Hakkı Öznur: Mafyacılarla, soysuzlarla, kol kola girmedik, resim çektirmedik

Hakkı Öznur: Mafyacılarla, soysuzlarla, kol kola girmedik, resim çektirmedik

“21. Yüzyılda Bir Alperen Şehit Muhsin Yazıcıoğlu” Programı Beykoz Yücel Çelikbilek Kültür Merkezi’nde binlerce vatandaşın katılımıyla yapıldı. Programa birçok siyasi katılırken, araştırmacı-yazar, Hakkı Öznur Muhsin Yazıcıoğlu'nu anlatırken gözyaşlarını tutamadı.

Beykoz Alperenler Derneği tarafından düzenlenen, “21. Yüzyılda Bir Alperen Şehit Muhsin Yazıcıoğlu” Programı Beykoz Yücel Çelikbilek Kültür Merkezi’nde binlerce vatandaşın katılımıyla yapıldı. Hava şartlarımın çok ciddi olumsuzluğuna rağmen , salonun içi de dışı da doluydu. Programa Aileler büyük ilgi göstermişti. Anlamlı programa, Şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşı, Ülkücü Hareketin önde gelen isimlerinden, Araştırmacı Yazar Hakkı Öznur, Muhsin Yazıcıoğlu’nun oğlu Furkan Yazıcıoğlu, İyi Parti, CHP, Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi, Milli Yol Partisi, Zafer Partisi, ,Anahtar Parti ilçe başkanları, İstanbul BBP de siyaset yapmış çok sayıda BBP’li İstanbul Alperen Ocaklarında başkanlık yapmış Melih Perçin, Mustafa Kayatuzu, İstanbul Türk Ocakları, Beykoz Türk Ocakları yöneticileri, Yusufiyeliler Dernek Başkanı, yazar Recep Küçükişsiz ve çok sayıda Yusufiyeli ,Ülkücü, gazeteci, yazar Ramazan Akgün, STK temsilcileri ve Alperen Ocaklarına mensup yüzlerce genç katıldı.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun evladı, Furkan Yazıcıoğlu’na salonda ilgi çok büyüktü. Herkes Yazıcıoğlu ile resim çektirdi. Şehit Yazıcıoğlu’nun oğlunu gören vatandaşlar çok duygulandılar, gözyaşlarını tutamadılar. Program saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Ardından Kur’an-ı Kerim okundu, dualar edildi..

Programda önce Beykoz Alperenler Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği’ Başkanı Kamil Bülbül, bir konuşma yaptı. Daha sonra kürsüye camianın önde gelen ismi, Alperenlerin ağabeyi, Ülkücü Hareketin tarihini yazan, araştırmacı-yazar, Hakkı Öznur geldi. Öznur, güçlü hitabetiyle yaptığı anlamlı , duygusal konuşmasıyla salonu derinden etkiledi. Muhsin Başkan’ı anlatırken salonda birçok insan gözyaşlarını tutamadı..

Öznur konuşmasında, dava adamı, milletin adamı, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun 40 yıllık siyasi yaşamını anlattı. Öznur’un 2 saat süren konuşmasında salonda duygusal anlar yaşandı. Hakkı Öznur konuşmasında, “Ömrünü, aziz Türk milletine, Nizam-ı Âlem ülküsüne vakfetmiş, milletin davasına adanmış bir ömür ile milletin adamı, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu ile beraber olduk. İyi ki onun gibi yiğit bir liderle, yol ve dava arkadaşı olmuşuz. Ne mutlu bizlere…” dedi.

Öznur, konuşmasında 28 Şubat sürecini, Refah-Yol hükümetine yönelik iç ve dış baskıları, Genelkurmay’ın siyasete açıktan müdahalesini, ordu içindeki BAAS’cı zihniyeti, militarist yapıları, askeri vesayetin emrindeki, BEŞ’li çeteyi, kartel medyasını, halksız demokrasiyi savunan milli irade ve demokrasi düşmanı, sahte demokratları, “postallı” demokratları, “garnizon” demokratlarını anlattı.

Konuşmasında şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun tarihi rolüne ve önemine dikkat çekmiş; ilkeli ve dik duruşuyla tarih yazdığını, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkarak, Türkiye’yi BAAS’cı darbeden kurtardığını anlatmıştır.

whatsapp-image-2025-02-24-at-17-35-10.jpeg

Hakkı Öznur’un konuşmasının tam metni:

“KAHT-I RİCAL” YAŞANIYOR .MUHSİN YAZICIOĞLUNUN YOKLUĞU DERİNDEN HİSSEDİLİYOR

Türk siyasi ve demokrasi tarihine ilkeli ve dik duruşuyla, yiğit tavrıyla, damga vuran, milletin adamı şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun yokluğu, derinden hissediliyor. Şehadetinden bugüne 15 yıl, 10 ay, 28 gün geçti. Acımız, hala dipdiri. Hüznümüz, devam ediyor. Türkiye, yiğit dava adamını, Muhsin Yazıcıoğlu’nu arıyor.

