Kurulduğu tarihten beri birçok panel ve konferans düzenleyen EKSEN sendikasının düzenlediği “Türkiye''nin Millî Güvenlik Meselesi ve Sınırlarımız” adlı panelin konuşmacıları, araştırmacı-yazar Hakkı Öznur, Irak Türkmen Cephesi Temsilcisi Kutluhan Yayçılı ve Suriye Türkmen Dernekleri Federasyon Başkanı Tarık Sulo Cevizci idi. Panelin başkanlığını EKSEN Sendikası Genel Başkanı Dr. İsmail Yıldız yaptı.
EKSEN’in düzenlediği panele ilgi büyüktü. Panel saygı duruşu, İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra başladı. Panelin başkanlığını yapan Dr. İsmail Yıldız, Cumhuriyet’in 99. yılında yapılan bu anlamlı günün mana ve önemine değinen ve panelin amacını anlatan, kısa özlü bir konuşmasından sonra sözü Irak Türkmen davasının önde gelen isimlerinden biri olan Irak Milli Türkmen Partisi Genel Başkanı ve Irak Türkmen Cephesi Yürütme Kurulu üyesi, 14 Mayıs 2004 tarihinde Kerkük-Tuzhurmatu karayolu üzerindeki Kifri kavşağında kontrol noktasında açılan yaylım ateşinde şehit edilen Mustafa Kemal Yayçılı’nın oğlu, babası gibi tavizsiz Türk milliyetçisi olan Irak Türkmen Cephesi Temsilcisi Kutluhan Yayçılı’ya verdi.
Yayçılı, Irak Türklerinin tarihini ve güncel meselelerini anlattı. Irak’ın 1200 yıllık bir Türk yurdu olduğunu ifade eden Yayçılı Irak Türklerinin 1918’den sonra hep yok sayıldığını ve zulümlere maruz bırakıldıklarını anlattı. Günümüzde, Irak Anayasası’na göre devletin asli kurucu unsurlarından birinin de Türkler olduğunu belirten Yayçılı, bu gerçeğe rağmen Türklere Irak kabinesinde yer verilmediğine dikkati çekti. Bununla birlikte Yayçılı, Türkiye’de Irak Türkleri başta olmak üzere Ortadoğu’da yaşayan Türklerin meselelerinin yeteri kadar bilinmediğini söyledi.
Yayçılı, , Irak Türklerine yapılan katliamlardan zulümlerden söz etti. Konuşmasında geçmişten günümüze Irak’taki siyasi iktidarlardan ve bu iktidarların Türkmenlere yönelik bakışlarını ve yine Irak’ta devam eden kaos ortamı ve Türkmenlerin içinde bulunduğu durumdan ve ITC’nin çalışmalarından ve tarihi misyonundan söz etmiştir. Yayçılı, duruşu, tavrı ve aktardığı değerli bilgilerle dinleyenleri etkilemiştir.
Akademisyen ve Suriye üzerine çalışmaları olan, Suriye Türkmen Dernekleri Federasyon Başkanı Dr. Tarık Sulo Cevizci de geçmişten günümüze Suriye’nin siyasi sosyal ve kültürel yapısını, Suriye Türkmenlerinin durumunu, Türkiye’nin Suriye konusunda izlediği tutumu ve son güncel gelişmeleri anlattı. Cevizci, ayrıca, PKK’nın Suriye kolu olan YPG terör örgütünü ve ona destek veren, eğiten, taşeron olarak kullanan ABD ve Batı emperyalizminin küresel oyunlarını ve politikalarını anlattı.
Halep doğumlu Dr. Cevizci konuşmasında Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyindeki terör örgütlerine karşı düzenlediği operasyonların çok doğru olduğunu, devam etmesini, çünkü sınırlarımızdan içeri giren terör örgütlerinin milli güvenliğimiz açısından tehdit olduğunu söyleyerek, “Türkiye Suriye ile yakından ilgilenmeli ve Türk ordusu, mutlaka bölgede olmak zorundadır.” dedi. Cevizci son derece akıcı konuşması ve verdiği çok önemli bilgilerle dinleyenleri bilgilendirdi.
Ortadoğu ve yakın politik tarih üzerine yaptığı çalışmalar, yayınladığı tarihi öneme sahip kitaplarla, Türkiye’nin en önemli araştırmacı yazarlarından biri olan, alanında otorite olarak kabul edilen, “Orta Doğu’nun Cahşları” adlı çok önemli başucu, kaynak kitabın yazarı Hakkı Öznur da “Türkiye’nin Milli Güvenliği” ve “Beka meselesi” ile ilgili çok dikkat çekici ve tarihi öneme sahip, dinleyenleri bilgilendiren ve etkileyen bir konuşma yaptı.
Araştırmacı yazar Hakkı Öznur, geçmişten günümüze Irak ve Suriye konusunda dinleyicilere tarihi bilgiler verdi. Olaylarla, belgelerle kronolojik olarak bölgenin 100 yılını anlattı. Konuşmasında mevcut sınırları, İngiliz emperyalizminin çizdiğini, Musul ve Kerkük’ün Misak-ı Milli’ye dahil olduğunu anlattı.
Öznur konuşmasında şu konulara değindi:
Suriyeli sığınmacılar/göçler, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde terör örgütlerine yönelik operasyonlar, “çözüm süreci” denen “ihanet süreci”, “açılım” toplantıları, 2009-2014 yılında gerçekleşen “Habur rezaletleri” PKK suikastları, eylemleri, Diyarbakır meydanında okutulan terörist başının mesajları , HDP ve Öcalan talimatlı 6-9 Ekim 2014 olayları, KCK/PKK’nın “öz yönetim” ilanları, hendekler, barikatlar, döşenen mayınlar, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG, ABD-YPG ilişkisi, ABD ve NATO tarafından silahlandırılan YPG, ABD Dışişleri ve Pentagon mensuplarının bölgeye giderek PYD/YPG ve SDG adlı terör örgütlerinin şefleriyle yaptıkları gizli ve karanlık görüşmeler, Rusya-Esad ilişkisi, Rus ordusunun Suriye ordusuna verdiği silah ve operasyon desteği daha pek çok konu…
Hakkı Öznur yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Suriye ve Irak’tan dolayı ülkemiz açık hedef halinde. Milli güvenliğimiz, tehdit altındadır .Türkiye’yi de içine alan Irak ve Suriye senaryoları, Washington, Londra, Moskova ve Şam’da yapılan Orta Doğu Konferansları’nda ve toplantılarında ele alınmıştır. Türkiye, şiddet ve terör yoluyla bölgesel savaşın içine çekilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’ye kanlı tuzaklar kurulmuştur. Küresel güçler, Türkiye’ye yönelik terör konsorsiyumu oluşturmuşlardır. Türkiye küresel devlet operasyonları ve organizasyonlarıyla karşı karşıyadır.
