Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşları “Ülkücü Şehitler” için, Altındağ’daki Tacettin Dergahı’nda mevlit okuttu. Tüm Şehitlerimiz için dualar edildi. Programa katılan vatandaşlar ve gençler daha sonra Şehit Muhsin Yazıcıoğlu''nun kabri başına geldiler. Kabrin başında Kur''an-ı Kerim okundu.
Şehit lider dualarla ve okunan Kuran’la yad edildi. Kabri çiçeklerle donatıldı, gözyaşlarıyla sulandı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşı, Alperenlerin ağabeyi, Ülkücü fikir ve siyaset adamı Hakkı Öznur, kabrin başında 12 Eylül darbesi ve şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bir konuşma yaptı.
Hakkı Öznur, Türk demokrasi tarihinin kara lekesi 12 Eylül darbesinin 42. yıldönümünde şu tarihi açıklamayı yayımladı;
YÜZBİNLERCE ÜLKÜCÜNÜN KATILDIĞI 15 NİSAN 1978 MİTİNGİ SİSTEMİ, ABD VE NATO’YU KORKUTTU
12 Mart 1971 muhtırası ile büyük bir darbe yiyen Türk Solu, 1974 sonlarından itibaren tekrar örgütlenmeye çalışacaktı. 1974 affı, Marksist, devrimci Sol hareketlerin tekrar meydanlara çıkmasına ve faaliyetler yapmasına zemin hazırladı.
12 Mart’ta içeri atılan illegal THKP-C, THKO, TKPML/TİKKO, TİİKP, TKP kadroları ve yine kapatılan TİP’in kadroları, dışarı çıktıktan sonra tekrar kaldıkları yerden yeni örgütler ve yayınlarla faaliyetlere hızlı bir şekilde başladılar.12 Mart öncesi yaşanan siyasal çatışmalar, öğrenci olayları ve kaos ortamına giden süreç yeniden başladı. 1978 yılına gelindiğinde ülkede kızıl terör, siyasi ve sosyal çalkantılar devam ediyordu, siyasal cinayetler çatışmalar her geçen gün artarak devam ediyordu.
1978 Ocak ayında CHP iktidarının kurulmasıyla birlikte Ülkücü harekete yönelik büyük baskılar ve zulümler de başlayacaktı. Başbakan Bülent Ecevit’in ilk icraatı, bürokrasi ve devlet kadrolarında Ülkücü kıyımı oldu .Ülkücü kadroların yerine, devlet ve millet düşmanı Marksist –Leninist zihniyetli, DEV-GENÇ’li, TÖB-DER’li, MEM-DER’li devrimci sol militanlar,CHP’nin sayesinde devlet kadrolarına yerleşiyordu. Başta CHP’nin İçişleri Bakanı, Solcu polislerin örgütü olan POL-DER yöneticilerini, emniyetin üst kademelerine yerleştiriyordu.
15 Nisan 1978’de, Ankara’da, yüz binlerce Ülkücü, her türlü küresel emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı tarihi bir yürüyüşe katılmıştı. MHP lideri Başbuğ Türkeş’in liderliğinde yüz binlerce Ülkücünün katıldığı tarihi miting ve yürüyüş, CHP iktidarını ve sistemi korkutmuştu. “Savaşımız vurguncu düzenedir”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diye yürüyen yüz binler, ABD ve NATO’yu da tedirgin etmişti. MHP’nin “Anadolu’nun şahlanışı” adıyla düzenlediği büyük mitingler, egemen güçleri, çıkar çevrelerini rahatsız ediyordu.
Tandoğan’da düzenlenen “zam, zulüm ve işkenceyi” protesto mitingine 500 bin ülkücünün katılması, topluluğun coşku ve heyecanı siyasal görünümünün ötesinde sosyolojik bir olaydır. 12 Eylül darbesi yapılmasıydı ve 1981’de genel seçimlere gidilebilseydi TBMM’nde oluşacak yeni tabloda MHP çok güçlü olacaktı MHP’nin büyümesi seçmen tabanının hızla yaygınlaşması egemen güçleri ciddi şekilde tedirgin ediyordu 12 Eylül müdahalesini MHP’nin iktidar yürüyüşüne öldürücü bir darbe vurduğu sosyal ve siyasal bir gerçektir.
