Güven tazelemek şart
Şehitlerimiz geliyor. Bir hafta içinde kaç şehit? Acaba Zat-ı Muhterem'in içi sızlıyor mu?
PKK kurucusu Abdullah Öcalan'a "sayın", şehitlerimize "kelle" demişti. (Bu yüzden "üç kuruş" tazminat cezası da almıştı! Aldığı cezaya değil; "üç kuruş"a çok kızmış, "İsteyeceksen adam gibi para iste!" diye çıkışmıştı.) Sonra "terörist başı" dedi, "şehit" dedi. Ama İstanbul seçimini (hâliyle Türkiye seçimini) kaybedeceğini anlayınca, "Öcalan yetiş! N'olur bir mektup!..." moduna girdi. Yetmedi, küçük kardeş Osman'a koştu. Osman Kandil'den kopmuş, Kuzey Irak'ta düze inmişti. TRT muhabiri, kırmızı bültenle aranan Osman'ı hemen buluverdi! (Bulan elbette MİT!) (Aklıma geldi... Osman yerine A. Öcalan, İmralı'da düzenek kurulup canlı yayına çıkartılmalıydı. Maksat reytingse 100'e katlardı!)
Sizin hiç mi Allah korkunuz yok! Şimdi bir şehidin cenaze törenine nasıl katılacaksınız?! Bir şehit ailesini arayıp nasıl baş sağlığı dileyeceksiniz? Samimiyetinize kim inanır!
MİT, TRT muhabirini Osman'ın evinin kapısına kadar götürüyor. Niye içeri girip paketlemiyor? Zamanında Kuzey Irak'ta Şemdin Sakık'ın önü kesilip paketlenmişti hâlbuki.
Soruyorum: MİT'e TRT muhabirini Osman'a götürme emrini veren/verenler suçlu mu, suçlu değil mi? Belki bir şehitler ve gaziler derneği çıkar, inadına "üç kuruşluk" tazminat davası açar!
"Help! help! Yetişin Öcalan kardeşler!" çığlığı arasında Doç. Dr. Ali Kemal Özcan adını bulduk. Abdullah Öcalan'ı garantiye almak için Ali Kemal, "akademisyen" sıfatıyla İmralı'ya götürüldü, mektup getirtildi. Hayret bişiy! Ali Kemal'i oraya kadar ne yoruyorsun! MİT elamanı kopyayı alıp gelir, Ali Kemal de ekrana çıkıp okurdu. (Ali Kemal için samimi bir dil kullanmamın sebebi, geçmişteki tanışıklığımız. Yazmıştım.)
Hakkı Öznur'un iki ciltlik çok ama çok önemli kitabının yayınlandığını burada yazmıştım: "Ortadoğu'nun Cahşları" (Panama Yayıncılık, 1. cilt 1046 s., 2. cilt 1036 s.) Türkiye'yi bölmeye kalkışanları, etnisite kutsayıcılarını, PKK-Marxist militanların faaliyetlerini, Talabanî'nin, Barzanî'nin ayak oyunlarını, birbirini yiyen bölücüleri, asıl Abdullah Öcalan'ın iç dünyasını ve gerçek yüzünü bütün ayrıntılarıyla bu eserde okursunuz.
(Hakkı kardeşim! Yayınevine söyle, kitabı Saray'a da yollasınlar! Ama Fahrettin Altun adına! Saray'ın iletişimcisi o! Makama iletir! Türkçemizi ne hâle getirdiler. "İletişim" ve "iletmek" apayrı kelimeler.)
"Ortadoğu'nun Cahşları"nın 2. cildinin 614-615. sayfalarında Ali Kemal'in, 1996 yılında Suriye'de A. Öcalan'ın rahle-i tedrisin nasıl geçtiği, kendi yazdıklarından nakledilmiştir.
Hakikaten PKK ile kesintisiz mücadele etmesi gerekenlerin ikircikli tavırları, insanları umutsuzluğa sürüklüyor. Bu kafadaki insanlar mücadeleyi nereye kadar götürebilirler!
TRT'ye kırmızı bültenle aranan birini nasıl çıkarttırırsınız! Sonra nasıl "Ben bilmiyordum kırmızı bültenle arandığını." diyebilirsiniz!
Halk aptal yerine konmuştur!
"Yukarı" emretmenden kimse İmralı'ya gidemez. Kimse Osman'a mikrofon uzatamaz.
Korkun! Halkımız (siz "milletimiz" diyebilirsiniz) her şeyin farkında!
Yeni rejim, bir oyunla kurulmuştu. İstanbul seçimi ölçüdür; güven tazelemek şart. Tekrar referanduma gidilmelidir!