Hakkı Öznur: Devlet   bir gün lazım oldu, o gün de yoktu!

Hakkı Öznur: Devlet   bir gün lazım oldu, o gün de yoktu!

Muhsin Yazıcıoğlu’nun yol ve dava arkadaşı, Alperenlerin ağabeyi, Ülkücü fikir ve siyaset adamı Hakkı Öznur, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun 66. doğum yılı münasebetiyle, Yazıcıoğlu’nun 40 yıllık siyasi yaşamını ve çizgisini ele alan tarihi öneme sahip bir açıklama yapmıştır.

Yayınladığı yazılı açıklamada Muhsin Yazıcıoğlu’nun küresel bir organizasyonla, şehit edildiğini söylemiştir. Öznur açıklamasında,  12 yıla yakındır ,  devleti , ülkeyi yöneten zihniyetin, “kaza” dediği, “kaza olarak gördüğü” elim olayın “suikast” olduğunu vurgulamıştır. Hakkı Öznur açıklamasında “milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu hastane köşesinde ölmedi, dava arkadaşlarıyla keş dağlarında şehit edildi”  demiştir.   Hakkı Öznur’un  yazılı açıklamasının tam metni:

TÜRKİYE, MUHSİN BAŞKAN’I ARIYOR

Zor zamanlardan geçiyoruz. Sıkıntılı ve bunalımlı günlerdeyiz. Zor zamanlardan geçerken, millet önderlerine, gerçek devlet adamlarına ihtiyaç duyarız. Onlar, devlete, millete, vatana, sahip çıkmalarıyla, varlıklarıyla, duruşlarıyla, yol göstermeleriyle hep anılırlar ve aranırlar.

İşte, milletin adamı şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu da onlardan biriydi. Milletin sevdiği, değer verdiği, güvendiği bir siyaset adamıydı. Milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu’nun yokluğu derinden hissediliyor. Şehadetinden bugüne 11 yıl ,9 ay, 6 gün geçti.  4300 gün geçti. Acımız hala dipdiri. Hüznümüz devam ediyor. Türkiye yiğit dava adamını, adam gibi adam  olan Muhsin Yazıcıoğlu’nu  arıyor.

Muhsin Yazıcıoğlu gerçek bir siyaset ve devlet adamıydı. Eskilerin "kahtı ricâl" yani "devlet adamı kıtlığı” dedikleri bir süreç yaşanıyor ülkemizde. Onun yokluğu hem devlet nezdinde hem millet nezdinde derinden hissediliyor. Toplumun bütün kesimleri onu özlemle arıyor. Birleştirici, bütünleştirici, yol gösteren, sağduyulu, itidalli tavrıyla hep örnek olmuştur. Öylesine vâkar sahibi, feraset sahibi bir insandı ki; ‘zulüm Azrail olsa da ben hep Hakk’ı tutacağım’ düsturuyla hareket ederdi.

İSTİKAMETİ – KIBLESİ  DOSDOĞRU BİR DAVA ADAMIYDI

İstikameti-Kıblesi dosdoğru bir dava adamıydı.. İman ve ahlak abidesi bir şahsiyetti. Milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu için önemli olan iktidar vizesi değil, yüce Rabbimizin rızasıydı. Kur’an ve sünnet çizgisinde bir hayat sürdü. Hesap adamı değil, gerçek bir dava ve gönül adamıydı. O, istikamet ve vakar sahibiydi. Hiç yanlış yapmadı, politikanın hiçbir kiri bulaşmadı üzerine. O, makam ve mevkileri değil, sonsuzluğu düşünen bir liderdi..

Bütün ömrünü, bütün varlığını Kur'an'a bağlayan bir adamdı. Davasını Kur’an’la anlatan, ülküsünü iliklerine kadar yaşayan Muhsin Yazıcıoğlu, bir Kur’an ve peygamber sevdalısıydı. O’nun referansı Kur’an ve sünnetti. Öylesine vâkar sahibi, feraset sahibi bir insandı ki; “zulüm Azrail olsa da ben hep Hakk’ı tutacağım” düsturuyla hareket ederdi.

Kamil bir Müslümandı, feraset sahibi bir liderdi. Muhsin Yazıcıoğlu deyince Kur’an’a adanmış bir ömür ve Allah ve peygamber sevdası ile dolu bir yürek karşımıza çıkıyor.

Yüce kitabımız Kur’an diyor ki, “Allah, Muhsinlerle beraberdir.” Kur’an ayetlerinde ‘Muhsin’ ifadesi birçok yerde geçmektedir.