MHP BARIŞ VE KARDEŞLİK ÇAĞRILARI YAPARKEN TSK İÇİNDEKİ“SALTIK ÇALIŞMA GRUBU” DARBE ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRÜYORDU
Bu arada ülkede bunalım gittikçe artmıştı. MHP, bu bunalımlı dönemde sürekli olarak barış ve kardeşlik çağrılarında bulundu, şiddet ve teröre karşı çıkarak, tüm siyasi partileri uzlaşmaya çağıran girişimlerde, açıklamalarda bulundu. MHP’nin barış çağrıları Sol cephenin dışında taraflı tarafsız çevrelerde yankı buluyordu. Hatta o günlerde MHP aleyhine yazılar yazan, MHP’nin mahkûm ettirdiği Yankı dergisi bile MHP’nin bu barış çağrıları karşısında şunları yazmak zorunda kalmıştı:
“MHP’nin barış çağrılarını, MHP’li bakanların kardeşlik dostluk sözcüklerini ve Türkeş’in özel açıklamalarını dikkate almak zorundayız. Çünkü bu Türkiye için bir şanstır. Hepimiz üzerimize düşen görevi yapmalıyız. MHP’nin çağrılarına kulak vermeliyiz.”
emperyalizmi ve NATO merkezli Gladyo, Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek istiyordu. Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya çalışıyordu. CIA istasyon şefleri, Türkiye’den çıkmıyordu. Bu süreçte MHP, küresel emperyalizme ve işbirlikçilerine meydan okuyor, Washington’un, CIA istasyon şeflerinin oyunlarını bozuyordu.
İHTİLAL ŞARTLARINI OLGUNLAŞTIRMAK İÇİN ÜLKEYİ KAN GÖLÜNE ÇEVİRDİLER
1970’lerin sonlarına doğru NATO merkezli Gladyo’nun elemanları, Türkiye için planlanan “ihtilal şartlarını olgunlaştırma” senaryosunu, devam ettiriyorlardı . Ülkemizde Sünniler ve Aleviler yüzyıllardır birlikte yaşadılar, birbirlerinin inançlarına saygı gösterdiler. Ama bu birliktelik 1970’li yılların ortalarından itibaren her türlü emperyalizmin oyunlarıyla bozulmak istendi.
17-18 Nisan 1978 Malatya, 3-7 Eylül Sivas, 19-26 Aralık Kahramanmaraş, 1980’in Mayıs-Temmuz ayları Çorum vb. yerlerde yapılan kışkırtmalar sonucu çok sayıda vatandaşımız öldü, canlar yandı, yürekler dağlandı. Milletimiz acılara boğuldu. Ülkemizi acıya boğan olaylar, ne sağ ne sol ne Alevi-Sünni çatışması idi. Provokasyonların amacı, ülkeyi iç savaşa sürükleyip, darbe şartlarını olgunlaştırmaktı. 12 Eylül dökülen kanlar üzerinden geldi. Akan kanların bizzat sorumlusu, ABD ve NATO’ya bağlı, ordu içindeki derin, karanlık yapı ve onların sivil iş birlikçileriydi.
Türkiye’de 12 Eylül öncesi yaşanan olayların bir iç savaşa doğru derinleştirilmesinde Malatya-Elazığ, Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum olayları, önemli dönemeçler oluşturdu. Bu olayların çıkmasında, dış odakların, uluslararası istihbarat servislerinin önemli bir rolü vardı. 12 Eylül öncesi Amerikan elçilik görevlileri, Malatya, Amasya, Sivas, Kahramanmaraş, Çorum vb. illeri gezerek Sağ-Sol, Alevi-Sünni çatışmaları üzerine çalışmalar yapıyorlardı. Amerikalı ajanların gittiği her yerde daha sonra çatışmalar meydana geldi, olaylar çıktı. İller, ilçeler karıştı…
CIA elemanları ve uzantıları Malatya, Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum olaylarını tertip etmişlerdir. Alevi-Sünni vatandaşlarımızın birlikte yaşadığı Malatya, Sivas, Maraş, Çorum gibi yerlerde çıkan olaylar, CIA elemanlarının hassas yerleri ziyareti ve karanlık temasları sonrasındadır.
