Günün, ayın, yılın adamı!
Kimse "git" demediği, tersine yoğun bir "kal" baskısıyla karşı karşıya olduğu halde "mahkeme kadıya mülk değil" deyip "yolcu"luğun gereğini yerine getirmesi de...
1 dönem yönetim kurulu üyeliği, 3 dönem başkanlık olmak üzere "resmi görevli" olarak geçirdiği 8 yılın "hayatın ne büyük bir bölümüne denk geldiğini" fark edip, aday olması halinde kazanabilecek, -açık olmak gerekirse- rahatlıkla da kazanacakken, "makamın büyüsüne kapılmadan, insanların teveccühünü, sevgi ve saygısını suistimal etmeden, tadında bırakması" da...
İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal'ın dün yayınladığı "veda" mesajının her satırı, sunduğu her gerekçesi ayrı ayrı çok kıymetli ama bir cümlesi var ki, o cümlenin psikolojisi, özgüveni, hürriyeti, başta siyaset, içinde "bırakamayanları", "gidemeyenleri" barındıran bütün kurumların duvarlarına mümkün olan en kocaman harflerle kazınmalı:
"Sadece baro başkanlığını bırakıyorum. Ümit Kocasakal olmayı ise son nefesime kadar sürdüreceğim."
***
Bırakamayanların bırakamamalarının en temel nedenini hükümsüzleştirebilir bu cümlenin idraki.
Çünkü yazık ki, mesela A partisinin genel başkanı Ali, genel başkanlığı bıraktığında artık Ali de olamayacağına, Ali olarak bu toplumda var olamayacağına, önündeki sıfatlar olmaksızın Ali'ye saygı duyulmayacağına inandırmış kendini. Bunun için istiyor belki ama cesaret edip de gidemiyor. B sendikasının genel başkanı Veli de öyle... Makamsız bir Veli'yi herkesten önce kendisi değersizleştirmiş gözünde; toplumun da öyle yapacağını düşünüyor haliyle. Hatta bilmem ne gazetesindeki C köşesinin ebed müddet kendine tahsisli olduğu varsayan ve "dünyaya kazık çakacağını sanan adamın hezeyanları"nı yazan köşe yazarı Ahmet de...
***
Kocasakal, "makamlar bir gün gittiğinde, geriye kalacak olan tüm çıplaklığınızla siz olmaktasınız" diyor ya; işte o geriye kalacak olanla yüzleşmekten korkuyor galiba "büyük adamlar";
Çok büyük ihtimalle ömürlerinin büyük bir bölümünde, alkışlandıkları şey olduklarına inanmışlar, inandırılmışlar; kendilerini unutmuşlar. Bunun için "ölene kadar" kalmaktan yanalar; "sonra"larının olmadığını düşünüyorlar, yaşamayı başaramamaktan korkuyorlar.
Halbuki filmin en başına dönebilseler hatırlayacaklar;
"Ali oldukları için", "Veli oldukları için" seçilmiştiler o makamlara; aslında "kendileri"ni makamlarına değil tam tersine "makamları"nı kendilerine, seçilmelerini sağlayan yeteneklerine, niteliklerine borçlular.
Ve şimdi kendilerini var edenin "makamları" olduğu sanrısıyla geciktikleri her gün "kendilerine"; herkesten önce ve herkesten çok yine "kendileri"ne haksızlık ediyorlar!
***
Baro Başkanı olduğu günden bu yana mesaisini adadığı birçok mücadelesi için alkışlıyorum Kocasakal'ı ama sanıyorum en coşkulu tezahüratımı "Eşim ve çocuklarımın da beni özlediklerini düşünüyorum" diyerek "yaşadığını" hissettirdiği dün kazandı!
Hiç şüphesi olmasın, çocukları "ülkeme hizmet etmek için makama ihtiyacım yok" diyerek bıraktığı mirasla gurur duyacaklar...
Ve hiç şüphesi olmasın, haktan, hukuktan, adaletten, Cumhuriyetten, ulus devletten yana olan yüzbinlerce insan, en kısa sürede kapısını çalacaklar;
Kim bu vedanın yeni başlangıçlara gebe olmadığını söyleyebilir?
**********
Bir medya patronunun -gerçek ise- iktidarlı dostları ile utanç verici dizayn/biat diyalogları ile bu diyalogların "yasa dışı" yolla, özel hayatın, haberleşmenin gizliliği ihlal edilerek ele geçirilmiş olması arasında sıkışınca eli yazmaya varmıyor insanın; hele bir at izi mi, it izi mi ortaya çıksın da...
*****
Çok geç...
-----
2005 yılında bir PKK itirafçısına ait kitapçının bombalanması olayı ve akabindeki provokasyonların üzerlerine yıkılmasıyla başlayan kabusları 11 yıl sürdü. Tutuklandılar. Yeniden tutuklandılar. Hüküm giydiler. Ve dün nihayet Şemdinli kumpası içinde beklenen karar çıktı; yeniden yargılanacaklar. İki "sahipsiz" astsubay Ali Kaya ve Özcan İldeniz'in tahliyesi sevindirici ama; 11 yıl sonra gelen "adalet" mi şimdi? Olabilir mi? Ömürleri tükendi...
******
ABD-"FETÖ" aşkına Suriye freni
------
9 Mart 2016... "FETÖ" denilen yapının "darbe girişimi"nden sadece 3 ay önce. Ruşen Çakır, PKK açılımının mimarlarından Henry Barkey'e ABD'nin, "AKP iktidarının başta Zaman ve Boydak grubu olmak üzere cemaate dönük yaptırımları" hakkındaki düşüncelerini soruyor...
Barkey'in cevabı net:
- Zaman gibi büyük bir gazeteye el koymanın faturası AKP hükümeti için çok daha yüksek olabilirdi ama Amerikan hükümetinin şu anda o kadar başka dertleri var ki, başka bir bela istemiyor. ABD'nin şu an en önemli gündemi Rakka'ya doğru planladığı operasyon!
Şeytanın sor dediği:
Küresel işgalcilerin ajandalarında Suriye operasyonu olmasaydı; 15 Temmuz 2016 gecesi uğradığımız o alçak girişim "girişim" olarak kalır mıydı?