Ömrünün her aşamasında ihlas ve istikamet üzerinde olan, cennet mekân Muhsin Başkan, kadirşinas Türk milletinin gönlünde taht kurdu. Manevi rütbeler aldı. Aziz Türk milleti, şehit Muhsin Başkan’ı zahiren Tacettin Dergahı’na, manen kendi yüreğine gömdü.

Bugünün en önemli sorunu: Kaht-ı rical. Eskilerin "kaht-ı ricâl" yani “devlet adamı kıtlığı” dedikleri bir süreç yaşanıyor ülkemizde. Onun yokluğu hem devlet nezdinde hem millet nezdinde derinden hissediliyor. Toplumun bütün kesimleri onu özlemle arıyor. Birleştirici, bütünleştirici, yol gösteren, sağduyulu, itidalli tavrıyla hep örnek olmuştur.

Muhsin Başkan, klasik bir politikacı değildi. Onda İslam ahlakı vardı. Ahlaklı, faziletli, dürüst, haysiyetli bir liderdi. Asla çıkarların adamı olmadı, daima fikirlerin adamı oldu. Öylesine vakar sahibi, feraset sahibi bir insandı ki; “zulüm Azrail olsa da ben hep Hakk’ı tutacağım” düsturuyla hareket ederdi. Muhsin Başkan, ötekileştirmezdi. Birleştirici, bütünleştirici ve kuşatıcıydı. Toplumu ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı siyasetleri her zaman tehlikeli bulmuş ve uyarıcı olmuştur.

whatsapp-image-2025-02-24-at-17-35-10-1.jpeg

Muhsin Başkan’ın “gizli” ajandası yoktur. Açık, şeffaf ve milletiyle dava arkadaşlarıyla iç içe bir bütün olan milli bir liderdi. Muhsin Yazıcıoğlu deyince dava adamlığı, davaya adanmışlık, fazilet fedakârlık, vefa, kadirşinaslık, hasbilik, beklentisizlik akla gelir.

Biz Allah yolunda, Kur’an yolunda, millet yolunda şehit düşen Muhsin Başkan’la beraber olduk. İyi ki onun gibi yiğit bir liderle, adam gibi adamla yol ve dava arkadaşı olmuşuz. Ne mutlu bizlere…

Mafyacılarla, soysuzlarla, ilkesizlerle, kol kola girmedik onlarla resim çektirmedik. Koluna girdiğimiz, kol kola yürüdüğümüz Başbuğumuz Alparslan Türkeş’tir. Omuz omuza, yan yana yürüdüğümüz, şehadetine kadar beraber olduğumuz, asla terketmediğimiz, yalnız bırakmadığımız ,çok sevdiğimiz, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’dur.

Muhsin Başkan Türkiye’nin milli direnç merkeziydi, Meclis’in sigortasıydı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun cenaze töreni; kalabalığı, kuşatıcılığı, mesajları ve toplumun her kesimini kucaklaması ve her kesime mesaj vermesi açısından çok önemlidir.

Devleti kuran ilk Meclis’ten bu yana ilk kez Millet Meclisi’nde tekbirler duyuldu. Kocatepe Camisi’nden Tacettin Dergâhı’na uzanan yolları, sokakları, caddeleri dolduran milyonlar, onun için gözyaşı döktü ve hüsn-ü şahadet etti. Cumhuriyet tarihi boyunca ölümüyle milyonları ağlatan, hüzne boğan ve ardından dualar, hatimler gönderilen kaç siyaset ve devlet adamı var!

Muhsin Yazıcıoğlu, her zaman adaletten, demokrasiden ve milletten yanaydı. Muhsin Yazıcıoğlu, devletin kilit noktalarında görev yapmadı. Ne cumhurbaşkanı oldu ne başbakanlık yaptı ne bakanlık… Ne iktidara geldi ne de hükümete ortak oldu. Hep milletin ve devletin bekasını savundu. Hep “Türk devleti ve milleti yaşasın” dedi. Ama buna rağmen hep darbeler yedi, zulümler gördü. Devlet ona bir gün lazım oldu, o gün de devlet Keş Dağları’nda yanında yoktu.

whatsapp-image-2025-02-24-at-17-35-09-1.jpeg

ALDANMADI, ALDATMADI, DİK DURDU, DÜZ YAŞADI

Muhsin Yazıcıoğlu’nun siyasi çizgisinde kırıklık yoktur. Ahlaklı, faziletli, dürüst, haysiyetli bir liderdi. Asla çıkarların adamı olmadı, daima fikirlerin adamı oldu. O, siyasi parti başkanının ötesinde tarihi bir kişilikti. Politikanın kayıkçı kavgasını andıran bir üslupla yürütüldüğü bir zeminde, inancın ve fikrin doğrularını söyleyerek, Türk siyasetinin hesap yapmayan tek lideriydi.