Allah, iyilik ve güzellik insanı olan Muhsinlerle beraberdir. Hiç şüphesiz Yüce Allah, dünyada ve ahirette kötülerle değil, Muhsinlerle/iyilerle beraberdir. Dünyada kiminle birlikte olursak, kıyamet günü de onunla birlikte oluruz. Rabbimizin yüce kitabında Muhsinleri sevdiğini ferman ettiği ayetlerindeki gibi kendini Allah’a adamış yiğit ve güzel bir insandı Muhsin Başkan…

Acımız hale taptaze, tarifi mümkün değil. Acımız, hüznümüz devam ediyor. Muhsinlerle de hüznümüz Allah’adır bizim… Biz Allah yolunda, Kur’an yolunda, millet yolunda şehit düşen Muhsin Başkan’la beraber olduk. İyi ki onun gibi yiğit bir liderle, adam gibi adamla yol ve dava arkadaşı olmuşuz. Ne mutlu bizlere…

ALDANMADI, ALDATMADI, DİK DURDU, DÜZ YAŞADI

Muhsin Yazıcıoğlu’nun siyasi çizgisinde kırıklık yoktur. “Gizli” ajandası yoktur. Açık, şeffaf ve milletiyle, dava arkadaşlarıyla iç içe, bir bütün olan  kumaşı, omurgası, ahlakı, sağlam bir liderdi. Muhsin Yazıcıoğlu, klasik bir politikacı değildi. O’nda İslam ahlakı vardı. Ahlaklı, faziletli, dürüst, haysiyetli bir liderdi. Asla çıkarların adamı olmadı, daima fikirlerin adamı oldu. O, siyasi parti başkanının ötesinde tarihi bir kişilikti. Politikanın kayıkçı kavgasını andıran bir üslupla yürütüldüğü bir zeminde, inancın ve fikrin doğrularını söyleyerek, Türk siyasetinin hesap yapmayan tek lideriydi.

Günümüzün bazı siyasi liderleri gibi makyavelist değildi, Oportünist değildi, ikiyüzlü değildi, ‘Aldanmadı’, ‘aldatmadı’, milletimizden özür dileyecek yanlışlar yapmadı. Ne ‘aldandı’ ne ‘aldattı’. Hep doğru, ilkeli, tutarlı siyaset izledi.

Hiçbir çıkar ve menfaat duygusu olmadan millet aşkı ile yola çıkan Muhsin Yazıcıoğlu, milletine asla yalan söylemedi, yanlış yapmadı, popülizme sapmadı, sağa sola yalpalamadı, politikanın fırıldaklarından olmadı, ikiyüzlü davranmadı. İhtirasları yoktu…

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu deyince dava adamlığı, davaya adanmışlık, fazilet, fedakârlık, vefa, kadirşinaslık, hasbilik, beklentisizlik akla gelir. Kendisi için bir gün yaşamadı. Ömrünü, hayatını, verdiği yüce davasına adadı. Her türlü istibdada karşıydı, İstiklal aşığıydı. Çile adamıydı. Davasının çilesini çekti hep. Nefsine esir düşmedi, kimseye iftira atmadı, kin tutmadı, Hep dik durdu, düz yaşadı, hayat çizgisinde kırıklık yok, çizgisini bozmadı, istikametini değiştirmedi. İnandığı değerlere hep bağlı kaldı.

 MUHSİN YAZICIOĞLU TEK ADAM, TEK PARTİ REJİMİNE KARŞIYDI

Muhsin Yazıcıoğlu, siyasette otoriterleşme eğilimlerine hep dikkat çekmiştir. Tek parti güdümlü otoriterleşmeye karşı durmuş, demokrasiyi ve özgürlükleri savunmuştur. Siyasi yaşamı boyunca tek adam anlayışına, lider sultasına daima karşı çıkmıştır.

Her zaman otoriter, hegemonik ve despotik iktidarlara ve ceberut devlet anlayışına karşıydı.  Ötekileştirmezdi. Birleştirici, bütünleştirici ve kuşatıcıydı. Toplumu ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı siyasetleri her zaman tehlikeli bulmuş ve uyarıcı olmuştur. Siyasi yaşamı boyunca tek adam anlayışına, lider sultasına daima karşı çıkmıştır. Siyaset üslubunda seviye, nezaket, naiflik, hoşgörü, diyalog, kuşatıcılık vardı

Siyasette “benden yana olanlar” ve “karşımda olanlar” diye ikiye ayıran yaklaşımların ülkeye büyük zararlar vereceğini daima dile getirmiştir. “İnsanları ötekileştirerek bir yere varamayız” diyordu. Güç zehirlenmesi yaşayan siyasetçileri daima uyarmıştır. Güç çılgınlığı ile yoldan çıkan saldırgan ve çirkin bir dil kullanan, kendini “tek adam” olarak görenleri, otokrasiye saplanmakla itham etmiştir.

