Hafıza erozyonuna karşı tembih
Türkiye gündemi baş döndürücü bir hızla değişmeye devam ediyor. Bazı hayati konular hafızalardan siliniveriyor. Bunların başında, “ikinci Habur” denilen MİT-PKK pazarlıkları geliyor. Çok yazıldı, ama sanki adı doğru konulamadı. Yurt içinde ve dışında pek çok yerde yapılan gizli kapaklı çalışmalara, “görüşme” mi, “müzakere” mi, “pazarlık” mı, yoksa “teslimiyet şartlarının belirlenmesi” mi demeliyiz bilemiyoruz. Biz masaya getirilenleri yazalım, kararını siz verin.
Medya bilgilerine göre 5’inci Oslo oturumunun ses kaydından alıntılar yapalım.
Afet Güneş (MİT Müsteşar Yard.) “Her vesileyle bugüne kadarki temaslarımızda ne vaat ettikse kendi ölçülerimiz dahilinde gerçekleştirdik. Bu gelişme de nihayetinde benzer bir şekilde oldu.”
Başbakanın özel temsilcisi olduğunu söyleyen Hakan Fidan: “...yaklaşık bir ay önce İmralı’da sayın Öcalan’la bir araya geldik... hükümetin çok ciddi niyeti var. Bu iyi niyeti Türkiye’deki reel şartların izin verdiği ölçüde hayata geçirmeye, realize etmeye çalışıyor... Sayın Öcalan’la 2 saat görüştük... orada bire bir belli konuları tartışmak farklı oluyor... görüyorsunuz ki yüzde doksan doksan beş gelen bütün konularda birleşen bir genel çizgiye gelindi... Fakat ona şunu söyledik. Biz Türkiye’deki siyasi rejimi ve şartları dikkate aldığımız zaman şu an hiç kimsenin, özellikle Sayın Başbakanın çıkıp böyle bir şeyi ifade etme şansı yok... Ben kendisine (Başbakana) tüm çıplaklığıyla anlattım. İmralı’daki çözüm iradesini, olaya iyi niyetle yaklaşımı, sayın Öcalan’ın yıllar içerisindeki oluşturduğu düşünsel evrimi, ulaştığı sonuçları, ulaştığı sonuçların bölgeye yönelik vizyonunun, ülkeye yönelik vizyonunun yüzde doksan, doksan beş oranında kendi çizdiği vizyonla nasıl örtüştüğünü de anlattım... Bu protokollerin sonucunda nasıl olsa orası özerk bölge olacak. Eğitim hizmetleri de dahil olmak üzere, merkezi yönetimin yetkileri yerel yönetimlere ve valilere devredilecek” .
Afet Güneş: “Tamam ben de diyorum ki önderliğin yol haritası elimde. Maddeleri de belli. Haydi buyrun müzakere edelim.” (Gazeteler, 13.09.2011)
***
Bölücü projede önemli bir isim, “Kürt sorunu” federalizmle çözülür diyen, BDP bağımsızlar listesinden milletvekili seçilen Şerafettin Elçi. Bu işlerin tam merkezinde bir kişilik, aynı konuda ne kadar açık konuşuyor. “Devlet biliyor. Bir protokol oluşturuldu. Bu protokol İmralı’ya götürüldü. Öcalan protokolü inceledi. Sonra da ’Kandil de bir görsün. Onlar da onaylasınlar’dedi. Protokol Kandil’e de gönderildi. Onlar da mutabık olduklarını bildirdiler. Zaten Sabri Ok, PKK’yı temsilen bulunuyordu toplantılarda... Bir metne dönüştürüldü. Kürt tarafı bunun Türkiye Cumhuriyeti tarafından da imzalanmasını istiyordu. Ben onlara o zaman söyledim. ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti böyle bir metnin altına imza atamaz. Oradaki şartlara zaman içinde uyar, bunları yapar belki ama asla imzalamaz’diye. Onlar ‘Türkiye Cumhuriyeti de bunu imzalasın’ diye direttiler... mutabakat metni imzalanmadığı için... şaşırmayın... daha çok görüşme var”. (Habertürk 15.09.2011)
Elçi devam ediyor: “Üç ana noktada toplanan protokol; Ana dilde eğitimin yanı sıra, Kürt kimliğine anayasal güvence sağlanması, Kürtlerin özyönetime, yani BDP’nin demokratik özerklik dediği bir statüye kavuşması ve Öcalan’ın ev hapsine çıkarılmasını içeriyordu.” (26.09.2011 Neşe Düzel, Taraf Gazetesi)
***
Başbakan Erdoğan; “Hakan Fidan’ı ben yolladım. Görüşmelerin sızmasından şok olmadım. Sürpriz olmadı. Bu konuyu tabii ki MİT Müsteşarımız Hakan Fidan’la da konuştum. Müsteşarım kendine inandığım, güvendiğim bir arkadaşımdır. Onu oraya yalnız göndermedim. Afet Hanım ile göndermiştik.” (mynet.com-02/10/2011)
ABD’den döndükten sonra, bölücülük kavramını ağzına almayan Başbakan Erdoğan, “Biz terörle mücadele, siyasetle müzakere ederiz... Terörle devlet gerekli gördüğü takdirde gerekli elemanlarıyla görüşmelerini yapar” diye konuştu. (Gazetevatan, 25.09.2011)
***
SONUÇ: Bu açık bilgilere göre siyasi iktidarın, PKK veya uzantılarıyla yaptığına müzakere denebilir mi? Zira masada PKK şartları ve kırmızı çizgileri var, ama iktidarın bir şeyi yok. Görüşülen sadece PKK şartlarının (Protokol böyle) Türk Milletini uyandırmadan nasıl uygulanabileceğidir. Siz bunun adını ve “yeni” anayasanın şeklini düşünün.