MHP GENEL MERKEZİ’NE SİLAHLI, BOMBALI SALDIRI DÜZENLENMİŞTİR
Bombaların patlamadığı, insanların sokak ortasında, bürosunda, evinde katledilmediği yer yoktu... Her gün birkaç Ülkücü, şehit ediliyordu. CHP’nin iş başına geldiği 22 aylık iktidarı döneminde, 1200 Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edilmişti.
30 Haziran 1979 günü, MHP Genel Merkezi, Ankara’da polis üniforması giymiş Sol örgüt militanlarının silahlı, bombalı saldırısına uğradı. Alper Demirci ve Ömer Yüce adlı iki Ülkücü genç, şehit edilmişti. MHP’nin doğudaki belediye başkanlarından Hikmet Tekin, 12 Ağustos günü PKK militanları tarafından pusuya düşürülmüş, annesi ve kardeşi ile birlikte hunharca şehit edilmişlerdi.
Kızıl saldırılar devam ediyordu. Adana’da 6 ülkücü öğretmen, MHP Manisa İl Başkanı Cemil Çöllü, Mardin İl Başkanı Ata Pehlivanoğlu, Tunceli İl Başkanı Haydar Koç, Kars İl Başkanı Avukat Hüseyin Cahit Aküzüm, MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi, gazeteci-yazar İlhan Darendelioğlu ve MHP’nin çok sayıda il ve ilçe yöneticileri, ‘Fedai’ dergisi sahibi Kemal Fedai Coşkuner ve daha yüzlerce Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edildi.
27 Mayıs 1980 Günü MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Dev-Sol adlı terör örgüt tarafından Ankara da şehit edildi. Ülkücülerin elinde olan Ankara’daki Ziraat Mühendisleri Birliği, 2 Eylül 1980 günü bombalı ve silahlı saldırıya uğradı. 4 Ülkücü şehit edildi. Türkiye’nin her yerinden buna benzer haberler gelmeye devam ediyordu.
KENAN EVREN TÜRKEŞ’İ İNFAZ ETTİRMEK İSTEDİ
Türkiye, 12 Eylül alacakaranlığına girerken 12 Eylül sabahı Konsey’in görevlendirdiği askerler siyasi parti liderlerinin kapısındaydı. Başbakan Süleyman Demirel, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan evlerinden alınarak gözetim altına alındılar. MHP lideri Alparslan Türkeş için Konsey özel ekip görevlendirdi. Bu ekip Türkeş’i evinde bulunmadı Türkeş’in evine giden, direk konseye bağlı askerler eli boş döndü. Askeri yönetim üç gün süreyle Türkeş için “teslim ol” çağrısında bulundu. Çağrılar, radyo ve televizyonda sık sık anons edildi.
Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren üç parti liderinin teslim olduğunu, Türkeş’in de teslim olmasını, aksi halde suçlu duruma düşeceğini ifade eden bir bildiri yayımladı. Evren ve Konsey üyeleri Türkeş’in bulunamaması üzerine tedirgin oldular ve korktular. Türkeş, 3 gün sonra teslim olur Cunta rejimi tarafından İzmir Uzunada’ya götürüldü 25 gün burada kaldı. Ardından Ankara’ya getirildi. 11 Ekim günü tutuklandı.
12 Eylül hükümetinin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, (Temmuz 1980 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevine Müsteşarlık) getirildi.12 Eylül darbesinden sonra kurulan Bülend Ulusu hükûmetinde Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı.) Kenan Evren''in Alparslan Türkeş için "Yakalayın; şayet mukavemet ederse vurun!" dediğini ve “infaz emri”verdiğini 2015 yılında bir söyleşide anlatmıştır.
