade ediyor. Daha ne desin? Bunlar Türkiye’yi bölmek ve Birleşik Kürdistan kurmak istiyoruz anlamına gelmiyor mu?
Bütün bunlardan sonra Türk milliyetçilerine hâlâ paranoyak demeye devam edecek misiniz? Yoksa -eğer oyunun içinde değilseniz, eğer siz de onlar gibi düşünmüyorsanız- bize hak verip yerinizi ona göre belirleyecek misiniz?
Son olarak bir de şuna bakalım. Başbakanlığa bağlı ve elbette başbakanın emrinde olan MİT’in görüştüğü Öcalan kim? PKK’nın başı değil mi? Başbakan BDP’yi durmadan neyle suçluyor? Öcalan’ın ve diğer PKK önderlerinin buyruğundan çıkamamak ve bağımsız hareket edememekle, PKK’lılarla kucaklaşmakla suçlamıyor mu? Bu sebeple BDP’lilerle görüşmeyiz demiyor mu? Peki şimdi PKK’nın önderiyle kim görüşüyor ve kimin emriyle görüşüyor? Buradaki yaman çelişki apaçık değil mi? Şöyle dese çelişki olmaz:  “Biz BDP’lilerle görüşmeyiz; doğrudan doğruya onların önderi olan Öcalan’la görüşürüz. Önderleri varken önderin adamlarıyla niçin görüşelim?”  Peki, bölücü niyetlerini açıkça ifade eden bir hareketin başı ile görüşmek ne anlama geliyor?
Temel ölmüş. Mezar taşına, ölmeden önce kaleme aldırdığı şu cümleler yazılmış: “Hastayum tedum tedum, inanmadiniz. Ne oldi?”  Biz de parçalanmış Türkiye’nin mezar taşına şöyle mi yazdıralım “Bölünüyoruz dedik dedik, inanmadınız. Ne oldu?”

Yazarın Diğer Yazıları