10 YILA YAKIN CEZAEVİNDE YATTI, 4 KEZ İDAMLA YARGILANDI

Şehit liderimiz Muhsin Başkan’ın 40 yıllık siyasi yaşamının 10 yılı hapislerde geçti. 12 Eylül darbesinin ardında tutuklandı. C – 5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirildi. Mamak’ta 2,5 metre karelik hücrede 5 yıl geçirdi. İşkencecilere boyun eğmedi, teslim olmadı.

Ankara Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde 1 ay işkencelerden geçirildi. Muhsin Başkan’ın, adına “C-5” denilen işkencehanede gördüğü işkence, 13 Şubat 1981 tarihli “ilk muayene” kaydında, ‘dirseklerinde yara, parmaklarında yanık izleri ve idrarında kan tespit edildi’ bilgisiyle yer alıyordu.

“MHP ve Ülkücü Kuruluşlar” davasında idamla yargılandı. İdamını isteyen 12 Eylülcülere meydan okudu. Zulme rıza göstermedi, zalimlere boyun eğmedi. Devletine, milletine küsmedi. İnandığı davadan, ideallerden taviz vermedi.

Yazıcıoğlu bir konuşmasında “Ne kaderime küstüm ne devletime küstüm! Çünkü inanmak iman etmek varsa bir şeye bedel neyse katlanıp; Ya Rabbi kahrın da hoş lütfun da dedik” demişti. Davasına, inanmış bir iman ve ahlak adamı söyler bu sözleri.

MİLLET’TEN VE DEMOKRASİ’DEN YANA YİĞİT TAVRIYLA TARİH YAZDI

Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül sürecini takip eden “1993 Örtülü Darbe’sinde” bu sürecin devamı olan 28 Şubat ve sonrasında yine demokrasiye ve millî iradeye sahip çıkarak, Türk demokrasi ve siyasi tarihine yiğit bir lider, gerçek bir ‘siyaset ve devlet adamı’ olarak geçmişti.

Örtülü darbe süreci (93 süreci karanlık yıl 1993) 28 Şubat ve E- muhtıra sürecinin de çok iyi bilinmesi lazım. Bu süreçte siyasete dışarıdan müdahaleler vardı. Yine Türk siyaseti küresel bir plan dahilinde dizayn edilmeye çalışılıyordu.  Muhsin Yazıcıoğlu bu süreçte de demokrasiyi milli iradeyi savundu.

Statükocularla, ordu içindeki mezhepçi sol cuntaların otoriter BAAS’çı zihniyete sahip bir askerî darbe yapıp yönetime el koymaya çalıştıkları karanlık 28 Şubat sürecinde “Namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmam!” diyerek millî irade ve demokrasi düşmanlarına dikilmiş, demokratik sisteme sahip çıkmıştı.

 “NAMLUSUNU MİLLETİNE ÇEVİRMİŞ BİR TANKI ASLA ALKIŞLAMAM”

4 Şubat 1997’de Sincan’da yürütülen tanklar için Genelkurmay Karargahı’na en sert tepkiyi şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu gösterdi. Milletin adamı, demokrasi savunucusu Muhsin Yazıcıoğlu, tankların sokağa çıktığı gün bayram eden ve askeri tahrik eden zinde güçleri “Demokraside çözüm asker çağırmak değildir” diyerek uyarıyordu. Tankları alkışlayan antidemokratik çevreleri “Türkiye’yi maceraya sürüklemek isteyen” karanlık çevreler olmakla itham etti ve onlarla mücadele etti. 

Muhsin Yazıcıoğlu askeri vesayet peşinde koşan çevreleri şu tarihe geçen sözleriyle uyardı “Namlusunu milletine çevirmiş bir tankı asla alkışlamam”. Bu sözleri de 7 Şubat 1997 tarihli Gündüz gazetesinde manşetten verildi.

Sincan’da tank yürüten, milli irade ve demokrasi düşmanı, ulusalcı militarizme, oligarşik güçlere; “Askerin yeri kışladır. Ordu sivil siyasete müdahale etmemelidir, ‘ordu göreve diyen’ darbeci zihniyet, demokrasi ve millet düşmanıdır.” diye haykırmış, cesareti ve dik duruşuyla milletin gönlünde taht kurmuştu. Muhsin Yazıcıoğlu, askeri vesayete ve onun her türlü iş birlikçilerine şunları söylüyordu: “Siyaset, siyasetçilerin işidir, askerlerin değil. Demokrasilerde ordunun yeri kışladır.”