Günümüzün bazı siyasi liderleri gibi makyavelist değildi, oportünist değildi, iki yüzlü değildi. ‘Aldanmadı’, ‘aldatmadı’, milletimizden özür dileyecek yanlışlar yapmadı. Ne ‘aldandı’ ne ‘aldattı’. Hep doğru, ilkeli, tutarlı siyaset izledi. Hiçbir çıkar ve menfaat duygusu olmadan millet aşkı ile yola çıkan Muhsin Yazıcıoğlu, politikanın fırıldaklarından olmadı, iki yüzlü davranmadı. İhtirasları yoktu…

Kendisi için bir gün yaşamadı. Ömrünü, hayatını, verdiği yüce davasına adadı. Her türlü istibdada karşıydı, İstiklal aşığıydı. Çile adamıydı. Davasının çilesini çekti hep. Nefsine esir düşmedi, kimseye iftira atmadı, kin tutmadı, Hep dik durdu, düz yaşadı, hayat çizgisinde kırıklık yok, çizgisini bozmadı, istikametini değiştirmedi. İnandığı değerlere hep bağlı kaldı.

Parti vesayetine ,yargı vesayetine karşıydı. Otokrat siyasete ,otokrat liderlere karşıydı. Tek adam, tek parti rejimine karşıydı. Siyasi yaşamında daima bürokratik oligarşi ile vesayetçi çevrelerle ,zihniyetlerle, mücadele etti. .

Muhsin Yazıcıoğlu’nun siyaset çizgisi, ayrıştırıcı değil birleştirici, ötekileştirici değil bütünleştiriciydi. Muhsin Yazıcıoğlu, her daim adaletten, demokrasiden, milletten yana olmuştur

İstikameti-kıblesi dosdoğru bir dava adamıdır. O, istikamet ve vakar sahibiydi. O, makam ve mevkileri değil, sonsuzluğu düşünen bir liderdi. Milletinin istiklali ve istikbali için birçok zorluğa göğüs gerdi. İstibdada karşı istiklale aşık olan Muhsin Yazıcıoğlu, sağlam karakterli, yüksek ahlaklı ve dik duruşlu bir dava adamıydı. İstikamet ve vakar sahibiydi.

Milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu, siyaset üreten bütün kesimlerle monoloğu değil diyalogu tercih eden, konuşmalarında vatandaşları kucaklayıcı bir dil kullanan ve bir siyasetçide olması gereken bütün güzel vasıfları üzerinde toplamış, bir rol-model siyasetçi, yüksek bir şahsiyet, özüne ve sözüne kayıtsız itimat ve itibar edilen tertemiz bir devlet adamıydı.

Muhsin Başkan, Türkiye’nin milli direnç merkeziydi, Meclis’in sigortasıydı. Anadolu’nun bağrından çıkan bu yiğit liderin, bu büyük siyaset ve millet adamının kahramanca, idealist mücadelesi, her zaman toplum da büyük saygı uyandırdı. Milyonlarca insan ona sevgi ve hürmet besledi. Onun dik duruşuna davasına olan bağlılığına hep hayran oldu.

ALLAH MUHSİNLERLE BERABERDİR

Bütün ömrünü, bütün varlığını Kur'an'a bağlayan bir adamdı. Davasını Kur’an’la anlatan, ülküsünü iliklerine kadar yaşayan Muhsin Yazıcıoğlu, kamil bir Müslüman, feraset sahibi bir liderdi.

Muhsin Yazıcıoğlu deyince Kur’an’a adanmış bir ömür ve Allah ve peygamber sevdası ile dolu bir yürek karşımıza çıkıyor.

Yüce kitabımız Kur’an diyor ki, “Allah, Muhsinlerle beraberdir.”

Kur’an ayetlerinde ‘Muhsin’ ifadesi birçok yerde geçmektedir.

Kur’an’ın açıkladığı 99 güzel isminden biri de Muhsin olan Cenab-ı Allah, güzeli ve güzellik sergileyenleri sever. O, gerçekten Muhsinlerdendi. Muhsin Başkan, güzel bir insandı.