Sığınmacılar/ göçler ülkemiz açısından artık bir numaralı güvenlik sorunu haline gelmiştir. Ülkenin milli güvenliği, tehdit altındadır. Ülkemizde açıkça istihbarat savaşları yapılıyor. Topraklarımız yabancı istihbarat servisleriyle, ajanlarla, etki ajanlarıyla kaynıyor. Etki ajanları, nüfus casusları, devletimizin içine kadar sızmıştır.
Türkiye, hızla Ortadoğulaştırılmak isteniyor. Türkiye, 1970’lerin Beyrut’una, günümüzün Suriye’sine, Irak’ına, Afganistan’ına döndürülmeye çalışılıyor. Türkiye''yi, Pakistanlaştırma, Iraklaştırma, Suriyeleştirme senaryosu, devam ediyor. Hedef Türkiye’dir. Küresel statüko ve taşeronları, Türkiye’yi bölgesel savaş alanına çevirmek istiyorlar. Türk devletini hedef alan küresel senaryoların arkasında kapitalist, enternasyonal Bilderberg Group vardır.
Türkiye’nin, küresel bir güç haline gelmesini istemeyen küresel emperyalizm, taşeron örgütler eliyle, ülkemizi istikrarsızlaştırmak istiyor. Küresel baronlar, savaş lobileri, silah lobileri Orta Doğu’yu Ankara’ya getirmeye çalışıyorlar. Türkiye uzun bir zamandan bu yana, birçok devletin istihbarat elemanlarının rahatça cirit atabildiği bir istihbarat çöplüğüne dönmüştür. Türkiye’yi saran, devletin kılcal damarlarına kadar girmiş, kökleri dışarıda olan karanlık bir ağ var.
Küresel BOP’çular ve iş birlikçileri Suriye’de devam eden iç savaştan faydalanarak, bölgede yeni değişimler peşindeler. Yaşananlar, BOP’un kan tutkusudur. Suriye’de ve Irak’ta olup bitenler, yaşananlar, sınırlarımızda cereyan eden hadiseler, bunu ortaya koymaktadır.
“Yeşil Kuşak” projesi, BOP, BİP ile devam ediyor. Afganistan’daki savaşın lojistik ve insan kaynağı açısından beslendiği yer, Pakistan’dı. Türkiye de Suriye’deki iç savaşın lojistik beslendiği yer oldu. İzlenen yanlış politikalar sonucunda Suriye’siyle, Irak’ıyla Orta Doğu, Türkiye’ye girmiştir.
Türkiye, Irak-Suriye hattına dikkat etmelidir. PKK meselesi, Türkiye-Irak hattında sürerken bir de şimdi, PKK’nın Suriye kolu olan PYD/YPG yüzünden PKK meselesi Türkiye-Suriye sınırına da taşındı. Amaç, bölgede Türkiye’nin kaosa sürüklenmesi.
Sınırlarımızda, ülkemizin güvenliğini yakından ilgilendiren çatışmalar yaşanıyor. Bölge, silahlı terör gruplarının insafına terk edildi, sınırlar delik deşik oldu, kevgire döndü. ABD, İsrail, İngiliz, Rus, Alman, Fransız, İran, Suriye istihbarat elemanları, Akdeniz ve Güneydoğu’da karargâh kurmuşlardır. NATO ile bağlantılı gruplar, topraklarımızda bürolar açıyorlar. CIA, Mossad, M15, El Muhaberat, İran ve Rus gizli servisleri bölgede çok etkili faaliyetler yürütüyor.
SINIRLARIMIZ KEVGİRE DÖNDÜ, TOPRAKLARIMIZDA YABANCI İSTİHBARAT SERVİSLERİ CİRİT ATIYOR
Türkiye-Irak sınırı, Türkiye-Suriye sınırı 1921’de Kahire’de çizildi. Zamanında İngiliz Sömürgeler Bakanı Churchill’in yeni Orta Doğu için görevlendirdiği ve Irak, Suriye, Ürdün sınırlarını belirleyen İngiliz kadın casus Gertrude Bell’in yaptığı işi, günümüzde ABD Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon yapıyor. İngiliz casuslar, Osmanlı Devleti’nin dağılmasında ve Orta Doğu’da sınırların değişmesinde ve yeni kukla devletçiklerin ortaya çıkmasında nasıl etkin bir rol oynadıysa bugün yeni dünya düzenine hizmet için ABD işbirlikçileri bölgede aynı rolü oynamaya devam ediyor.
911 km’lik Suriye sınırı, 384 km’lik Irak sınırı, 560 km’lik İran sınırı, yol geçen hanına dönmüştür. Mevcut sınırlarımız terörle mücadelede TSK’ya dezavantaj sağlamaktadır. Türkiye, 150 km’lik sıcak takip sağlayacak tampon bölge oluşturmak zorundadır. Irak ve Suriye üzerinden gelen terör saldırılarının önünü kesmenin yolu, sınırlarımızın dışında önlem almak ve güvenli bölgeler oluşturmaktır.
Özellikle Suriye-Türkiye sınır hattının uzunluğunu bildikleri için Türkiye’yi yoğun bir bölgesel savaşın merkezine çekmeye çalışıyorlar. Sınırlarımızda etnik ve mezhep savaşları yapılıyor. Etki ajanları, nüfus casusları devletimizin içine kadar sızmıştır. ABD, AB, Rus, İran, Esad yanlısı etki ajanları her yerde dolaşıyor.
NATO ile bağlantılı gruplar, topraklarımızda bürolar açıyorlar. CIA, Mossad, M15, El Muhaberat bölgede çok etkili faaliyetler yürütüyor. İran gizli servisi Savama ile Muhaberat iş birliği son hızıyla devam ediyor. Şii-Sünni-Selefi ayırımı üzerinden yürütülen kirli bir savaş vardır. ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, PKK’ya bağlı PYD/YPG’ye destek verirken Rusya ve İran ise Esad rejimine destek vermekte.
“YEŞİL KUŞAK” PROJESİ BOP VE BİP İLE DEVAM EDİYOR
Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) istikametinde Afganistan, Irak, Libya, Suriye, kan gölüne döndü. ABD, İsrail, AB bölgede iç savaş, kaos ve karışıklık istiyor. BOP ve BİP projeleri doğrultusunda mezhep savaşı kışkırtılıyor.
