Hadisler hadis-i şerif midir?
Tunay Bayrak'ın kitabının adı işte bu soru, buna yanıt aranıyor Berfin Yayınlarınca yayımlanan 194 sayfalık kitapta...
Yazar, İmam-Hatip kökenli (daha sonra Edebiyat Fakültesi'ni bitirmiş), bu da irdelemelerini, belirlemelerini, yargılarını daha bir etkili kılıyor.
Hemen baştan diyeyim, Tunay Bayrak'in tezlerinin ana ekseni, "Hadislerle olmaz ama hadislersiz hiç olmaz"... Bu bir çelişki mi? Kur'an'da her konu tüm ayrıntılarıyla açıklanmadığına göre ikincil kaynak olarak hadislere başvurulma zorunluluğu doğuyor.
Doğuyor da bir ayıklama, bir seçicilik şart... Neden? Çünkü Tunay Bayrak'a göre, hadislerin büyük çoğunluğu doğrudan peygamberin söylediği sözler değil. Bunların büyük bir bölümü, peygamberi çok genç yaşta tanımış ve onunla aynı dönemde ve bir arada yaşamışlığı 8-10 yılı geçmeyen kimselerin aktarımları. Peygamberin yalnız sözleri değil, karar ve davranışları da hadis olarak aktarılıyor, bu da tabii ki tartışmalara, sıkıntılara yol açıyor. Ve bütün bunlardan daha vahimi, yalnızca peygamberin sözleri değil, onun arkadaşlarının, dedesi Abdülmuttalib'in, hatta daha sonra gelen kuşakların sözleri bile hadis kapsamına alınmış.
Hadislerin neredeyse tamamı hicretle başlıyor, neden böyle, bunun yanıtı da yok...
Hadisler yazılı ürünler değiller...
Hadislerde üslup birlikteliği yok, bu da aktaranların ve kaynaklarının tutarsızlığına delalet ediyor.
Ve bazı hadisleri okuduğumuzda ilginçlikler, paradokslar, tuhaflıklar, gülünçlükler, cinsel bakımdan sapkınlıklar, sapıklıklar görüyoruz; iğreniyoruz, şaşıyoruz ve "Bunlar mı hadis-i şerif?" demekten kendimizi alamıyoruz (şerif sözcüğünün anlamı "şerefli, kutlu" demektir).
İşte bunlardan örnekler:
-Horoz ötüşünü duyduğunuzda Allah'ın fazlından isteyin. Çünkü o meleği görmüştür. Eğer eşeğin anırmasını duyarsanız, şeytandan Allah'a sığınınız, çünkü o şeytanı görmüştür.
-Sizden biriniz, yemek kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın. Zira onun bir kanadında hastalık, diğerinde şifa vardır. O, içerisinde hastalık olan kanadıyla korunur.
Ebu Hureyre'dan aktarılan bir hadis bu... Yazar Tunay Bayrak soruyor: "Acaba hangi kanadı zehirli, hangisi şifalı?" Ve bu hadisin doğruluğunun İlahiyat Fakülteleri'nde ciddi ciddi tartışıldığını (demek doğru kabul edenler de var) ifade ediyor. İlahiyat Fakülteleri'nin zihinsel düzeyleri de böylece ortaya çıkmış oluyor.
-Ve son bir örnek:
"Allah'tan daha kıskanç kimse yoktur. Övgüden Allah kadar hoşlanan kimse de yoktur. Bunun içindir ki kendini övmüştür" (Buhari, Müslim, Tirmizi).
Yazarımız diyor ki; "Bu hadis, İhlas Suresi'nin Allah tasavvuru ile tamamen çelişmektedir. 'Doğmayan, doğurulmayan, hiçbir şeyin benzemediği, hiçbir şeye benzemeyen Allah' adeta kıskanç, pohpohlanmaktan hoşlanan bir insan olarak tasavvur ediliyor. Üstelik bunun peygamber tarafından söylendiği kabul ediliyor. Ya İhlas Suresini reddetmek ya da bu hadisleri yok saymak gerekir."