“TÜRKİYE, İRAN OLMAYACAK, CEZAYİR OLMAYACAK. SURİYE YAPILMASINA DA BİZ ASLA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ”

Patronlar Kulübü “TÜSİAD!”ın da içinde yer aldığı “Beşli Çete” denilen, Genelkurmay Karargâhı ile irtibatlı ‘sivil ihtilal kuvvetlerinin’ ve ordu içindeki mezhepçi cuntaların antidemokratik baskıları devam ediyordu. Kartel medyası iş dünyası ve onların Meclis’teki temsilcileri olan bazı siyasi partiler demokrasi dışı arayışları sürdürüyordu.

Muhsin Yazıcıoğlu askeri vesayete ve onun her türlü işbirlikçilerine şunları söylüyordu: “Sivil siyasete ordu karışamaz. Genelkurmay karargahı milli güvenliğimizle ilgilenmelidir, siyasetle değil. Siyaset siyasetçilerin işidir, askerlerin değil. Demokrasilerde ordunun yeri kışladır.”

12 Haziran 1997 günü “Türkiye, İran olmayacak, Cezayir olmayacak. Suriye yapılmasına da biz asla müsaade etmeyeceğiz” diyerek,  askeri darbe ile yönetime el koyup, BAAS’çı/Nusayrici bir dikta rejimi kurma isteyenlerin  oyununu bozmuş ve  demokrasiye sahip çıkmıştır. BAAS rejimi peşinde koşan Laikçi – Faşistlere, Neomaoculara, kartel medyasına, askeri darbeye çağıran sivil ihtilal kuvvetlerine meydan okuyan tek liderdi.

Muhsin Başkan, ilkeli siyaseti, dik duruşu ve yiğit tavrıyla 28 Şubat aktörlerinin, küresel baronların, karanlık, oyununu bozmuş, ordu içindeki cuntalara geri adım attırmış, birçok çevreye göre ise; 28 Şubat sürecinde Türkiye’yi mezhepçi Sol bir askeri darbeden kurtarmıştı.

Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın kaleme aldığı, açıkça demokrasiye bir müdahale olan, 27 Nisan 2007’deki e–muhtıraya, hükümetten önce karşı çıkarak sürdürmüş ve antidemokratik e–muhtıraya ilk karşı çıkan siyasi lider olmuştur.

55 yıllık yaşamında hep ‘Anadolu kimliği’ ile hareket etti. Millî ve manevi değerleri savundu, milletin değerlerine sahip çıktı. Milletin inançlarına, değerlerine saldıran, savaş açanlara karşı, hep milletinin yanında yer aldı.

TÜRKİYENİN MİLLİ DİRENÇ MERKEZİYDİ

Türkiye’nin milli direnç merkeziydi, meclisin sigortasıydı. Anadolu’nun bağrından çıkan bu yiğit liderin, bu büyük siyaset ve millet adamının kahramanca, idealist mücadelesi her zaman toplum da büyük saygı uyandırdı. Milyonlarca insan ona sevgi ve hürmet besledi. O’nun dik duruşuna davasına olan bağlılığına hep hayran oldu.  Milletin adamı her zaman dik durmuş, doğru gitmiş şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun 19 Mart 2009 günü Karaman seçim bürosunda söylediği şu sözleri çok önemli ve anlamlıdır:

"Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Bir saniyesine bile hâkim olamadığımız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur."

Muhsin Yazıcıoğlu hiçbir zaman benliğini, nefsini davanın önüne geçirmemiştir.  İlkeli, seviyeli, tutarlı siyaset izleyen her zaman dik duran, milletin adamı şehit Muhsin Yazıcıoğlu, 2006 yılının Haziran ayında “Birlik Akademisi” nde verdiği bir konferansta, dik duruş ortaya koyamayan siyasetçilerle ilgili şu tarihi sözleri söylemiştir: 

“Ben siyaseti Allah rızası ve içinden çıkmış olduğum Türk Milleti için yaptım. Siyasette her zaman açık, şeffaf ve ilkeli olacaksınız. Milletine hizmet etmek isteyen siyasetçi, her zaman dik durmalıdır. Hakkı söylemek kolay iş değildir, dik durmayı gerektirir. Açığı olanlar, diyet borcu olanlar, dik duruş ortaya koyamazlar. Eğilenler, bükülenler, yamulanlar, sistemin adamı olurlar, silinir giderler. İktidarlarla, güç odaklarıyla, çıkar çevreleriyle menfaat ilişkisine girenler, kirli ve karanlık ilişkileri olanlar, çok kolay teslim alınırlar. Ardından güç odaklarının istediklerini yerine getirirler ve onların maşası olurlar, onların söylediklerinin dışına çıkamazlar.”