Esad muhaliflerinin arkasında körfez monarşileri, ABD, İngiltere ve AB varken Suriye-Hizbullah hattının arkasında İran, Rusya ve Çin var. Orta Doğu’da devam eden kaos ortamı en fazla terör devleti İsrail’in işine gelmektedir. Irak’ta devam eden Şii-Sünni gerilimi, Suriye’de devam eden iç savaş ve terör devleti İsrail’i ziyadesiyle memnun etmektedir.
Üst akıl ve körfez monarşisi, harici-selefi, tekfirci akımlara destek vermektedir. Küresel güçler, Türkiye’yi büyük savaşın içine sokmaya çalışıyor. NATO merkezli Gladio’nun desteklediği, geçmişte “yeşil kuşak”, şimdi ise “BOP” projesinde yer alan, radikal gruplar ve onların kiralık militanları, serbestçe ülkemizde yuvalanıyor. Sınırlarımız, küresel terör şebekelerinin askerlik şubesi oldu.
Savaş halinden, kaostan faydalanan savaş ağaları ya da savaş tüccarları dediğimiz kesimler var. Bölgede insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı yapıyorlar. Savaşın uzaması ve tıkanmasında iki etken var. Birincisi bölgesel ve küresel güçlerin bir çözüm istememesi. İkincisi de PYD ve IŞİD vb. stratejik maşa olan terör grupları…
güneyinde terör koridoru oluşturmaya çalışıyorlar. Sınırlarımızda bir terör koridoru açılmasına asla müsaade edemeyiz. Suriye, kurulduğu günden beri Türkiye ile ilişkileri sınırlı ve sorunlu olmuştur. Bunun tarihi, kültürel, sosyal ve ideolojik sebepleri vardır. Şovenist Arap milliyetçiliği ile hareket eden Şam, Türkiye’ye karşı hep düşmanca davranmıştır. Suriye ile Türkiye arasında iki mesele dünden bugüne hep sorun olmuştur. Bu iki mesele; Hatay ve Fırat Nehri’ydi.
19 yıl PKK lideri Öcalan ve PKK şeflerini besleyen, himaye eden, Esad rejimi bu günde PKK’nın Suriye kolu olan / PYD/ YPG ye destek vermeye devam ediyor. Esad rejimi YPG kontrolündeki bölgelere dokunmuyor, bazı alanları, bölgeleri onlara bırakmıştır.
ORTADOĞU “VEKALET” SAVAŞLARI İÇİN EĞİTİM SAHASI OLMUŞTUR
Irak ve Suriye, “vekâlet savaşları” için bir eğitim sahası olmuştur Suriye’de, Esad rejim güçleriyle radikal silahlı grupların kanlı çatışmaları yaşanmaktadır. Buna açıkça “Vekâlet Savaşı” denir.
İran devrim muhafızları, Lübnan Hizbullah’ı ve Rusya’nın gönderdiği askerler Esad ordusu saflarında savaşmaktadır. Suriye’de Selefi gruplar vardır ve organizelidir. Selefi gruplar, bugün Suriye’de devam eden çatışmalarda ön saflarda bulunmaktadır. Irak, Afganistan ve Libya deneyimleri var. Daha disiplinli ve daha savaşçılar.
Esad rejimi ve Vahhabi-Selefi akımlar, Suriye’yi savaş alanına çevirmiştir. Soğuk savaş döneminde, iki kutuplu dünya şartları nedeniyle çok yaygındı. Şu anda farklı kombinasyonlar üzerinden cereyan etmektedir. Emperyalizm adına yapılan savaşlara “vekâleten savaşlar” diyebiliriz.
Suriye’de “vekalet savaşı” sürdükçe Orta Doğu’da kargaşa bitmeyecektir. BOP planı zaten uzun yıllar sürecek mezhep temelli çatışmaları öngörmektedir. Küresel bir proje olan Büyük Orta Doğu projesinde Suriye’nin, Irak’ın, Lübnan’ın üçe bölünmesi ve ikinci İsrail olan ABD, İsrail ve AB çizgisinde bölgede ve bir Kürt devletinin kurulması vardır.
TÜRKİYE’NİN FAY HATLARIYLA OYNANIYOR
Kayıtsız göç, beraberinde espiyonaj tehlikesini de kuvvetlendirmektedir. Her türlü yabancı istihbarat servisleri, topraklarımızda cirit atıyor. Türkiye, uzun bir zamandan bu yana, birçok devletin istihbarat elemanlarının rahatça cirit atabildiği bir istihbarat çöplüğüne dönüşmüştür.
Sınırlarımız yolgeçen hanı. terörizm otobanına dönmüş durumda. Suriye''de ve Afganistan''da savaşmış terör örgütlerine mensup on binlerce militan, “sığınmacı” adı altında topraklarımızda cirit atıyor. Sığınmacılar/göçler, Vahhabi/Selefi çeteler, ve Irak’ın - Suriye’nin kuzeyinden sınırlarımızdan sızarak terör eylemleri yapan PKK terör örgütü milli güvenliğimizi tehdit etmektedir.
Ülkemizde bulunan sığınmacılar/göçmenler/kaçak çalışanlar, son günlerin en önemli gündem maddelerinden birisi haline geldi. Türkiye''nin fay hatları patlatılmak isteniyor. Sığınmacılar meselesi, Irak, Suriye ve Afganistan’da meydana gelen gelişmelerden soyutlanarak açıklanamaz. Suriyeli sığınmacılar, Türkiye’nin demografik yapısını tehdit ederken öte yandan çoğunluğunu Iraklı, Afganlı ve Afrika’dan gelenlerin oluşturduğu ve aralarında toplam 2 milyon civarında Suriyeli olmayan sığınmacı ve göçmen de topraklarımızı istila etmiştir.
Türkiye, bir göç güzergâhındadır. Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’nın değişik bölgelerinden gelen kavimler göçü ile Türkiye göç ülkesi haline getirilmeye çalışılıyor. Bu göçler, Türkiye’nin demografik, kültürel ve sonuçta siyasal yapısını değiştirecek bir örtülü istila, bir kavimler göçüdür.
Türkiye, 1980’lerin başından bu yana önemli bir sığınma ülkesi haline gelmiştir. Bu sığınma hareketleri, Orta Doğu’daki ve komşu ülkelerdeki (özellikle Afganistan, Irak, Suriye) baskıcı rejimlerin ve yabancı işgallerin doğrudan bir sonucudur. Türkiye aynı zamanda, Afganistan, Bangladeş, Irak, İran ve Pakistan gibi Asya ülkelerinden gelen düzensiz göçmenler için Avrupa Birliği’ne geçiş ülkesi olarak da bilinmeye başlamıştır.