Biz Allah yolunda, Kur’an yolunda, millet yolunda şehit düşen Muhsin Başkan’la beraber olduk. İyi ki onun gibi yiğit bir liderle, adam gibi adamla yol ve dava arkadaşı olmuşuz. Ne mutlu bizlere…

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu deyince dava adamlığı, davaya adanmışlık, fazilet, fedakârlık, vefa, kadirşinaslık, hasbilik, beklentisizlik akla gelir. Kendisi için bir gün yaşamadı. Ömrünü, hayatını, verdiği yüce davasına adadı. Her türlü istibdada karşıydı. İstiklal aşığıydı. Çile adamıydı. Davasının çilesini çekti hep.

Hep dik durdu, düz yaşadı, çizgisini bozmadı, istikametini değiştirmedi. İnandığı değerlere hep bağlı kaldı. Kendisi için bir gün yaşamadı. Ömrünü, hayatını verdiği yüce davasına adadı.

40 yıllık siyasi yaşamında her zaman milli iradenin ve demokrasinin yanında yer aldı. Erenler der ki: “Kıblesi net olanın istikameti de nettir”. İstikameti –kıblesi doğruydu. Sistemin adamı değil, davasının adamıydı. Küresel ve derin odakların değil, büyük Türk milletinin temsilcisiydi.

Siyaset üslubunda seviye, nezaket, naiflik, hoşgörü, diyalog, kuşatıcılık vardı. Bugün ülkeyi yönetenlerin üslubunda ise tam tersi var.

12 EYLÜL DARBESİNİ ÖNCEDEN GÖRDÜ. UFKU GENİŞ BİR LİDERDİ

Demokrasi dışı arayışlarda bulunan ve 1978 Temmuz’undan itibaren “ihtilal şartlarını olgunlaştırmak” isteyen, gladyo ile iç içe çalışan askeri vesayetçi kesimlerin, darbe hazırlıkları yaptığı süreci, ülküdaşlarıyla değerlendiriyor, yaklaşan bir darbeye karşı ne yapacaklarını, darbenin rengini ve böyle bir darbede Türkiye’nin nasıl bir durumla karşılaşabileceğinin durumunu kendi aralarında tartışıyorlardı.

Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye ve dünya meselelerini çok iyi analiz ediyordu. Türkiye’nin askeri bir darbeye hızla sürüklendiğini, askerlerin Genelkurmay Karargâhı’nda darbe hazırlıkları yaptığını, olacak bir darbenin, Amerikancı, NATO’cu bir darbe olacağını ve demokrasinin büyük yara alacağını, ülkenin karanlık bir döneme gireceğini önceden tespit etmişti. Yönelişleri sezen bir başkandı.

Muhsin Yazıcıoğlu, ufku geniş bir liderdi. “Darbe geliyor” öngörüsünde ve tespitlerinde haklı çıkmıştı. CIA’nın “Bizim Çocuklar” dediği, Amerikancı, NATO’cu Generaller 12 Eylül darbesini yapmışlar, yönetime el koymuşlar ve ülke karanlığa sürüklenmiş, demokrasi bir kez daha rafa kaldırılmıştı.

MUHSİN YAZICIOĞLU BİR İHBAR NETİCESİNDE KURULAN BİR PUSUDA YAKALANMIŞTIR

12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından; hareketin lideri Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alınmıştır. Binlercesi, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklanmıştır.

Muhsin Başkan, darbenin olduğu tarihte Sivas’ta bulunmaktaydı. Darbeyi öğrenir öğrenmez Ankara’ya geldi. 12 Eylül fırtınası devam ediyordu. İrtibat kopmuştu. Yazıcıoğlu, zor koşullarda ülküdaşlarına yardım etmeye çalışıyordu. İşi zordu. Bütün bu zorluklara rağmen teşkilatın dışarıda kalan kadrolarını toparlamaya, yeniden bir teşkilat yapısı kurmaya büyük çaba sarf ediyordu.

İstanbul dönüşü Başbuğ’umuz Türkeş, aralık ayında bazı aracılar vasıtasıyla Yazıcıoğlu’na haber göndererek “Yazıcıoğlu yurt dışına çıksın” diyordu. Türkeş Yazıcıoğlu’na bu teklifi “12 Eylülcüler yakalar, işkence yaparlar. Büyük eziyet görür” diye yapmıştı. Yazıcıoğlu ise Türkeş’in bu isteğine şöyle cevap veriyordu: “Arkadaşlarımız idam edilirken, işkenceden geçirilirken zindanlardayken benim yurt dışına çıkmam doğru değil. Arkadaşlarımı yalnız bırakamam. Önemli olan benim şahsımın dışarı çıkması değil, hareketin toplanması dağınıklığın giderilmesidir.”

MUHSİN YAZICIOĞLU, C-5 ADLI İŞKENCE MERKEZİNDE İŞKENCELERDEN GEÇİRİLDİ!