MUHSİN YAZICIOĞLU, KÜRESEL EMPERYALİST SİSTEM VE ONUN İŞ BİRLİKÇİLERİYLE MÜCADELE ETTİ

Siyasi yaşamı boyunca, her türlü emperyalizm ile liberal kapitalist sistemle mücadele etti. Egemen güçlere, çıkar çevrelerine asla boyun eğmedi. İç ve dış karanlık mihraklarla daima mücadele etti.

Muhsin Yazıcıoğlu “KDP, KYB, PKK vb. her biri stratejik maşa olan taşeron örgütlerin arkasında ABD, İsrail, İngiltere, vb. emperyalist ülkeler var” demiştir. Bunların BOP, BİP vb. küresel emperyalist projelere hizmet ettiğini daima en net bir şekilde söylemiştir.

Anglosakson çizgisinin Türkiye ve Ortadoğu’daki kirli ve karanlık oyunlarına, İngiliz/Yahudi fitnesine, Atlantik konseyine, dünya çete başlarına meydan okuyan Muhsin Yazıcıoğlu’ydu. Kapitalist –emperyalist sistemle, Atlantik haydutlarıyla, Atlantik iş birlikçileriyle kararlı bir şekilde mücadele eden, BOP’çuların, BİP’çilerin, Atlantikçilerin, “İkinci İsrail” projesine” karşı çıkan, tavizsiz bir Türk milliyetçisiydi.

PKK açılımı, Oslo rezaleti, İmralı ve Kandil’le görüşmeler, kirli pazarlıklar, yaşanan Habur rezaletleri, Barzani ve Şivan Perver hainine gösterilen karşılama ve ağırlama, Erdoğan’ın Kürdistan yaklaşımı, bölücülerin hem mecliste hem sokaklarda küstahlaşması, PKK’nın siyasallaşmasının sağlanması, Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin ortaya çıkması… Bunların hepsi milli lider, milletin adamı Muhsin Başkan’ın şehadetinden sonra oldu.

Muhsin Yazıcıoğlu yaşasaydı ‘çözüm süreci’ denilen ihanet süreci, Habur rezaletleri, Oslo ve Brüksel’de İngiltere’nin himayesinde PKK terör örgütü ile yapılan kirli ve karanlık görüşmeler, İmralı ve HDP ile yapılan müzakereler gerçekleşmezdi.

Milli ve yerli lider milletin adamı, ABD ve İngiltere'den oluşan Anglosakson ittifakı, ve onun Orta Doğu’daki iş birlikçisi İsrail’in bölgedeki oyunlarına ve küresel proje olan BOP, BİP ve BAP’a net karşı koyan tek liderdi. Muhsin Yazıcıoğlu, 2007 yılında Birlik Akademisi’nde yaptığı bir konuşmada şunları söylemiştir:

 “Küresel diktatör ABD, ülkemiz ve Orta Doğu’daki küresel planlarını, İngiltere ve İsrail birlikte yürütmektedir. Unutmayalım, İngiltere, ABD’nin en büyük stratejik müttefikidir. İkisinin küresel çıkarları örtüşmektedir.”

MUHSİN YAZICIOĞLU: ABD’NİN, İSRAİL’İN, KÜRESEL MAFYANIN ADAMI OLMAYI KABUL ETSEYDİM ÇOKTAN BAŞBAKAN OLURDUM

Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu mecliste, seçim meydanlarında, çeşitli platformlarda, küresel projelere nasıl alet olmadığını, dik durduğunu, boyun eğmediğini anlatmıştır. Sosyal medyada yayınlanmakta olan Afyon – Emirdağ konuşmasında yine tarihi öneme sahip şu sözleri söylemişti:

“Eğer, Amerika’nın, İsrail lobilerinin, AB fonlarının, küresel mafyanın, Türkiye’yi sömüren sermayenin, çetelerin adamı olmayı kabul etseydim başbakan yardımcısı olurdum, başbakan da olurdum, başka şeyler de olurdum. Ama ben sizinle yürümek istediğim için tenezzül bile etmedim, etmem de. Dış güçlerin dediklerini kabul etseydim, onların projelerinde yer alsaydım, başbakan da olurdum, iktidara da gelirdik. Ben milletin adamıyım. İktidara geleceksem milletimin desteğiyle gelirim, dış güçlerin, karanlık mihrakların desteğiyle değil. Ben sadece milletimden güç alırım, vesayetçilerden, kirli yol ve yöntemlerle siyaseti dizayn etmeye çalışan iç ve dış mihraklardan değil”

Yine Yazıcıoğlu bir meydan konuşmasında şunları ifade etmiştir:

“Ülkemize yönelik küresel, siyaset mühendisliği yapılıyor. Küresel iradeye boyun eğmem. Sermayenin, statükonun emrine girmem. ‘Başbakan olacağım’ diye, ‘cumhurbaşkanı olacağım’ diye inançlarıma, ilkelerime, davama ihanet etmem. Geleceksem iktidara milletimin desteğiyle gelirim. Biz parayla, makamla, mevki ile satın alınacak adamlar değiliz.

Biz milletimizle siyaset yaparız ve ancak büyük Türk milletine hizmet ederiz. Biz bağımsız bir siyaseti, millete dayanan bir siyaseti ilkemiz edindik. Hiçbir odak bizim siyasetimize ve duruşumuza müdahale edemez. Bu milli ve yerli çizgimizden ve milli duruşumuzdan asla taviz vermeyiz.”

18 Haziran 2000 tarihinde katıldığı bir şölende yine milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu şunları söylüyordu:

 “Ne loca, ne sermaye bizi asla satın alamaz. Hiçbir locanın, hiçbir kirli sermayenin bizi satın alması mümkün değildir. Hiçbir küresel, egemen, emperyalist gücün önünde eğilmedik, dik durduk dik durmaya devam edeceğiz. Küresel güçlerin senaryolarına alet olmayız, projelerinde yer almayız.  Haksızlıkla beraber olmaktansa yalnız da olsak hakkı savunuruz” demiştir.

Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, “Kimseye diyet ödemedik! Biz milletle varız, milletimizle var olmaya devam edeceğiz” demişti. 

NEDEN KÜRESEL EMPERYALİZMİN HEDEFİ OLDUĞUNU MEYDANLARDA ANLATTI

ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, Rusya, Çin vb. küresel aktörler, Muhsin Yazıcıoğlu’nun Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Kıbrıs’la ilgilenmesinden rahatsızdılar. Onu yakından takip ediyorlardı. Küresel emperyalistler, dünya kapitalist–emperyalist sistemi, onun milli duruşunu, Türk-İslam coğrafyasıyla yakından ilgilenmesini, coğrafyadaki siyasi etkisi ve gücünü, küresel çıkarları için tehdit olarak görüyorlardı.

2009'daki yerel seçim mitingleri dolayısıyla 7 Mart 2009 tarihinde Sivas Şarkışla mitinginde yaptığı konuşmada, Bosna Büyükelçisi'ne dayandırarak, Belçika Büyükelçisi'nin kendisinden ne kadar rahatsızlık duyduğunu halka yaptığı konuşma sırasında anlatmıştır.

2007 yılında Bir ABD'li diplomat yanındaki İngiliz mevkidaşına 'Muhsin Yazıcıoğlu çok tehlikeli bir adam' demiştir. Yanlarında olan, Balkan ülkelerinden bir diplomat ise 'Yüzde 5 oy potansiyeli olan bir lider neden tehlikesi olsun' dediğinde, 'Oyu az ama halkta etkisi büyük' cevabı verdiğini biliyoruz.

7 Mart 2009 tarihinde Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Sivas Şarkışla'daki mitingde  kullandığı şu tarihi öneme sahip ifadeler çok önemli ve dikkat çekicidir.

"Ben çocukluğumdan beri bir şeye söz verdim. Arkasını önünü görmediğim, bilmediğim hiçbir güce yaslanmayacağım. O emperyalist devletlerin, güçlerin hiçbir zaman uşağı olmayacağım. Onlar beni yönetmeyecekler. Onlar beni yönlendirmeyecekler, ben Anadolu insanıyla bunu yapacağım dedim. Bunları biz çözeceğiz, biz aşacağız dedim. Eğer mandacılığı kabul etseydi Atatürk, çok daha kolay belki devlet başkanı olurdu. Ama o zamankiler de manda ve himaye dediğimiz başka bir devlete yaslanarak iktidar olma yolunu seçmediler. O yoklukta çarıkları yoktu, o yoklukta milli bir mücadele verdi ve başardılar. Arkadaşlar bana çok gelip, beni denediler. Amerikan elçiliğinden de suyolu ettiler bizim partimizi. Birçokları geldi, gitti. Hatta 1995'te yayınlanan Amerikalıların bir araştırma raporu var. Raporda benim için 'uyuyan bir aslan, bir gün uyanırsa' ifadeleri geçiyor. Tüm hesapları onu göre yapıyorlar. Bu uyuyan aslan ayağa kalkarsa kim korkar? Anadolu insanı korkar mı? Açıkça 'engelleyin' diyorlar."