Suriyeli sığınmacıların dışında bir başka mesele Afgan göçüdür. Afganistan ve Suriye üzerinde gerçekleşen kayıtsız göç dalgası ile milli güvenlik meselesi ortaya çıkmıştır. Sığınmacı, göçmen, mülteci ne denilirse denilsin sığınmacılar ve göçler artık iç güvenlik ve milli güvenlik sorunudur.
Sığınmacılar ve devam eden göçler, Türkiye''nin ve Türklerin milli güvenlik meselesidir. Türkiye uluslararası göçmen kampı yapılmak isteniyor. Sığınmacılar ve göç konusu, bir beka bir milli güvenlik sorunudur. Türkiye’nin demografik yapısının bozulmasına tahammülü yoktur.
ABD, AB, STRATEJİK GÖÇ MÜHENDİSLİĞİ İLE TÜRKİYE’Yİ İSTİKRARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR
Küresel diktatör ABD ve emperyalist AB, para vererek sığınmacıları Türkiye''de tutmak istiyor. ABD, AB ülkeleri, sığınmacıları küresel bir plan dâhilinde Türkiye’ye yönlendiriyor. ABD ve AB, kendileri sığınmacıları kabul etmezken Türkiye’yi yeryüzünün en büyük sığınmacı/toplama kampına çevirmek istiyorlar.
Küresel, emperyalist güçler, sığınmacılar/göçmenler meselesini, Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi tampon bölge olarak gördükleri ülkelerin sınırlarında çözmeye çalışıyor. Küresel, emperyalist güçler, stratejik göç mühendisliğini, Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve demografik yapısını krize sürükleyecek şekilde, yüksek yoğunluklu yöntemlerle sürdürüyorlar. Göç, bir savaş silahıdır ve doğrudan doğruya toplumun demografik yapısını hedef alır. Yerli nüfusu azaltmanın bir yolu, mültecileri çoğaltmaktır... Göç mühendisliği, emperyalizmin iç savaş ve yıkım planıdır.
Türkiye’de Suriye nüfusu büyük bir nüfustur. Gelenler, dönme niyetinde değil. Kontrolsüz büyük istilayla demografik yapımızı bozarak güvenlik, sosyal refah ve geleceğimizi tehdit eder duruma getirdiler. Bu sığınmacılık değil siyasi bir oyundur. Çok tehlikeli bir oyun. Emperyalizmin yeni silahı, sığınmacılar ve göçmenlerdir
Türkiye, adı geçici olmakla beraber büyük kısmı “kalıcı” olacağı anlaşılan ciddi bir Suriyeli sığınmacı nüfusuyla baş başadır. Sığınmacılar ve göçmen konusunda Türkiye, tam bir istilaya uğruyor.. “Suriye Krizi” olarak da adlandırılan bu göç hareketi ile Suriye halkından birçok insanın, başta komşu ülkeler olmak üzere dünyanın birçok bölgesine kitlesel göç akımları ile devam etmiştir.
TÜRK DÜŞMANI : ESAD KLANI/ BAAS REJİMİ
“Arap Baharı” öncesinde “komşularla sıfır sorun” politikasının en iyi işlediği ülkelerden biri, Suriye idi. Ancak, Tunus, Mısır ve Libya’da rejim değişikliklerine yol açan olayların Suriye’de sıçramasıyla Ankara ve Şam’ın arası açılacaktı.
Ancak iki ülke arasındaki sıcak ilişkiler, Esad ve Erdoğan arasındaki can ciğer kuzu sarması, çok samimi görüntüler, Türk bakanlar ile Arap bakanlar arasındaki kanka görüntüler, Arap baharının Suriye’yi de etkilemesiyle bozulacaktı. 15 Mart 2011’de Dera’da başlayan rejim karşıtı muhalif gösteriler, Şam, Halep, Humus, gibi önemli şehirlere sıçramış, zor durumda kalan Şam yönetimi yine geçmişten miras kalan silaha ve şiddete başvuracak halka karşı askeri güç kullanacaktı.
Siyasal iktidar Esad rejimine tepki göstermiş uyarılarda bulunmuştu Ancak zalim Esad hemen karşı hamle yaparak Türkiye düşmanı radikal bir politika izleyecekti.
Suriye’de, özellikle Nusayri gruplar, BAAS organizesi ve Muhaberat desteğiyle Türk büyükelçiliği ve konsolosluklarını hedef alacaklar Türkiye karşıtı gösteriler yapıp, Türk bayraklarını yakacaklardı. Lübnan’da PKK lı hainler , Türkiye aleyhine gösteri yapıp, Türk bayrağı yakarken Suriye’deki -Baasçılar da Suriye gizli servisi Muhaberat’ın organizesiyle 13 Kasım 2011 günü Suriye büyükelçiliğimize, konsolosluklarımıza saldıracaklar, bayrağımızı yakacaklardı.
Suriye siyasetinden alınması gereken ders şu: Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, diğerleri de yanlış gider. Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakan olduğu dönemde (5 Eylül 2012) muhalefetin Suriye politikalarına yönelik eleştirilere cevap verirken “İnşaallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin-i Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Cami’nde namazımızı da kılacağız” demişti.
Şam ile gerilim başladıktan sonra Suriye diktatörü Beşar Esad’a üç ay ömür biçmişti Erdoğan. Hatta daha da ileri gitmiş, “Artık bıçak kemiğe dayandı, üç saatte Şam’a varırız” demişti. Erdoğan ve Washington’un Suriye’de Esad rejimine karşı gösteriler başladığında “çok çabuk gidecek” dedikleri Esad ve rejimi, Rusya, Çin, İran ve Lübnan Hizbullah’ının desteğiyle halen ayakta.
Esat’ın birkaç ay içerisinde gönderilmesine oynayıp, 100 bin sayısını kırmızı çizgi ilan eden AKP, akabinde “açık kapı politikasına” geçti. Sığınmacı kamplarının kapasitesinin aşılması ile devasa bir nüfusu kontrolsüz bir şekilde ülkeye yaydı. İzlenen yanlış politikalar yüzünden bugün Milli Güvenlik problemi yaşanıyor. AKP zihniyeti Ortadoğu gerçeklerini görememiş hayal âleminde gezerlerken olan ülkemize olmuştur. Milyonlarca Suriyeli, topraklarımıza sığınmıştır.