12 Eylül askeri müdahalesiyle, MHP ve Ülkücü kuruluşların lider kadroları başta olmak üzere on binlerce Ülkücü tutuklanmıştır. Ülkücülerin işkence gördüğü merkezlerden biri İstanbul Harbiye'deydi. Adana bölgesinin işkence merkezi Polis Okulu'ydu. Kayseri'de Zincidere adı verilen bir işkence merkezi vardı. Malatya, Bursa, Eskişehir, Sivas, Erzurum, Konya vb. yerlerde Emniyet Müdürlüğü'nün içinde özel işkence merkezleri vardı. Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de, Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler, intihar süsü verdiler.

12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü gençlik hareketinin lideri olan Muhsin Yazıcıoğlu, Ankara Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde 1 ay boyunca işkencelerden geçirildi. Muhsin Başkan’ın, adına “C-5” denilen işkencehanede gördüğü işkence, 13 Şubat 1981 tarihli “ilk muayene” kaydında, ‘dirseklerinde yara, parmaklarında yanık izleri ve idrarında kan tespit edildi’ bilgisiyle yer alıyordu.

Muhsin Yazıcıoğlu, C-5 adlı işkence merkezinde de devam ettirmiş, ser verip, sır vermemiş, işkencecilere direnmiş, teslim olmamıştır. Her türlü zulme ve baskıya rağmen merkezinde işkencecilere karşı dik durmuş, Ülkücü duruşunu bozmamış, onlara asla boyun eğmemişti.

İşkenceli sorgulara konseyden talimat alan Solcu savcı ve hakimler de katılıyordu. Hava Hakim Albay Nurettin Soyer ve onun gibi Ülkücü hareket düşmanı savcıların nezaretinde Ülkücülere işkenceler yapılıyor, işlemedikleri suçlar işkence ile üzerlerine yıkılmaya çalışılıyordu. Birçok Ülkücü, idam sehpalarında ve işkencehanelerde şehit düştü.

Türkiye’nin dört bir yanından Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne C-5 adlı özel işkence merkezine getirilen Ülkücülere, Başbuğ Türkeş ve Muhsin Başkan başta olmak üzere Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinin aleyhine ifade vermeleri için büyük baskı ve işkenceler yaptılar.

İdam edilen Mustafa Pehlivanoğlu, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan gibi ülküdaşlarımızı hücrelerinden çıkartıp tekrar işkenceli sorgulara almışlar ve “Türkeş’i ve Yazıcıoğlu’nu suçlayın, idamınızı engelleriz” gibi alçakça tekliflerde bulunmuşlardır. Hava Hakim Albay Nurettin Soyer’in içinde bulunduğu çetede cezaevi komutanı Raci Tetik de vardı. İdama gidenleri hücrelerinden çıkartıp dövdüler, insanlık dışı eziyetlerde bulundular.

Türk mahkemelerinde, Türk milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı. 12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasının iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay Karargâhı’nda, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı. 29 Nisan 1981’de MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası açıldı. Davanın savcısı Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer idi.

29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan davada Milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş ve Ülkücü gençlik lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun içinde bulunduğu 220 Ülkücünün idamı istenmiştir.

MAMAK’TAN MECLİS’E

Muhsin Başkan, mahkemelerde yaptığı tarihi savunma ile 12 Eylülcülerin karanlık yüzünü ortaya çıkarmış, maskelerini düşürmüştür. 12 Eylül mahkemelerinin hukuksuzluğunu ortaya koymuştur. Onun varlığı, duruşu, yiğit tavrı zindanlardaki Ülkücülere büyük güven veriyor, onların moralini yükseltiyordu. Mamak Cezaevi’nde yattığı sürece dik duruşu, örnek tavrıyla dışarı da olduğu gibi içerde de örnek bir gençlik lideriydi. Bu yüzden o, bütün Ülkücülerin hep yürekten sevdiği, inandığı, itimat ettiği, yiğit “Muhsin Başkan”larıydı.

Yazıcıoğlu bir konuşmasında “Ne kaderime küstüm ne devletime küstüm! Çünkü inanmak iman etmek varsa bir şeye, bedel neyse katlanıp; Ya Rabbi kahrın da hoş lütfun da dedik” demişti. Davasına, inanmış bir iman ve ahlak adamı söyler bu sözleri.

Muhsin Yazıcıoğlu hiçbir zaman 12 Eylülcülere, zalimlere boyun eğmemiş, tahliye talebinde bile bulunmamış, Ülkücü camianın bütün acısını ve ızdırabını omuzlamaya çalışmıştı. Yazıcıoğlu, “Ben tahliye edilirsem arkadaşlar kendilerini yalnız hissederler. Bu zindandan en son çıkacak ben olmalıyım.” diyordu. 12 Eylül zulmünün bütün dehşetiyle sürdüğü Mamak Cezaevi’nde bir gençlik lideri nasıl davranması gerekiyorsa öyle davrandı. Dava arkadaşları için ümit ve moral kaynağı oldu hep…

8 Nisan 1987 yılında cezaevinden çıktıktan sonra dava arkadaşlarıyla aktif siyasi hayata girdi. 20 Ekim 1991 genel seçimlerinde Sivas’tan milletvekili seçildi. 9 Ocak 1993’te Büyük Birlik Partisi’ni kurdu. Şehadetine kadar BBP’nin genel başkanlığını yaptı.

