Haber namustur; yok sayılamaz!
Türkiye'nin, 1920'de oluşturduğu parlamenter yapı ve 1923'te, uğrunda bir kurtuluş savaşı vererek kurduğu cumhuriyetin, başta bölünmez bütünlük olmak üzere birçok değerini tedavülden kaldırıp, yerine yasama-yürütme-yargının bütün yetkilerini tek elde toplayan, denetim mekanizması işletilememek üzere kurgulanmış "Başkanlık sistemi"ni koymasının oylanacağı 16 Nisan öncesi, "ne yapacağı" en çok merak edilen kesim MHP'liler, ülkücüler, Türk Milliyetçileri...
En azından sözde böyle.
Bunun üzerine uzun makaleler döşeniyor... Yeni bir icada imza atıyor edasıyla, bir eli koltuk altına sıkıştırılmış, öteki eli sakalında dolanan "bir bilen amcalar"ca derin analizler yapılıyor... Hemen her gece televizyon ekranlarında bu konuda emin tahminlerde bulunuluyor...
Ve fakat...
Bütün bunları garabet bir halde bu camiaya mensup olmayan kişiler yapıyor.
Hemen hiç kimse, üzerine ahkam kesilen bu kitleye, onların kanaat önderlerine sormuyor; aydınlarını konuşturmuyor.
***
Artık kurumsal temsil yetkisi bulunmayan ama MHP'lilerin oylarıyla "MHP'lilerin vekili" olarak seçilmiş olan Ümit Özdağ... Yusuf Halaçoğlu... İl il dolaşıyor.
Aynı şekilde geçmişte MHP'lileri temsille görevlendirilmiş Sinan Oğan ve Meral Akşener de...
MHP'nin, MHP'liliğini inkâr edemeyeceği Koray Aydın da...
Hadi diyelim ki bu isimlerin "Hayır"ı, "kongre hesabı"yla bağlı olabileceği düşüncesiyle "gerçek" sayılmıyor... Olmaz ama, hadi diyelim ki bizim çok ilkeli basınımız kimsenin bu minvaldeki siyasi hesabına maşa olmak istemiyor...
Eyvallah.
Ya, Ülkü Ocakları'nın, 12 Eylül 1980'den sonraki 10 genel başkanı?
Onların "hayır"ı hangi yüksek ilkeye çarpıp da dönüyor?
Onların, bir süredir yürüttükleri "Hayır" kampanyasının resmi başlangıcını yaptıkları basın toplantısı neden sansüre uğruyor?
16 Nisan'a giden süreçte "kilit" sayılan milliyetçi oyların rengini etkileyebilecek güçteki bir olay haber değil midir?
Haberdir!
Bu haberi, onlarca günlük gazeteden sadece üçü birinci sayfada duyurabilmişse bu nedir peki?
Sansürdür; aleni!
Türkiye 17 Nisan sabahına, hangi tercih doğrultusunda uyanacak olursa olsun, o sabahtan itibaren Türkiye'nin idari sisteminin meşruiyetini sorgulatmayacak yegane yol, 16 Nisan akşamına kadar "demokrasi"ye hiçbir şekilde halel getirilmemesi, temel insan hak ve özgürlüklerinin gasp edilmemesi, Anayasa'nın "eşitlik" ilkesinin hiçbir alanda çiğnenmemesidir!
***
Ülkücüler bir şey diyecek ise, ne diyeceklerini anlayabilmek üzere, MHP'yle birlikte dikkate alınabilecek bir tek kurum vardır;
Ülkü Ocakları.
MHP'nin ne dediğini noktasına, virgülüne kadar, üstelik de övgü ve takdire boğarak aktarıp da, MHP yönetiminde bulunanlar da dahil ülkücüleri "yetiştirmiş" Ülkü Ocakları'nın gelmiş geçmiş Genel Başkanları'nın ne dediğini duymamak, görmemek bilmezden gelmek "gazetecilik" olmaz.
MHP Genel Başkanı'na kulak verip "evet" de diyebilir ülkücüler, Ülkü Ocakları Genel Başkanlarına kulak verip "hayır" da... Bunun kararını gazeteci vermez. Gazetecinin görevi kimin ne dediğini, objektif bir dille aktarmaktır; o kadar. Ve bunu aktardığında hain olmaz ama aktarmadığında pekala ihanet etmiş olur gazeteci önce kendine, sonra okuruna! O bu iki ihtimali de, bu iki ihtimali oluşturan parametreleri de görmek ve göstermekle vazifelidir.
İsmail Küçükkaya, Fox TV'de dünkü Çalar Saat'te tek cümlede özetledi söylenmesi gerekeni:
"Haber saklamak namussuzluktur!"
Haber, gazetecinin namusudur.
***
NE BİLSİN...
--------
İktidar yanlısı gazetede yazan, eski AKP Milletvekili, TBMM Başkanlığı yapmış dört siyasetçinin, ortak imzayla kaleme aldıkları "Hayır" mektubunu kendisine de göndermelerine pek içerlemiş ve köşesinde "Hadi herkese gönderiyorsunuz da bana niye gönderiyorsunuz?!" diye yazmış.
Kim bilir; hiç kimseyi "öteki" görmedikleri içindir belki!
Ama siz bunu nereden bileceksiniz, nasıl anlayacaksınız değil mi!
Haklısınız!..
***
Gazeteci İsmail Saymaz'ın Bolu'da konferans vereceği salonun izni "tadilat" gerekçesiyle iptal edilmiş. Almanlar Bolu'da yönetimi ele geçirdi zahir!..
***
İstifada eşitlik
--------
AKP, önce "16 Nisan'da 'evet' çıkmazsa iç savaş çıkar" diye, sonra da "hayır" diyecek olanlara silah göstererek milleti tehdit eden yöneticilerinin istifalarını istedi.
Merak ettiğim...
Cumhurbaşkanı Danışmanı İlnur Çevik'in "Hayır diyenlere: 7 Haziran sonrası Türkiye'deki kaos ve istikrarsızlığı mumla ararsınız" tiviti de "tehdit" değil mi?
O'nun istifası da istenecek mi?