Siyasal İslamcı tezlere kapılan AKP, yanlış politikalar sonucu Suriye’yi iyi okuyamamıştır. Zalim Esad rejimine Rusya, Çin, İran ve Lübnan Hizbullah’ı destek vermiştir. Esad yanında yer alan bu blok bölgesel çıkarları için Esad rejiminin yanında saf tutarak Esad’ın düşmesini engellediler…
RUSYA DESTEKLİ REJİM GÜÇLERİ 36 ASKERİMİZİ ŞEHİT ETMİŞTİR
ikazlarına rağmen Suriye ordusu, Rusya ve İran desteğiyle saldırılarına devam etmektedir. Rus uçakları, burnumuzun dibine kadar geliyor, Suriye topraklarını istediği gibi kullanıyor, İdlib merkezli yaşanan gelişmeler, Doğu Akdeniz-Karadeniz hattında yaşanan son gelişmeler, Rusya’nın oynadığı iki yüzlü oyunu ortaya koymuştur. Rus Hava Kuvvetleri’nin desteğiyle 24 Ocak 2020’den itibaren rejim güçleri, üç cepheden büyük bir kara ve hava taarruzuna girişmiştir. Esad rejimi güçlerini, askerlerimizin üzerine saldırtan, Rusya’dır.
Suriye’yi arka bahçesi olarak gören, askeri üstleri, askerleri bulunan Rusya’nın generalleri, askerlerimize yönelik hava ve kara saldırılarını planlamakta ve yönetmektedir. Esad güçlerine her türlü askeri desteği veren, Rusya’dır. Rusya ve İran’ın desteğiyle Esad rejimi, Türk askerinin üzerine hain saldırılar düzenlemektedir. Rusya, Suriye''deki hava saldırıları için Lazkiye kentindeki hava üssünü kullanıyor.
Mübarek Regaip Kandili’ni idrak ettiğimiz 27 Şubat 2020 günü 36 vatan evladımız, Rus emperyalizmi ve onun maşası Esad güçlerinin düzenlediği alçak saldırıda şehit düşmüşlerdi. 3 Şubat 2020 ile 27 Şubat 2020 arasında 54 vatan evladımız, Mehmetçiğimiz, Rusya, İran destekli rejimin güçlerinin hava ve kara saldırıları sonucunda şehadet mertebesine ulaşmışlardı. Katil rejim güçleri, ambulansları bile vurmuştu.
27 Şubat 2020 günü rejim uçaklarının arasında Rus uçakları da vardır. 36 askerimizin şehit düştüğü yer, yani askeri birliklerimizin bulunduğu yerler, Rusya tarafından bilinmekteydi. Sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen bu saldırı gerçekleştirilmiştir.
Rus uçakları, o gün konvoylarımıza çok yakın bölgeleri en az dört kez hedef aldılar. 80 kişinden oluşan askeri konvoyumuzdan ve gidiş güzergahını biliyorlardı. Türk askerlerinden oluşan bir konvoya en az dört füze atıldı. Katil Rusya, hava sahasını açmadığı ve izin vermediği için hava koridoru açamadık ve bombardıman altında karadan sağlık görevlileri göndermek zorunda kaldık.
ABD TERÖR ÖRGÜTÜ PYD/ YPG ‘YE İRAN VE RUSYA ESAD KLANINA DESTEK VERMEYE DEVAM EDİYOR
Suriye, Orta Doğu’nun fay hattıdır. Rusya ve ABD için çok önemlidir. Rusya ve Çin için Suriye, rakipleriyle mücadelede önemli bir mevzidir. Suriye’yi kaybetmek Orta Doğu’ya açılan pencerenin kapanması anlamına gelir. Rusya bu yüzden silah sevkiyatı ile Esad rejimini güçlendirmektedir. Arap baharı nedeniyle Libya ve daha öncesinde Irak ile silah ticareti tamamen biten Rusya, Suriye’yi de kaybetmeyi kolay kolay göze alamayacaktır.
Rusya, Suriye’de yaşanan gelişmeler karşısında izlediği politikayı bir ‘küresel varoluş’ politikası olarak görmektedir. Nitekim bir Rus askeri uzman, 8 Şubat 2012’de Moskova Times''a verdiği demeçte “Suriye Rusya''nın Orta Doğu''daki (Doğu Akdeniz''deki) son kalesidir. Eğer bu kale de kaybedilirse Rusya ikinci sınıf bir ülke konumuna düşecektir” diyerek bu durumu açıkça itiraf etmiştir.
Orta Doğu, uluslararası güçlerin sömürü ve çatışma alanı. Basra Körfezi’nde egemenlik mücadelesi devam ediyor. Dünya egemenlerinin küresel desteğiyle Orta Doğu’ya bahar gelmeyeceğini herkes çok iyi bilmelidir. Emperyalist güçlerin, Orta Doğu’ya müdahalesi devam etmektedir. NATO destekli İngiliz planları devreye sokulmaya çalışılıyor. Bölgedeki kaos en çok terör devleti İsrail’in işine geliyor,
Rusya açısından Suriye, herhangi bir ülke değildir. Orta Doğu, güç mücadelesinin merkez ülkesidir. Bugün Rusya, Akdeniz’e gönderdiği savaş gemileriyle yetinmeyip, İran ve Irak üzerinden Suriye’ye geçirdiği savaş uçakları ve helikopterleriyle BAAS rejimine destek veriyor..
Rusya, var gücüyle iş birlikçisi Esad’a her yönlü destek veriyor. Çünkü Esad rejimi yaşarsa Doğu Akdeniz’den çıkmayacağını hesap ediyor. Kıyı bölgelerin tamamı Rusların elinde. Lazkiye''deki ve Hama''daki havaalanları onların elinde. Buraya çok modern uçak ve silahlar getirdiler. Her gün Suriye''ye asker-silah takviyesi yapan, gelişmiş hava savunma sistemleriyle birlikte onlarca savaş uçağını Akdeniz kıyısındaki Tartus ve Lazkiye''de konuşlandıran Rusya, Esad rejimini ayakta tutmaya çalışıyor.
Putin için Kırım Karadeniz''de, Lazkiye ise Akdeniz''de bayrak gösterme alanıdır. Suriye’de Esad ve BAAS yönetiminin yıkılması, Rus emperyalizminin Orta Doğu’daki menfaatlerine zarar vereceği için Moskova, Şam yönetimine askeri, siyasi, ekonomik desteğini sonuna kadar sürdürmektedir.
Rus faşisti Putin’in yeniden Sovyet İmparatorluğu’nu canlandırmak, Sovyetler Birliği''ni diriltmek gibi kirli bir emeli vardır. KGB casusu Putin, eski Sovyet misyonu üzerinden Doğu Akdeniz’e hakim olmak için Suriye üzerinden çalışıyor..
ABD VE BATILI ÜLKELERİN ASKERLERİ PKK/PYD MİLİTANLARINA TANK, ATEŞLİ SİLAHLAR , MAYIN-BOMBA EĞİTİMİ VERİYOR
PYD''nin kontrolündeki bölgelere konuşlanan ABD özel kuvvetleri, buradaki PYD''li teröristlere kurdukları kamplarda, sabotaj, bomba yapımı gibi eğitimler veriyor. Suriye''de görevlendirilen ABD Özel Kuvvet askerleri, sabotaj ve bomba yapımı konusunda uzman askerlerden oluşmaktadır. CIA, Mossad, YPG militanlarına terör eğitimi ve patlayıcılar konusunda eğitim vermektedir.