HELİKOPTER DÜŞMEDİ, DÜŞÜRÜLDÜ

Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu ve dava arkadaşlarımızın şehadetlerinin üzerinden 15 yıl, 10 ay, 28 gün geçti.. Mahkemede görülen davaları, hırsızlık davasına soktular. Suikast davasını, hırsızlık davasına soktular. Nitelikli hırsızlık, vb. konulardaki yargılamalar, gerçeklerin ters yüz edilmesidir. Karşımızda, küresel yapı ve elemanlarının emperyalist güçlerle birlikte işlediği, suç delillerini tamamen yok etmeye çalıştığı, tamamen planlı, programlı, son derece profesyonel bir suikast var.

Milletin adamı şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşları bizlerin ve kamuoyunun ortak kanaati; helikopter düşmedi, düşürüldü. Liderimiz ve dava arkadaşlarımız küresel bir organizasyonla şehit edildiler. Küresel emperyalizmin yerli iş birlikçileri de küresel suikast organizasyonda aktif olarak rol almıştır. Muhsin Yazıcıoğlu davasında devam eden mahkeme süreçleri, suikastın küresel örgütlü bir yapı tarafından gerçekleştirildiğini göstermektedir.

Suikast, ülkeyi 22 yıldır yöneten AKP iktidarı döneminde işlendi. 25 Mart 2009’dan günümüze 2 Cumhurbaşkanı, 3 Başbakan, 8 TBMM Başkanı, 10 İçişleri Bakanı, 10 Adalet Bakanı, 10 Ulaştırma Bakanı, 8 Milli Savunma Bakanı, 6 Dışişleri Bakanı, 7 Başbakanlık Müsteşarı, 6 Genelkurmay Başkanı, 10 Kara Kuvvetleri Komutanı, 7 Hava Kuvvetleri Komutanı, 6 Deniz Kuvvetleri Komutanı, 10 Jandarma Genel Komutanı, 3 MİT müsteşarı, 7 Emniyet Genel Müdürü ve çok sayıda bakan, savcı, hakim, emniyet müdürü değişti. Ancak liderimizin ve dava arkadaşlarımızın şehit düştükleri elim olay, aydınlatılamadı. Tam aksine, dosya karartılmaya, kapatılmaya, örtbas edilmeye çalışılmıştır. Muhsin Yazıcıoğlu AKP iktidarı döneminde şehit edilmiştir. Muhsin Yazıcıoğlu soruşturmasına engel olanlar, “kaza” diyenler, “kazadan kaza çıkarmayın” diyenler, “bu davanın peşini bırakın, kaza ile düştü, ne uğraşıyorsunuz?”, “helikopter dağa çarptı öldüler, ne peşine düşüyorsunuz”, “Ne karıştırıyorsunuz? Gitti dağa çarptı. Bırakın bu olayla ilgilenmeyin.” diyenler, AKP’li siyasiler, bakanlar ve bürokratlardır. Her konuda konuşan, Kaşıkçı suikastı için BM’ye bile giden ve orada da konuşan AKP Genel Başkanı Erdoğan; küresel organizeli, planlı, programlı, Muhsin Yazıcıoğlu suikastı için sessizliğini koruyor. İlgisiz tavrını devam ettiriyor. 15 yıldır devam eden davayı görmezden gelmeye devam ediyor.

Mahkeme safhalarında da şahit oluyoruz ki; bu davada isimleri geçen bazı şüpheliler açıkça korunmuş ve ödüllendirilmişlerdir. Hükümet, olay olduğunda bölgede görev yapan ihmalleri ve kusurları bulunan, bilgi kirliliğine yol açan, arama kurtarma ile uğraşmayan, hiçbir şey yapmayan bürokratları ödüllendirmiştir. Hükümet, suçluları korumuştur. Sanık olarak yargılanması gerekenler tanık olarak mahkemelerde konuşturuluyor. Mahkemelerde ifade vermesi gereken bakanlar, bürokratlar, devlet görevlileri, mahkemelere çağrılmıyor, haklarında bir soruşturma bile açılmıyor.

