Hacettepe'de oyun içinde oyun
Hacettepe'de yaşananların nakline "Nevruz kutlaması için..." diye başlıyorlar ya; hikaye.
Neden 21 Mart değil? Neden 22 Mart değil; 23 Mart.
Söyleyeyim;
Geçen yıl, aynı PKK'lı grup, aynı üniversiteyi Öcalan ve PKK paçavralarıyla donattıktan sonra, 23 Mart 2015'te, 66 öğrenci topluluğu ortaklaşa "teröre karşı birlik yürüyüşü" yaptı Beytepe'de. Önceki gün; Türk gençliğinin üniversitede teröre pabuç bırakmayışının yıldönümüydü. PKK'lılar da "Nevruz" değil, geçen yıl yapamadıklarını yapmak; üniversiteden sonra üniversitelileri de teslim almak için toplandılar.
"Toplandılar" demişken; Ankara katliamından sonra Hacettepe Üniversitesi "toplu halde bulunmanın riski"ni gerekçe göstererek, "bir süre üniversitedeki etkinliklere izin verilmeyeceğini" ilan etmişti. Diyelim sahiden "Nevruz" için toplandı o "güruh"; işkillenmek gerekmez mi; 17 Mart tarihli bu duyurunun üzerinden 10 gün geçmeden, arada bir saldırı daha olmuşken, nasıl oldu da bu "toplanma"ya göz yumuldu?
Cumhuriyet gazetesi, "Ülkücü gençler satırlarla acil servise girip milletvekili ve arkadaşlarına saldırmış" diye duyurmuş olayı; hikaye.
Ha bir de;
İnsaf, vicdan yahu!
Sizi romantik devrimci düşlerinizden uyandırmak istemezdim ama öyle değil o işler.
Şöyle ki; dört ülkücü "öğrenci" çay almak için "okullarının kantinine" gidiyor. PKK'lı grup binayı kuşatıp, ellerindeki sallamalarla çay içen "savunmasız" öğrencilere saldırıyor. Bir sataşma, çatışma yok; direkt "saldırı". Çünkü o dört gençten biri Oğuzhan (Hukuk Fakültesi Öğrencisi) -Ege'de katledilen Fırat gibi- aylardır terör örgütü yanlısı sitelerde ismiyle, resmiyle hedef gösteriliyor. - Fırat gibi- can güvenliğinin olmadığını belirtiyor. İki avukat, bu "delil"leri sunarak suç duyurusunda bulunuyor; daha Aralık ayında. "Haber" diye yayınlanan iftira bültenlerinde dendiği gibi işini satırla görecek olsa neden "hukuk"a sığınsın bu çocuk! Biraz akıl.
O iki avukattan Zülal Karatay'la konuştum; "Savcı sağlam bir dosya hazırlamıştı; Hacettepe'de teröristlere dönük operasyon an meselesiyken canlı bomba saldırıları gündemi değiştirdi..." dedi.
PKK'lıların hedefi Oğuzhan'dı ama saldırıda ağır darbeyi onu korumak için hamle yapan Savaş (Mütercim Tercümanlık'tan yeni mezun, formasyon öğrencisi) aldı. İki kolundaki derin kesikler dışında; boynunu hedef alan (dehşet; boğazını keseceklermiş) son darbeyi engellemek için kaldırdığı sırada eli parçalandı. Akşam girdi, sabaha karşı çıktı; 8-9 saat ameliyatta kaldı. Hem Savaş'ın hem Oğuzhan'ın uzuvlarında az ama işlev kaybı var; fizik tedavi olacaklar.
Hacettepe'deki hadise bu; amasız, fakatsız, kılçıksız "terörist saldırı".
***
İşin CHP kısmı; "ikinci perde".
Saldırı sonrası toplanan ülkücü öğrenciler okulu terk ederken, Beytepe çarşı mevkiinde, -güya grubun arkasını kapatıp güvenli uzaklaşmalarını sağlayacak- özel güvenlikçiler bağırmaya başlıyor. Ne olduğu anlaşılamayan bir kargaşa. Ve iki CHP'li gencin yaralandığı haberi...
Hoppala ve ne alaka. Önce anlam veremiyor ülkücü öğrenciler. Konuştuğum "tanıklar" özel güvenlikçilerin yaygarasına dikkat çekiyorlar; şüpheyle! Ki Fırat'ın katlinde, özel güvenliğin teröristlere yardım yataklık yaptığı iddiasını hatırlatarak sormakta fayda var:
Üniformalarında "güvenlik" yazıyor diye "güvenilir" olduklarından emin miyiz bu kişilerin? Peki ne kadar?
Bugünlük son sözüm, o yara bere içindeki gençlerin bile içine sürüklendikleri hengamede fark edebildikleri "provokatif tuzağı", "birbirine düşürme" girişimini görmezden gelip "faşist saldırı" klişesine sarılarak, bölücülerin ekmeğine yağ süren iki CHP milletvekiline:
Bugün gözden kaçırılmasına vesile olduğunuz asıl saldırganlardan biri, yarın ülkenin herhangi bir yerinde, "patladıktan sonra yakalanan canlı bombalar"dan biri olarak karşınıza çıkarsa vicdanınızın altında kalırsınız!
İşin rektörlük ayağıyla, MHP'li milletvekillerinin TBMM ve Emniyet mesaileri de yarına; ki akıl almaz skandallar var işin o kısmında da!