ABD Özel Kuvvetleri, bomba ve sabotaj eğitimini ilk olarak Irak’ın kuzeyinde CIA peşmergelerine verdi. Pentagon, Alman, İsrail istihbarat görevlileri, PKK ve PYD’ye yıllardır şehir savaşı, patlayıcılar, pusu ve yol tuzak eğitimleri vermektedir. Menbiç ve Ebu Galgal''da oluşturulan kamplarda PKK/PYD''li teröristlere ABD''li subaylar eğitim veriyor. Bir albay ve 7 askeri uzman tarafından verilen dersler, ''taktik-strateji, füze, tank ve ateşli silahlar'' başlıklarından oluşuyor.
ABD ve Avrupa ülkelerinin PYD’ye verdiği ağır silahlar, hendek çatışmalarından 8 ay önce Türkiye’ye sokulmuştur. YPG’ye verilen ABD silahları, sınırdan geçirilerek, PKK’nın Türkiye’deki birimlerine verildi. Askerlerimizi, polislerimizi mayınlı tuzaklar kurarak şehit eden terör örgütü militanlarına Alman, İsrail, İngiliz ve CIA elemanları, Suriye’de ve Irak’ın kuzeyinde eğitim vermiştir.
Kamışlı, Haseke , Rakka, Menbiç, PKK ve PYD’ye destek veren yabancı istihbarat servisleriyle dolu. Örtülü operasyon kapasitesine sahip CIA ve ABD özel kuvvetleri Suriye ve komşu ülkelerde örtülü operasyon yürütüyor. CIA başta olmak üzere bazı Batılı ülkelerin istihbarat servisleri, PKK/PYD’ye eğitim veriyor, silahlandırıyor.
ABD, YPG/SDG MENSUBU TERÖRİSTLERİ EĞİTEREK “SURİYE KUZEY ORDUSU” KURMAYA ÇALIŞIYOR
PKK’yı eğitiyor ve ordu kurmaya çalışıyor. Pentagon yetkilileri 2018 başında PYD/PKK''nın paravanı SDG''den oluşan 30 bin kişiyi bulacak “Sınır Güvenlik Gücü” kuracaklarını açıklamıştı. Suriye’nin kuzeyinde PYD’ye ordu kurmaya çalışıyor. Pentagon-CIA, programlarıyla "sınır muhafızları" adı altında büyütülen yapıya terör örgütü "Kuzey Ordusu" adını veriyor. "Kuzey" ifadesinin, sözde ordunun gelecekte Esad rejimi ile müzakere edilecek muhtemel bir özerk yönetimde korunabilmesi için özellikle seçilmiştir.
ABD''nin örgüt içinde genişlettiği yeni gücün çekirdek unsurları uzun süredir ABD Özel Kuvvetleri ile çalışan ve ortak operasyonlar yürüten ekipler. CIA ve Pentagon, yeni oluşum için PYD/PKK''ya son teknoloji telsiz, dinleme istasyonu ve sinyal istihbarat ekipmanları transfer ediyor. Ekipmanların eğitimi yine ABD’li uzmanlar tarafından veriliyor.
"Kuzey Ordusu", terör örgütü için düzenli orduya geçiş yolunda atılan son adımı teşkil ediyor. Amerikalıların Doğu Halep ve Güney Haseki''de eğittiği "Kuzey Ordusu" gücü, ilk etapta örgütün işgal ettiği ancak rejim ile sınır hattında yer alan bölgelerde oluşmuştur.
Pentagon, CIA ve Kandil kadrolarının ortaklaşa eğittiği teröristler, rejim kontrolündeki toprakları kullanarak ülkenin doğusundan Türkiye sınırındaki yerlere sevk ediliyor. PYD hakimiyetindeki bölgelere ABD ve koalisyon güçleri, uçaklarla silah ve cephane indirmeye devam ediyor.
ABD, YPG''ye 40-50 bin kişilik bir orduyu donatacak silah-mühimmat desteği sağladı. ABD, “dostumuz, müttefikimiz” değildir. ABD, Türkiye’nin müttefiki değil, stratejik düşmanıdır
TERÖR YAPILANMASI PYD/ YPG ABD VE BATILI GÜÇLERİN TAŞERONUDUR
ABD’nin kara gücü olan PKK/PYD, Türkiye’yi bölgesel bir savaşa çekmeye çalışıyor. Bombalı araçla intihar eylemcileri yoluyla gerçekleştirilecek eylemlerin planlanması, hazırlığı bu bölgeden yapılıyor. . PKK, PYD vb. terör örgütleri küresel aktörlerden aldıkları cesaretle Türkiye’ye saldırmaktalar.
YPG, PKK’nın, Esad’ın aparatıdır. PYD, Kandil’e bağlıdır. PYD/YPG “Biz KCK’ya bağlıyız. Biz PKK’lıyız. Programımız, tüzüğümüz, KCK tarafından hazırlanmıştır. Önderimiz Öcalan’dır.” diyerek İmralı ve Kandil’e bağlı olduklarını ifade etmektedirler.
PYD=PKK’dır. PKK’dan ayrı bir yapı değildir. ABD, AB uşağı terör örgütü PYD ile yapılan görüşmelerin Türkiye’ye nasıl zarar verdiği ortadadır. PKK ve PYD, ABD’nin, NATO’nun, terör rejimi İsrail’in Orta Doğu’daki piyonudur. HDP-PYD ilişkisi açıktır. PYD terör örgütüne sahip çıkmışlar, PKK yandaşı HDP’liler birçok yerde, “Sırtımızı YPG''ye, YPJ''ye, PYD''ye dayadık,” demişlerdir.
HENDEK VE BARİKATLAR KANDİL’DEN PLANLANDI
2014 yılının 6-9 Ekim günlerinde yaşanan Kobani provokasyonlarını, yaşanan olayları terör örgütü, fırsata çevirdi. Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan hem sığınmacılar hem teröristler rahatlıkla giriş-çıkış yaptı. Binlerce araç girdi. Ne bir arama ne bir kayıt…
PKK çevrelerinde 2004-2011 arası “taş atan çocuklar” diye lanse edilen militanlar, bu sefer, PKK kamplarında (Kandil ve Kobani’de) silahlı eğitim gördükten sonra kurdukları hendeklerde güvenlik güçlerimize silah sıktılar. ABD Özel Kuvvetleri, tarafından eğitilen ve Suriye iç savaşında yer alan PKK’lılar, rahatça topraklarımıza girip her türlü eylemleri yapıyorlar. Terör örgütü PKK, Irak’ta kısmen ve Suriye’de hemen tamamen mobil, mobil araçlarının büyük yüzdesi ağır silahlıdır.
