Tampon, Güvenli ve Özerk Bölge kavramları arasında terminolojik, içerik ve amaç yönünden birbiriyle farklı anlam taşımalarına rağmen halen bazı yetkili ve yazarlarımızca özellikle tampon ve güvenli bölge kavramlarının aynı anlam taşıdığı düşüncesiyle aralarına "veya" kelimesi konularak kullanıldığı görülmektedir.
Tampon Bölge, güvenliğin sağlanması amacıyla iki devlet arasında hudut boyunca askerden arındırılmış bölgedir. Güvenli Bölge, BM'nin uluslararası hukuk çerçevesinde belirli bir bölgede insani yardım amacıyla güvenlik önlemlerinin sağlanmış olduğu bir alandır. Özerk Bölge ise belirli bir alanda yaşayan toplumun dış münasebetler dışındaki tüm diğer alanlarda kendi kendini yönetme şeklidir.
1990'da Irak'ta BM kararıyla inşa edilen Güvenli Bölge adı altında Özerk Kürt Bölgesi oluşturulmuştur. Bugün aynı senaryo Suriye için dizayn edilmektedir. Suriye'de Güvenli Bölge fikri 2011'de Esad rejimine karşı başlayan ayaklanmayla eş zamanlı Uluslararası Batı İttifakının kendince uygun gördüğü Güvenli Bölge oluşturulmasının yanı sıra bir oldubittiyle Türkiye'nin Suriye'de tek başına kara harekatı yapmasına dair talepleri Ankara tarafından TSK'nın yapacağı kara harekatının ancak uluslararası meşru zeminin oluşturulması ve müttefik ülkelerle ortaklaşa yapılmasının uygun olacağı bildirilmiştir.
Daha sonra Ankara'nın arzu ettiği Güvenli Bölge veya Tampon Bölge tesis etme konusundaki arayışları Amerikalılar tarafından sürekli sonuçsuz bırakılmıştır.
Rus uçağının düşürülmesinin ardından stratejik değişimle başlatılan Fırat Kalkanı sonucunda Türkiye Suriye'nin siyasi denkleminin önemli bir oyuncusu konumuna gelebilmiştir.
23-25 Ocak Astana zirvesinin ardından Rusya'nın Suriye için Rus uzmanlar tarafından hazırlanan yeni anayasa taslağında "Özerk Bölge" ve "Suriye Federasyonu" ifadesinin yer alması ile ABD'nin yeni başkanı Trump'ın ayağının tozuyla ABC televizyonuna verdiği demeçte Suriye'de halk için Güvenli Bölge oluşturacağını ifade etmesi farklı yorumlara yol açmıştır.
Bazı siyasi gözlemcilere göre Rusya'yla ABD arasında Suriye konusunda bir gizli ajanda olabileceği yolundadır.
Rusya'nın hem ABD tarafından korunmakta olan Kürt gruplarının, hem de rejimin yanında yer alması ABD'nin Kuzey Suriye tezini desteklemektedir.
Öte yandan İsrail'in istihbarat kaynaklarına yakın Debkafile sitesi, ABD Başkanı Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Putin'le Suriye'de Güvenli Bölge kurulması konusunda anlaştığını ileri sürdü. Aynı sitede yayınlanan haritada; Türkiye'nin Suriye'deki Azez-Cerablus civarında, ABD'nin ülkenin kuzeyindeki Afrin, Kobani gibi Kürt bölgeleriyle İsrail sınırında, Rusya'nın ise Lazkiye ve Tartus üslerini kapsayan Akdeniz kıyılarında garantör olacağı güvenli bölgeler oluşturulacağı görülmektedir.
Astana Zirvesinden sonra Ankara'nın bilgisi dışında ortaya atılan bazı senaryolar dikkat çekicidir. Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki koridoru önlemek ve DEAŞ'ı sınırdan uzaklaştırmak için başlattığı Fırat Kalkanı devam ederken özellikle müttefik olduğu ülkelerden beklentisi halen karşılanmamaktadır.
İran açısından durum biraz farklı olsa da Ortadoğu'da neredeyse süper güç gibi davranmaktadır. Hali hazırda İran; Bağdat, Sana, Beyrut, Şam gibi önemli başkentlerde nüfuz sahibidir.
Her ne kadar PYD'nin Astana'ya katılması Ankara tarafından engellendiyse de 20 Şubat'ta Cenevre'de yapılacak toplantıya Suriye Demokratik Güçleri Birliği adı altında katılması muhtemeldir.
Washington Post'ta birkaç gün önce yayınlanan haberde Trump'ın PYD/PKK'lı Rakka Planını rafa kaldırttığı hususuna gelince ya PYD'nin DAEŞ ile baş edemeyeceği görüşü ağırlık kazandı, ya da New York'a davet edilen birbiriyle ihtilaflı olan Kürt grupları arasında barış sağlanamadı veya Türkiye'nin Suriye ile ilgili taleplerinin dikkate alınacağı kanaatindeyim.
Türkiye, ulusal birliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik ciddi tehditlerin ve bekası yönünden kritik bir süreçten geçmektedir. Ankara'nın bu oyunlar karşısında çok dikkatli adımlar atması gerekmektedir.