16 yıl oldu. Usulüne uygun ne askeri ne sivil bürokraside soruşturma yapılmadı. Davayı takip eden avukatlarımız, yüzlerce bilgi ve belge ortaya koymasına rağmen askeri bürokraside hiçbir askeri soruşturma yapılmamıştır. Beyanlar sürekli değişmekte, deliller karartılmakta, dosyalar ayrılmakta ve süreç tıkanmaktadır. İhmalleri, kasıtları, suçları olanlar, himaye edilmiş ve ödüllendirilmişlerdir. Arama-kurtarmayı akamete uğratan ve devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan sorumsuzca açıklamalar yapanlar, siyasal iktidar tarafından yıllardır koruma altındalar. Dönemin siyasi sorumluları, bakanları, bürokratları (askeri ve sivil bürokrasi) yargılama safhasına, soruşturma safhasına sokulmuyorlar ve dosyaya dahil edilmiyorlar. Askeri ve sivil bürokrasinin bazı mensupları da bu elim olayda şüpheliler içerisindedir.

Düzmece raporlar hazırlayarak suikastı kaza olarak gösterdiler. DDK raporunda Sivil Havacılık Kurumu başta olmak üzere Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı diğer ilgili kurumların ihmal ve kusurları, tek tek sıralanmış ve belgelerde tahribat yaptıkları ve sahte evrak düzenledikleri de devam eden soruşturmalarda ortaya çıkmıştır. Başta Ulaştırma Bakanlığı olmak üzere ilgili kurumlarla ilgili onlarca delil mahkeme heyetine sunulmuştur. Binali Yıldırım’ın başında olduğu Ulaştırma Bakanlığı, düzmece bir rapor hazırlayarak olay için “kaza, pilotaj hatası” demiştir. Ölümcül olay için “küçük kaza, pilotaj hatası” denilerek dosya kapatılmaya çalışılmıştır.

“NAMUS MESELEMİZ ÇÖZECEĞİZ” DİYORDUNUZ. NE OLDU?

Mahkeme safhalarında da şahit oluyoruz ki; bu davada isimleri geçen bazı şüpheliler açıkça korunmuş ve ödüllendirilmişlerdir. Hükümet, olay olduğunda bölgede görev yapan ihmalleri ve kusurları bulunan, bilgi kirliliğine yol açan, arama kurtarma ile uğraşmayan, hiçbir şey yapmayan bürokratları ödüllendirmiştir. Hükümet, suçluları korumuştur. Sanık olarak yargılanması gerekenler, tanık olarak mahkemelerde konuşturuluyor. Mahkemelerde ifade vermesi gereken bakanlar, bürokratlar, devlet görevlileri, mahkemelere çağrılmıyor, haklarında bir soruşturma bile açılmıyor.

Düzmece raporlar hazırlayarak suikasta kaza olarak gösterdiler. Binali Yıldırım’ın başında olduğu Ulaştırma Bakanlığı, düzmece bir rapor hazırlayarak olay için “kaza, pilotaj hatası” demiştir. Ölümcül olay için “küçük kaza, pilotaj hatası” denilerek dosya kapatılmaya çalışılmıştır.

“Açılımların Prensi” denilen, dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, aynı zamanda liderimizin ve dava arkadaşlarımızın şehit düştüğü olayı araştıran Meclis Komisyonu Başkanı’na “Ne karıştırıyorsun? Gitti dağa çarptı. Bırak bu olayla ilgilenme” diyen ve olayın araştırılmasını, soruşturulmasını engellemeye çalışan, dosyayı kapattırmaya çalışan kişidir.

Devlet kurumlarında usulüne uygun “Kaza Soruşturma Kurulu” oluşturulmadı. Askeri ve sivil bürokrasi, yetkisiz ve belgesiz kişileri, Kaza Kırım Ekibi’ne seçti. Enkaz bölgesindeki Kaza Kırım Heyetleri, delilleri karartarak, suikastı kaza olarak göstermeye çalışmışlardır. Kaza Kırım Heyeti Başkanı Ferudun Seren, “Kaza kırım tarihi itibariyle bizim ekip olarak herhangi bir kaza kırım eğitimimiz, belgemiz yoktu” demişti. Sanık olarak yargılanması ve delilleri karattığı için baştan beri tutuklu olması gereken Kaza Kırım Heyeti Başkanı Ferudun Seren, mahkemede skandal ifadeler kullanmıştır. Kaza kırım eğitimi almamış bu kişi Ulaştırma Bakanlığı tarafından kaza kırım heyeti olarak görevlendirildiklerini söylemişti. Ferudun Seren ve ekibi 29 Mart 2009 günü enkaz bölgesinde helikopter cihazını alıp Ankara’ya getirip delilleri karartan ekibin başıdır. Delilleri karartan, sahte delil üreten kirli yol ve yöntemlere başvuran Kaza Kırım Heyeti’nin Başkanı Ferudun Seren’i koruyan, sahip çıkan Binali Yıldırım’dır. Binali Yıldırım vb. kendilerini asla sıyıramazlar.