Topraklarımıza sokulan EYP’ler, Kobani’de hazırlanmıştır. PKK/PYD’nin kullandığı EYP’ler, Suriye’nin kuzeyinde ABD ve koalisyon güçlerinin koruması altındaki PYD bölgelerinde üretilmiştir.
2014 sonlarından itibaren PKK/PYD, 2000 civarında militanını Kürt-Türk çatışması çıkarıp ülkemizi iç savaşa sürüklemek için sınırlarımızdan içeriye sokmuş ve Hendek terörünü çıkartmıştır. 22 Temmuz 2015 tarihinde Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde PKK terör örgütü tarafından iki polisimiz, evlerinde enselerinden vurularak şehit edilmiş, ardından öz yönetim ilanı, hendekler, barikatlar karşımıza çıkmıştı.
Suriye’nin kuzeyinde ABD/NATO desteğiyle ilan ettikleri kantoncukları ülkemizde de kurmaya heveslendiler. Terör örgütü PKK, Abdullah Öcalan tarafından çizilen ‘öz yönetim'' modelini fiili olarak uygulamaya çalışıyordu. ABD, İsrail ve Batı taşeronu terör örgütü 4 il ve 8 ilçede tek taraflı ‘öz yönetim (özerklik) ilan ettim’ diyor.
12 Ağustos 2015 tarihinde terör yapılanması KCK, yandaşlarına ‘Öz yönetim ilan edin’ talimatı vermiştir. Kızıl Stalinist terör örgütü KCK, kent ayaklanmaları gerçekleştirip Türkiye içinde Kobaniler oluşturmayı planlamaktaydı . HDP/PKK, özerklik ilan etme, kanton kurma peşindeydi.
1181 VATAN EVLADI, PKK TARAFINDAN ŞEHİT EDİLMİŞTİR
7 Haziran 2015 seçimlerinden 1 ay sonra HDP’nin özerklik ilanlarıyla destek verdiği terörde, Bir çok ilçe merkezinde hendekler kazıldı, barikatlar örüldü. PKK, hendek stratejisini açılım sürecinde planladı. 2012 yılından itibaren belli şehir ve ilçelerde kazılacak hendekler planlandı. Yerleri ta o zaman tespit edildi. Yapılan çizimler ve krokiler Kandil ve Kobani’deki şefler tarafından onaylandıktan sonra uygulanmak üzere sahneye konuldu.
Terör örgütü PKK/KCK, tonlarca bomba patlattı, NATO silahlarıyla, ağır silahlarla, (BKC-Biksi) roketatarlarla, doçkalarla güvenlik güçlerine saldırdılar. Suriye’de PYD’ye verilen silahlar, Türkiye’de sivil halka ya da polise, askere karşı kullanılmıştır. ABD’lilerin Kobani’de eğittiği teröristler, Suriye’de PYD, Türkiye’de ise PKK, YDG-H olarak terör estirmişlerdir.
Suriye''nin kuzeyindeki kentlerde çatışmış profesyonel teröristler, yerel unsurlardan oluşturulmuş olan YDG-H gruplarının başına geçirilmiştir. Kandil ve Kobani''den kent merkezlerine sızdırılan terörist gruplar çatışmaları yönetmişlerdir. Meskun mahal savaşında deneyimli olanlar ve özellikle de keskin nişancılar, Kobani’den sonra PKK’nın belirlediği strateji çerçevesinde Türkiye’ye geçmişlerdir
Kobani’den ve Kandil’den gelen PKK’lılar, ‘keskin nişancı’ olarak kullanılmıştır. Suikast silahı kanas ve Rus yapımı, uzun namlulu, suikast silahlarını çok rahat kullanan örgüt mensupları, bölgeyi kan gölüne çevirmiştir. PKK/KCK, bölgede hakimiyetin kendisinde olduğunu göstermeyi amaçlıyordu.
“Öz savunma” adı altında silahlı milis grupları il, ilçe, semt ve mahallelerde güvenlik güçleri ile çatışıyordu. Doğu ve güneydoğudaki birçok il ve ilçe harabeye dönmüştü. Terör örgütü PKK, çatışmaları şehir merkezlerine taşıdı. Kazılan hendekler ve kurulan barikatlar nedeniyle bölge kan gölüne dönmüştür.
Güvenlik güçlerimiz ile terör örgütü PKK militanları arasındaki çatışmalar, 2015/2016 kış aylarında iyice tırmanmıştı. Bu dönemde çatışmalar, PKK’nın gençlik yapılanmasının barikat ve hendekler vasıtasıyla hâkimiyet kurmaya çabaladığı bazı kentsel ilçelere sıçradı. PKK’nın dağ kadroları, şehirlere ve ilçelere inerek, eylemlere yön vermişlerdir. Kobani’de eğitim gören YDG-H militanları, hendek savaşlarını başlattılar. Şehir içi savaşlarını Amerikalılardan ve Almanlardan öğrendiler. PKK bölgede yandaşlarına binlerce silah dağıttı. PKK’lı hendekçiler, Kobani’den geldiler.
20 Temmuz 2015’te başlayan terör eylemlerinde 779 asker, 296 polis 106 korucu, güvenlik görevlisi şehit edildi. Terör saldırılarında 4 binin üzerinde güvenlik görevlisi ve 2 binden fazla vatandaş yaralandı. El yapımı patlayıcı (EYP) saldırıları sonucu 515 vatan evladı, şehit düşmüştür. Kentsel yerleşim alanlarındaki PKK’lı keskin nişancıların ateş açması sonucu 46, roket güdümlü el bombası veya roketatar sonucu 88 vatan evladı şehit düşmüştür.
KANDİL VE SİNCAR ARASINDAKİ LOJİSTİK DESTEĞİN KESİLMESİ İÇİN “GARA” ÇOK ÖNEMLİDİR
Türk Silahlı Kuvvetleri, Gara bölgesinde PKK terör örgütüne karşı 10 Şubat 2021 günü, Pençe Kartal Harekatı operasyonu başlattı. Şerefli, kahraman silahlı kuvvetlerimiz, askerlerimiz, canlarını hiçe sayarak çok zor şartlarda tarihi ve zor bir operasyona girişmişlerdir. Dünyanın hiçbir ordusu bu zor coğrafyada böyle bir operasyona yapamaz ve girişmez. Genelkurmay’a bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görev yapan askerlerimiz bu operasyonun kolay olmadığını çok zor olduğunu bilmelerine rağmen operasyon emrinin verilmesi üzerine Gara’da bir mağarada tutulan 13 kişiyi kurtarmak için ellerinden geleni yapmışlar ancak terör örgütü operasyonu hemen haber alınca insanlarımızı şehit etmiştir.