HER TÜRLÜ “KRİPTOLAR” MUHSİN YAZICIOĞLU DAVASININ KAPATILMASINI İSTİYOR

Milli ve yerli lider, milletin adamı, ABD ve İngiltere'den oluşan Anglosakson ittifakı ve onun Orta Doğu’daki işbirlikçisi İsrail’in bölgedeki oyunlarına ve küresel proje olan BOP’a, BİP’e net karşı koyan tek liderdi. Muhsin Yazıcıoğlu hastane köşesinde eceliyle ölmedi. Keş dağlarında şehit edildi. BOP’çular, BİP’çiler, Muhsin Yazıcıoğlu davasının aydınlatılmasını istemiyorlar. Yazıcıoğlu davasını karartmak, kapatmak için var güçleri ile uğraşıyorlar.

Kendilerini gizleyen kripto Ermeniler, kripto Yahudiler, Ermeni görüntülü gizli Yahudiler (Pakraduniler) de, Muhsin Yazıcıoğlu’nun terör rejimi İsrail’e ve Siyonizm’e karşı çıkan milli ve İslami tavrından dolayı ona düşmandılar. Her türlü kriptolar, beşinci kol gruplar, bölücüler, kısacası, Türklük ve Türkiye düşmanları Muhsin Yazıcıoğlu davasının çözülmemesini, kapatılmasını istiyor. Türkiye’de yaşanan birçok olayda her türlü kriptolarında parmağı olduğunu, yer aldığını milletçe biliyoruz.

DEVLET BİR GÜN LAZIM OLDU O GÜN DE YOKTU!

Milletimizin ve kamuoyunun “suikast” dediği olayın üzerinde tam 12 yıla yakın zaman geçti. Bu süreçte, bir Cumhurbaşkanı, iki Başbakan, 5 TBMM başkanı, dört İçişleri Bakanı, iki Dışişleri Bakanı, üç Mili Savunma Bakanı, iki Adalet Bakanı, altı Genelkurmay Başkanı, beş Hava Kuvvetleri Komutanı geldi, geçti, MİT Müsteşarı değişti. Çok sayıda bakan, savcı, hâkim, emniyet müdürü değişti. Ancak liderimizin ve dava arkadaşlarımızın şehit düştükleri elim olay aydınlatılamadı. Tam aksine, dosya karatılmaya, kapatılmaya, örtbas edilmeye çalışılmıştır.

Enkazı devlet değil millet buldu. Devlet bir gün lazım oldu o gün de yanında yoktu. Liderimizin annesi rahmetli Fidan Anamızın, “Çocuklarım arasında en az onu gördüm. ‘Devlet, millet çağırıyor’ der, giderdi. Oysa o bir defa devleti bekledi, devlet gelmedi.” serzenişini aziz milletimiz unutmadı.

ETKİN VE ACİL SORUŞTURMA İSTİYORUZ

Muhsin Yazıcıoğlu  dosyası  yıllardır, karartılmaya, kapatılmaya, örtbas edilmeye çalışılmıştır. Türk siyaseti ve demokrasisi açısından son derece önemli olan bu olayı aydınlatmak ve gerçekleri ortaya çıkarmak, tarihi bir görevdir.

Davayı baştan beri takip eden hukukçularımız, açıkça “ortada küresel bir organizasyonla işlenen bir suikast” var diyorlar. “Planlı, programlı düşürülen bir helikopter var” diyorlar. Dava dosyasındaki deliller, bunu doğrular niteliktedir.

Helikopter düşmedi, düşürüldü. Küresel bir organizasyonla bu suikast gerçekleştirildi.  Devletin kılcal damarlarına kadar girmiş orduda, emniyette, değişik devlet kurumlarında yer alan her türlü kriptolar, çok yönlü elemanlar,  kriminal yapının  unsurları da  rol almıştır.

Küresel güçlerin, küresel iblislerin, küresel organizasyonu, yerli işbirlikçiler olmadan yapılamaz. Kesinlikle, milletimizin “suikast” dediği bu olayda mahkeme safhalarında da şahit oluyoruz ki; yüzyılın davası olan bu olayda isimleri geçen bazı şüpheliler, açıkça korunmuş ve ödüllendirilmişlerdir.

Bir çok somut deliller ortaya konmasına rağmen iki kez takipsizlik  kararı verilmiştir. Davayı takip eden hukukçularımızın ve davayı takip eden şehit ailelerimizin, dava arkadaşlarımızın yoğun gayretleri ve çalışmalarıyla takipsizlik kararları bozulmuş, tekrar dosyalar yeniden açılmıştır. Mahkemelerin yerlerinin sürekli değiştirildiği, savcıların, hakimlerin sürekli değiştirildiği, “sanık” olması gerekenlerin “tanık” olduğu, yargılanması gereken askeri ve siyasilerin bürokratların, “koruma” altına alınarak korunduğu, zaman aşımı ile dosyanın kapatılmaya çalışıldığı, dava dosyalarının “suikast” olarak değil, “hırsızlık”, adi bir vaka kapsamında alındığı, yüzyılın davasında akıl ve izan dışı işler devam ediyor.

Birçok şüpheli bizzat koruma altına alınarak dönemin siyasileri, bakanları yargılama safhasına, soruşturma safhasına sokulmuyorlar ve dosyaya dâhil edilmiyorlar. Milletin vicdanı ve kamuoyu suikast derken, hala birileri utanmadan “kaza” demeye devam etmektedir.

Muhsin Yazıcıoğlu soruşturmasında yargılanan sanıkların, şüphelilerin, faillerin bir tek dosyada yargılanmaları gerekir. Bunun içinde Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin yetkili ve görevli olduğunu düşünüyoruz.

Türk yargısına çağrımız şudur: Etkin ve acil soruşturma istiyoruz. Gecikmiş adalet, adalet değildir. 12 yıllık zaman aşımı, dolmak üzeredir. Biz 12 yıldır sabırla adalet bekliyoruz. Dosyaların parça parça açılması, aynı amaçla işleme suçlara ayrı ayrı dava açılmasını kabul etmiyoruz. Dosyaların birleştirilmesini istiyoruz. Yüce Türk milleti ve toplumun hafızası Türk yargısından adalet  beklemektedir. 

MUHSİN  YAZICIOĞLU KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR

“Muhsin Yazıcıoğlu bizim kırmız çizgimizdir” diyen aziz milletimiz ve yiğit Alperenler   davanın peşini asla bırakmayacaktır. Kimse bu davayı örtbas edemez, karartamaz, kapatamaz. İhmalleri, kusurları ve suçları olanlar elbette adalet önünde hesap vereceklerdir. Nereye giderlerse gitsinler, nereye kaçarlarsa kaçsınlar, nereye saklanırlarsa saklansınlar, onları bulmak ve mutlaka yargı önüne çıkartmak boynumuzun borcudur. ,,

Biz büyük lider, millet önderi, milletin adamı Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun yol arkadaşlarıyız, dava arkadaşlarıyız. Hiçbir güç, odak bize boyun eğdiremez. Misyonuna sahip çıkacağız, onun söylediği gibi dik duracağız, doğru söyleyeceğiz, düz yürüyeceğiz.

“Muhsin Yazıcıoğlu bizim kırmız çizgimizdir” diyen aziz milletimiz ve yiğit Alperenler devam eden davanın peşini asla bırakmayacaktır. Kimse bu davayı örtbas edemez, karartamaz, kapatamaz. İhmalleri, kusurları ve suçları olanlar elbette adalet önünde hesap vereceklerdir. Nereye giderlerse gitsinler, nereye kaçarlarsa kaçsınlar, nereye saklanırlarsa saklansınlar, onları bulmak ve mutlaka yargı önüne çıkartmak boynumuzun borcudur.

Ömrünü, aziz Türk milletine Nizam- ı Alem ülküsüne vakfetmiş,   milletin davasına adanmış bir ömür ile milllet’in adamı şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu  66 yaşında. Yiğit lider, Muhsin Başkanımızı ve  31 Aralık 1988 yılında rahmet- i rahmana kavuşan  büyük mütefekkir, Türk-İslam Ülküsünün mimarı, Seyyid  Ahmet Arvasi hocamızı ve tüm geçmişlerimizi rahmetle minnetle, şükranla anıyorum. Ruhları şad mekanları  cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız. Bu vesileyle bir kez daha haykırıyoruz;  Ey şehit liderim: Davan davamız, yolun yolumuz, sevdan sevdamızdır..