Hacer'in Kanlı Köpekleri (!)

Niçin bazı konularda aşırı hassasiyet gösteriyoruz? Çünkü taşıdığımız endişe ve kaygıların tarihi kökleri var. Bazılarını kışkırtıcılıkla itham edenlerin, birlikte yaşadıkları toplumun aleyhine ürettikleri tarihle yüzleşmeleri gerekir. Örnek mi istersiniz? Fener Rum Patrikhanesinin tarihine bir bakalım. II. Mehmed İstanbul’u fethettiğinde Ortodoks kilisesinin patriği yoktu. Ortodoks camiada sevilen Georgios-Gennadious Scholarius’u atadı. Hem dini haklar ve özgürlükler tanıdı, hem de kilise hukukuna göre yetkiler verdi. Ne var ki Sultan Fatih’e müteşekkir olan Patrik Gennadious, özel konuşmalarında dini-tarihin kodlarına gönderme yaparak Türklerden Hacer’in Kanlı Köpekleri şeklinde bahseder. Sadakat görüntüsü altında ihanetin tohumlarını atar.
Korfu’da kendini emniyete alan vakanüvis Ducas’ın Sultan Fatih’e layık gördüğü en hafif lakaplardan biri “vahşi hayvan”, diğeri ise “Deccal’ın habercisi” idi. Türklere karşı duyulan kin şöyle dillendirilir: İsa Mesih’in yeniden dirilmesi ne kadar gerçek ise, Bizans’ın dirilmesi de o kadar gerçektir. Bir papaz geleceğe şöyle seslenir: Bir gün semadan bir çağrı gelecek, melek elime bir kılıç verecek, Türkleri Acem sınırına kadar süreceğim.
21 Mart 1657 günü Patrik III. Parthenios, Eflak prensine şu telkinde bulunur: İslam’ın sonu yaklaşmıştır. Kısa süre içinde haçın ve çanların efendileri, imparatorluğun efendileri olacaktır. Bütün Hıristiyan dünyayı Osmanlı’nın aleyhine kışkırtan patrikler, Sultanlara inanç ve hoşgörü nutukları çektiler. Oysa yabancı güçlerle haince bağlantılar kurarak Türk Milleti’ni bu topraklardan çıkarma amacına bağlı olarak açık ve gizli sürdürülen faaliyetler, Fener Patrikhanesi’nin değişmez kaderi olmuştur.
Patrik II. Jeremiah, mali kaynak araştırmak üzere Moskova’ya gider. Çar’a şunları söyler: II. Roma, yani İstanbul kâfir Türklerin elindedir. Gök kubbe altında sadece siz, bütün Hıristiyanların İmparatorusunuz. Yani kâfir Türklere istediğiniz muameleyi yapabilirsiniz. Hiçbir itirazımız olmaz.
Patrik V. Gregorius, Osmanlı Devletinin kendileri için tanıdığı haklara atıf yaptıktan sonra şöyle seslenir: İstanbul, bizim yaşadığımız sonsuza yürüyen bir şehir değil; biz, gelecek olan şehrin peşindeyiz. Bu hedef o kadar canlı tutulmuştur ki, 19. yüzyılda Rus ajanlarla iç içe olan bütün papazlar şunu haykırırlar: Bütün umudumuz, Bizans’ı yeniden diriltmektir. Filiki Eterya adlı gizli örgüt mensupları İstanbul’a Barbaropolis adını verirler. Bir kurye ile İstanbul’a gönderilen mektupta şu emirler yer alır: Yakın, yıkın başkenti. Denizcileri tersanenin denetimini ele geçirmeye teşvik edin. Sultan yangın yerine gitmek üzere çıktığı zaman yakalamak için elinizden gelen her şeyi yapın. Duyulsun ana vatanın sesi... Zafer çok yakın.
Osmanlı’nın çöküşünde her türlü tahrik ve ihanetin faili olan Patrikhane, bu milletin ölüm-kalım döneminde dış güçlerin öncü kuvveti olur. Birlikte yaşadığı milletin aleyhine ajanlık yapar. Bütün kiliseleri silah deposu olarak kullanır, bilgi akışını sağlayan gizli örgütlere çevirir. Bu gerçeği bütün boyutlarıyla gören Mustafa Kemal, Patrikhane’yi ifsat ve ihanet ocağı olarak tanımlar. Yunanistan’da Ortodoksia dergisi çıkaran küresel seyyah Bartholomeos’un “ekümenik patrik” adı altında aynı misyonu devam ettirip ettirmediği konusunda hâlâ kuşkularımız var. Siyasi iktidarlara dini hoşgörüden bahseden Patrik, acaba arka planda hangi özel kodları kullanıyor? Elbette ki bu şifrelerden yeni misyonun ortağı diyalogcuların haberi vardır. Ne var ki onlar küresel barışın büyülü kıyılarında “kanlı köpekler” hakaretini “barış güvercinleri” şeklinde anlayabilirler. Bunda garipsenecek hiçbir şey yoktur. Çünkü “Ilımlı İslam-Patrikhane” mensupları kendilerini Bizans’ın çocukları olarak ilan ettiler. (Bkz: P. Mansel, Konstantiniyye, İst: Everest Yay.)

Yazarın Diğer Yazıları