Özel Kuvvetler’e mensup 2 yüzbaşı, bir astsubay kahraman askerimiz, çok zor ve riskli olan mağaraya inmek isterken PKK militanları tarafından açılan ateş sonucu şehit düşmüşler. Özel Kuvvetler’e mensup askerlerimiz mağaralara girdiklerinde 13 vatan evladının cansız bedenlerini bulmuşlardır.
Gara, PKK için Kandil’den Sincar’a geçiş yoludur. Türkiye sınırına yakın ancak Türk askeri üslerinin olmadığı bir bölge. Gara bölgesi, TSK''nın Irak''ın kuzeyinde yıllardır yoğun olarak operasyon yürüttüğü bölgenin onlarca kilometre batısında, Suriye sınırına ve Musul''a daha yakın bölgede yer alıyor. Aynı zamanda Hakkâri’ye bağlı Çukurca ilçesinden 35 kilometre güneyde. Gara bölgesi hem PKK için koridor görevi görüyor hem de Türkiye''nin Sincar ve Musul''a açılan kapısı niteliğinde. Suriye’deki YPG bölgesiyle Irak''taki kampların arasındaki dağlık arazi olduğu için PKK''ya kolay geçiş sağlıyor.
Gara bölgesi Türkiye sınırından yaklaşık 40 kilometre uzaklıktadır. Oldukça engebeli bir araziye sahiptir. Gara Dağı, Kandil Dağı’na uzak olmasına rağmen arazinin dağlık olması açısından Kandil Dağı kadar bir öneme sahiptir. Kandil-Sincar arasındaki lojistik hatların kesilmesi için Gara önemli. Örgütün Gara’da terzihanesi, hastanesi hatta telsiz (muhabere) merkezi, sözde yönetim merkezi, hastane, sözde eyalet komutanlığı gibi tesisleri bulunuyor.
IRAK’IN VE SURİYE’NİN KUZEYİNDE BARINAN TERÖR ÖRGÜTLERİNE YÖNELİK OPERASYONLAR DEVAM ETMELİDİR
“Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı”, “Barış Pınarı” harekatlarında olduğu gibi İdlib''de de önceliğimiz Türkiye’nin milli güvenliğidir. Kahraman ordumuz güvenlik güçlerimiz, milli güvenliğimizi tehdit eden PKK terör örgütüne karşı da Irak’ın kuzeyinde operasyonlar yapmaya da haklı olarak devam etmektedir
. Pençe operasyonları, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyinde PKK''ya karşı başlattığı sınır ötesi harekat olan Kararlılık Harekatı''nın devamı olan operasyonlardır.
Pençe Operasyonu, Pençe-2 Operasyonu, Pençe-3 Operasyonu ve Pençe-Kaplan Operasyonu olarak dört aşamada devam etmiştir. Ardından Pençe-Yıldırım, Pençe-Şimşek operasyonları yapılmıştır. Yine devam eden son “Pençe Kilit Operasyonu”, bunların devamıdır. Pençe-Kilit Operasyonu, 18 Nisan 2022 gecesi Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerindeki terörist hedeflerine yönelik olarak başladı ve devam ediyor.
“Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı”, “Barış Pınarı” harekâtlarında olduğu gibi önceliğimiz Türkiye’nin milli güvenliğidir. Türkiye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla temin ettiği güvenli ceplerden geriye doğru asla dönmemelidir.
Atlantik’in ötesinden gelen ABD, Suriye’yi Doğu Akdeniz’e açılan kapı olarak gören Rusya ve Esad rejimimin destekçisi İran ve İran kontrolündeki Bağdat rejimi, Türk ordusunun haklı olarak uluslararası hukuka uygun olarak yaptığı tek emeli milli güvenliğimizi tehdit eden terör örgütlerini etkisiz hale getirmesinden rahatsız olup bu operasyonları engellemeye çalışıyorlar.
TSK VE MİT TERÖR ÖRGÜTLERİNE YÖNELİK HER TÜRLÜ PAKETLEME VE İMHA OPERASYONLARINA DEVAM ETMELİDİR
MİT – TSK işbirliği ile son 3 yıldır PKK vb. terör yapılarına yönelik operasyonlar çok iyi gidiyor. Devam Etmeli. Çok sayıda PKK militanı hem Irak’ın kuzeyinde hem Suriye’nin kuzeyinden etkisiz hale getirildi.
PKK şefleri militanları artık kolay kolay hareket edemiyorlar, rahat rahat gezemiyorlar Kandil’den çıkmamaya çalışıyorlar dağlardaki inlerinden kafalarını bile çıkarmaya korkar hale geldiler Devletimizin iki kurumunun MİT ve TSK’nın başarılı operasyonları milletimizi çok mutlu etmektedir Şimdi sıra Kandil, Suriye ve Avrupa’daki örgüt şeflerini paketleyip etkisiz hale getirmektir
PKK/KCK şefleri Cemil Bayık, Murat Karayılan, Sabri Ok, Mustafa Karasu, Duran Kalkan, Ali Haydar Kaytan, Rıza Altun, Adem Uzun, Fehman Hüseyin, Süleyman Şahin, KCK’nın kadın lideri Bese Hozat kod adlı, Kripto Ermeni, Hülya Oran kod adı Sozdar Avesta olan Yezidi Nuriye Kespir, Elif Pazarcık, Avrupa sorumluları Zübeyir Aydar, Remzi Kartal PYD lideri Salih Müslim, PYD’nin önde gelen isimleri Asya Abdullah, Sinem Muhammed, Nesrin Abdullah Beşira Derviş, Çınar Salih, Ebdo Cilo, Mazlum Abdi, YPG ve YPJ vb. KCK çatısı altında toplanan yapıların önde gelenleri de mutlaka özel operasyonlarla yakalanmalı, gereği yapılmalı etkisiz hale getirilmelidirler.
Türk milleti, devletinin yanındadır. Kahraman ordumuzun Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde yaptığı operasyonların devam etmeli ve terör örgütlerinin kökleri kazınana kadar sürmelidir. Peygamber Ocağı, ordumuzun kahraman mensupları, tarihi boyunca vatanı, bayrağı, devleti ve istikbali uğruna canını feda etmiştir. Peygamber Ocağı, kahraman Türk ordumuzun, tüm cephelerde muzaffer olması için duacıyız. Allah düşmana korku, dosta güvence olan asil milletimizi korusun, muzaffer kılsın.