Evren’in, emrindeki subaylara Türkeş’in yakalanmaması üzerine öfkelendiğini söylüyor. İlter Türkmen bunlar yaşanırken “Evren’in yanındaydım ve yaşananların şahidiyim” diyor. Türkmen, Evren’in hedefinin Alparslan Türkeş olduğunu, onu tutuklatıp, hapse attırmak istediğini yine açıkça söylemiştir .Kenan Evren’in Türkeş’e olan menfi tutumu Genelkurmay Başkanı olduktan sonra hep dikkat çekmiştir. Verilen bazı resepsiyonlarda, Evren ve Komuta kademesi MHP lideri Türkeş’e soğuk davranmıştır. Türkeş’i görmezlikten gelmeye çalışmışlardır.
MHP LİDERİ TÜRKEŞ MHP VE ÜLKÜCÜ KURULUŞLARIN YÖNETİCİLERİ TUTUKLANDI. MHP KAPATILDI. 50’BİNDEN FAZLA ÜLKÜCÜ GÖZALTINA ALINDI
12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından, hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alınmıştır. Binlercesi, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklanmıştır.
12 Eylül askeri müdahalesiyle, MHP ve Ülkücü kuruluşların lider kadroları başta olmak üzere on binlerce Ülkücü tutuklanmıştır. C-5, Harbiye, Hasdal gibi askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirilmişlerdi.
1944 yılında Sansaryan Han’da işkencecilerin “beyin tavası” dediği tabutluk işkencelerini gördük. 12 Eylül döneminde C-5’lerde benzerlerini yaşadık. Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler, intihar süsü verdiler.
MUHSİN YAZICIOĞLU, C-5 ADLI İŞKENCE MERKEZİNDE İŞKENCELERDEN GEÇİRİLDİ!
12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü gençlik hareketinin lideri olan Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere, binlerce Ülkücü, Ankara Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirildi. Muhsin Başkan’ın, adına “C-5” denilen işkencehanede gördüğü işkence, 13 Şubat 1981 tarihli “ilk muayene” kaydında, ‘dirseklerinde yara, parmaklarında yanık izleri ve idrarında kan’ tespit edildi bilgisiyle yer alıyordu.
C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirilen Ülkücüler, daha sonra A Blok’ta “kafes” denen Kenan cehenneminde dayaktan geçiriliyorlardı. C-5 ve kafesten sonra dayaklar götürüldükleri hücre ve koğuşlarda da devam ediyordu.
Soyer ve emrindeki asker-polis karışımı Solcu çete, Beşli Konsey’i arkalarına alarak Mamak’ta her türlü hukuksuzluğu yapmışlardır. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne C-5 adlı özel işkence merkezine getirilen Ülkücülere, Başbuğ Türkeş ve Muhsin Başkan başta olmak üzere Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinin aleyhine ifade vermeleri için büyük baskı ve işkenceler yaptılar.
İŞKENCECİ RACİ TETİK GLADYONUN ELEMANIDIR
İstanbul''da TSK Çamlıca Özel Bakım Merkezi’nde uzun yıllardır saklanan, zalim, işkenceci Albay Raci Tetik hesap vermeden öldü. Tıpkı Amerika’nın “Bizim Çocukları” olan Faşist Kenan Evren’in başını çektiği “Beşli Konsey” ve Nurettin Soyer gibi sözde hukukçular vb. zulme iştirak eden birçok isimler gibi hesap vermeden bu dünyadan gitti.
“Özel Harp” elemanlarından olan işkenceci Tetik, Temmuz 1980''de Mamak Askeri Cezaevi Komutanı olarak atandı. Beşli çetenin ve NATO merkezli gladyonun özel elemanlarından olan Raci Tetik, özel yetiştirilmiş ekibi ile uzun yıllar Mamak Askeri Cezaevi’ni zulümle yönetti. Cezaevini işkencehaneye, zulümhaneye çevirdi.
Gladyo tarafından yıllarca korunan, himaye altında olan Raci Tetik, sadece Mamak Askeri Cezaevi’nin komutanı değil, o dönem Mamak’ta işkenceci biridir. 1979 – 1988 arası Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nde binlerce siyasi yattı. İşkence görmeyen, zulüm görmeyen insan yok. Hem işkencelerde hem cezaevindeki insanlık dışı uygulamalar sonucu Ülkücü ve Devrimci birçok kişi öldürüldü, sakat kaldı, aklını ve ruh sağlığını yitirdi. Gördükleri işkenceler, zulümler sonucunda kimi içeride kimi dışarıda hayata veda etti. Yezid zihniyetli zalim Raci Tetik işkencecilerin şefiydi, Mamak’ın celladıydı, işkencecisiydi.
Diktatör Kenan Evren ve çetesinin övgülerine mazhar olmuş Raci Tetik, 12 Eylül’ün simge isimlerinden biri, ama sadece biri. 12 Eylül darbesini yapan Beşli Konsey’in yani ABD/NATO’nun “Bizim Çocuklar” dediği Amerikancı generallerin Mamak''taki adamıydı
12 Eylül darbesinden 15gün önce 28 Ağustos 1980 günü Mamak Askeri Cezaevi’nde ilk uygulama başlatıldı. Ayrı ayrı koğuşlarda kalan Ülkücüler ve Devrimciler ayrı ayrı cezaevi avlusuna çıkartılarak toplu dayaktan geçirildiler. Ardından cezaevinde fiziki işkenceler ve baskılar başladı. 12 Eylül’ün ayak seslerini ilk duyan Mamak Askeri Cezaevi’nde yatan siyasiler oldu. Darbe sonrası işkenceler sistematik hale getirildi.
İŞKENCELERLE ŞEHİT ETTİLER “İNTİHAR SÜSÜ” VERMEYE ÇALIŞTILAR
Ülkücülerin işkence gördüğü merkezlerden biri İstanbul Harbiye''deydi. Adana Bölgesi''nin işkence merkezi Polis Okulu''ydu. Kayseri''de Zincidere adı verilen bir işkence merkezi vardı. Malatya, Bursa, Eskişehir, Sivas, Erzurum, Konya vb. yerlerde Emniyet Müdürlüğü''nün içindeki özel işkence merkezleri vardı.
Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler intihar süsü verdiler. 12 Eylül savcıları ve 12 Eylül mahkemeleri, işkencecileri aklayarak ve onlara hiçbir şey yapmayarak ödüllendirmişler ve açıkça insanlık dışı işkenceleri teşvik etmişlerdir.
10 Kasım 1980 günü Abidinpaşa ülkücülerinden, Ankara Çubuklu 18 yaşındaki Bekir Bağ adlı ülküdaşımız; 1 Ekim 1981 günü yine Abidinpaşa ülkücülerinden Nevşehirli ülküdaşımız Hasan Alemlioğlu, Raci Tetik’in cezaevi komutanı olduğu süreçte şehit edildiler. Bekir Bağ, C-5’te işkence gördükten sonra götürüldüğü hücrede şehit düştü.
Bekir Bağ ülküdaşımızı şehit edenler arasında Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi işkenceci polis şefleri de vardır. Bekir Bağ şehit edilmiş, Raci Tetik ise işkencecileri korumuş himaye altına almıştır. Cezaevi doktoru Mehmet Yıldız doktorluk yeminini çiğnemiş, intihar yönünde rapor vermiştir.
“MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nın sanıklarından Hüseyin Kurumahmutoğlu, yine Mamak Cezaevi’nde, 14 Temmuz 1987 tarihinde şehit düştü. 21 Mart 1981 günü Aydın Demirkol, 26 Mart 1981 günü Mehmet Kazgan ülküdaşlarımız Malatya Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan işkencelerin ardından emniyet binasından atılarak şehit edildiler. 1 Ağustos 1981 günü Cumali Şimşek, Kayseri Zincidere’de, 23 Eylül 1980 günü Rafet Demir, Bursa emniyetinde şehit edildiler. Şehit edilen ülküdaşlarımız için intihar ve hastalık raporu verdiler.
ÜLKÜCÜLER CUNTA REJİMİNE İSTİKLAL MARŞI’YLA CEVAP VERDİ
Türk ve dünya kamuoyunun yakından takip ettiği MHP Ülkücü kuruluşlar davası, 19 Ağustos 1981 günü Mamak Cezaevi’nde bulunan bir askeri mahkemede başladı. İlk duruşma başlarken fevkalade anlamlı bir olay yaşandı.
Mahkeme başlamadan evvel MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında yargılanan Ülkücüler, ABD uşağı12 Eylülcülere tarihi bir ders vermek amacıyla bir plan yaptılar. Planın mimarı Muhsin Yazıcıoğlu’ydu. Muhsin Başkan 12 Eylül cuntasının bütün zulümlerine karşı Ülkücülerin ayakta ve dimdik olduğunu göstermek için mahkeme salonuna gelirken bütün Ülkücülere bir mesaj gönderdi: “İstiklal Marşı” okunacaktı.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun mesajı anında salonda herkese ulaştı. Başbuğ Türkeş salona girdikten hemen sonra herkes ayağa kalktı, Başta hareketin lideri Türkeş olmak üzere bütün Ülkücüler, avukatlar ve duruşmayı izlemeye gelen aileler dahil herkes, hep beraber İstiklal Marşı’nı söylüyordu.
Mahkeme heyeti ve savcılar, donakaldı. Şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar, mecburen hepsi hazır ola geçmişti. Hep bir ağızdan İstiklal Marşı okumaya başladılar. O an müthiş bir andı. Herkes apışıp kalmıştı, böyle hareketi beklemeyen Mamak Hapishane Müdürü Albay Raci Tetik komaya girmişti. Hakimler ve savcılar şaşkın, askerler donmuş kalmışlardı. O gün mahkeme salonunda yükselen İstiklal Marşı ertesi gün Türkiye’nin gündemine oturmuştu.
12 Eylülcüler hemen basına sansür uygulayarak davayla ilgili haberlerin yayınlanmasına izin vermediler. Haberleri görevlendirdikleri askerlerle kontrol etmeye başladılar. İstiklal Marşı olayından sonra Ülkücüler, İstiklal Marşı’nı söyledikleri için cezaevinde toplu olarak dayak yemişlerdi, ama seslerini her yere duyurmuşlardı. Askeri rejim ülkücülerin bu gövde gösterisi karşısında ilk duruşmadan sonra mahkûm sevkiyatındaki koşulları iyice sıklaştırmıştı.
MHP bir milli duruşu, milli şuuru ve milli tavrı temsil ediyordu. Tarih şâhittir ki ülkücüler, 12 Eylül''e boyun eğmediler. Mamak mahkemelerinde Türk milliyetçileri ‘hak, hukuk, adalet’ diyerek tarih yazmışlardır, destan yazmışlardır.
Biz ülkücüler her yerde “kahrolsun darbeciler, cuntalar, kahrolsun dikta rejimleri, diktatörler demeye devam ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz.”
(“İLA CEHENNEME ZÜMERA” AYETİNİN AÇIKLAMASI
‘Gerçekleri inkâr etmiş olanlar gruplar halinde cehenneme sevkedilecek; nihayet oraya vardıklarında cehennemin kapıları açılacak; bekçileri onlara, “İçinizden, size rabbinizin âyetlerini okuyup duyuran ve böyle bir günle karşılaşacağınızı bildirerek sizi uyaran bir elçi gelmedi mi?” diye soracak; onlar da “Evet geldi” diyecekler. Ama inkârcılar için artık azap hükmü kesinleşmiştir’. ‘Onlara, “İçinde ebedî olarak kalacağınız cehennemin kapılarından girin içeri!” denilecek. (Vaktiyle) ululuk taslamış olanların kalacağı (bu) yer ne kötü!’. Zümer Suresi, 71-72.