Yargılanacaksınız, hesap vereceksiniz

ADALETTEN VE MİLLETTEN KAÇAMAZSINIZ. YARGILANACAKSINIZ, HESAP VERECEKSİNİZ!

Muhsin Yazıcıoğlu soruşturmasına engel olanlar, “kaza” diyenler, “kazadan kaza çıkarmayın” diyenler, “bu davanın peşini bırakın, kaza ile düştü, ne uğraşıyorsunuz?”, “helikopter dağa çarptı öldüler ne peşine düşüyorsunuz”, “Ne karıştırıyorsunuz? Gitti dağa çarptı. Bırakın bu olayla ilgilenmeyin.” diyenler, AKP yöneticileri, bakanları, bürokratlarıdır.

AKP iktidarı tarafından korunan, kollanan, mahkemelere çıkartılmayan, ifadeleri bile alınmayan kim varsa; makamları, mevkileri ne olursa olsun bir gün mutlaka alayı adalet önüne çıkarılacak ve millete hesap vereceklerdir. Kaçışınız yok! Hepiniz, adalet önünde hesap vereceksiniz. Kaçışınız yok! Adaletten ve milletten kaçamayacaksınız. Adalete, millete hesap verecekler.

Gün gelecek devran dönecek, alayı hukuk önünde yargılanacaklar. Bu suikastta kim, kimler varsa, yer almışsa, rol almışsa nerede saklanırlarsa saklansınlar, bulacak, çıkaracak, milletimizin huzurunda hukuk içinde hesabını soracağız. Bir gün mutlaka hukukun hâkim olduğu gerçek mahkemelere çıkartılacaksınız. Milletimize hesap vereceksiniz.

Bu suikast davasını kapatmalarına asla izin vermeyeceğiz. Hiçbir güç, odak, mihrak, bizim davayı takip etmemizi engelleyemez. Zannetmesinler ki susacağız, korkacağız, çekineceğiz. Zannetmesinler ki mahkeme salonlarını, adliye koridorlarını, meydanları terk edeceğiz! Kimse bizi sindiremez, korkutamaz! Muhsin Yazıcıoğlu çizgisini sürdüren dava ve yol arkadaşları, Alperen gençliğimiz, mahkemelerde, adliye binalarında, meydanlarda olmaya ve davayı sonuçlanana kadar takip etmeye devam edecektir. Asla peşini bırakmayacağız!

Onun için bir kez daha vurguluyorum; hakimler, savcılar hukuku yerine getirin! Size dikte ettirilen emir ve talimatları tanımayın. Keyfi kararlar almayın. Vicdanınızın sesini dinleyin. Devlet içinde hükümet içinde ordu içinde bürokrasi içinde bu olayı örtbas etmeye, karartmaya, kapatmaya çalışanlar, hain emellerinde muvaffak olamayacaklar. Devam eden davada, korunan, kollanan, mahkemelere çıkartılmayan, ifadeleri bile alınmayan kim varsa; makamları, mevkileri ne olursa olsun bir gün mutlaka, hepsi adalet önüne çıkarılacak ve millete hesap vereceklerdir. Bilgi kirliliğine yol açmaktan, somut delilleri, belgeleri tahrip etmekten, sahte delil üretmekten, suç delillerini yok etmekten, bilinçli olarak yanlış koordinatlar vererek enkaz bölgesine ulaşmayı engellemekten, çalışmaları sabote etmekten, görevi kötüye kullanmaktan, ihmalden, kusurdan, davayı karartmaya, kapatmaya, örtbas etmeye çalışmaktan, hepiniz yargılanacaksınız, sanık sandalyesine mutlaka oturacaksınız.

Şehadete yürüyen liderin dava ve yol arkadaşı olarak bir kez daha söylüyorum: Bir gün mutlaka hukukun hâkim olduğu, gerçek mahkemelere çıkartılacaksınız. Adil bir yargılama ile hukuk önünde yargılanacaksınız! Milletimize hesap vereceksiniz. Bizim Allah’tan başka kimseden korkumuz yok. Allah’a can borcumuzdan başka kimseye eyvallahımız yoktur! Tek gücümüz, tek dayanağımız Allah (C. C) ve büyük Türk milletidir…"

Şehit liderimiz Muhsin Başkan’ımızı, tüm şehitlerimizi, dava büyüklerimizi, dava arkadaşlarımızı rahmetle yâd ediyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız.

Ey şehit liderim: Davan Davamız, Yolun Yolumuz, Kavgan Kavgamız, Sevdan Sevdamızdır..

Yiğit lider, şehit lider, Muhsin Başkanımızı tüm şehitlerimizi dava büyüklerimizi, dava arkadaşlarımızı rahmetle yâd ediyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız.