"Süperstar" apoletli, hiç eskimeyen ama ifadesi gittikçe donuklaşan şarkıcımız Ajda Pekkan, 1975 yılında çıkardığı 45''lik "Kimler Geldi Kimler Geçti - Kaderimin Oyunu" plağı ile dinleyenlerin gönüllerinde adet fırtınalar estiriyordu.
Ne diyordu Süperstar''ımız;
Bilmem ki bu akşam sen de bir hoş musun?
İçmeden hatıralardan sarhoş musun?
Ellerin sanki bak hâlâ ellerimde
Yanıyor duyuyor musun?
Dostlar seni söylüyor sahi mutsuz musun?
Bu yolda dönüş yok sen bilmiyor musun?
Her şey gönlünce olmaz demiştim sana
Kaderden kaçılmaz görüyorsun
Kimler geldi hayatımdan kimler geçti
Hiçbirisi hasretini gidermedi
En güzeli senin kadar sevilmedi
Kimler geldi kimler geçti
En güzeli senin kadar sevilmedi
Kimler geldi kimler geçti
Korkma bu akşam gelip çalmam kapını
Başkası paylaşıyor alın yazını
Ben sensiz yaşıyorum yasak aşkını
Söylüyorum şarkını
Kimler geldi sorma sakın kimler geçti
Hiçbirisi hasretini gidermedi
En güzeli senin kadar sevilmedi
Kimler geldi kimler geçti
En güzeli senin kadar sevilmedi
Kimler geldi kimler geçti
Kimler geldi sorma sakın kimler geçti
Hiçbirisi hasretini gidermedi
En güzeli senin kadar sevilmedi
Kimler geldi kimler geçti
En güzeli senin kadar sevilmedi
Kimler geldi kimler geçti
Günümüz futbolundaki her şey baş döndürücü bir hızla değişiyor.
2022 Katar''da gerçekleşecek Dünya Kupası organizasyonunda "Yarı Otomatik Ofsayt Sistemi" kullanılacak. Sistem saniyede 50 kare ile oyuncuları tüm uzuvlarıyla anlık olarak takip edecek. Stadyumlara yerleştirilecek 12 kamerayla futbolculardan alınacak veriler ve topun hareketleri sisteme aktarılacak.
FIFA Hakem Komitesi Başkanı Pierluigi Collina "VAR, futbola çok olumlu bir etki yaptı ve çok sayıda hatanın önüne geçti. Yarı otomatik ofsayt sisteminin de bunu daha ileriye taşıyacağına inanıyoruz" dedi
Memleket sınırlarında hâlâ "Yağlı Güreş" tadında cebelleştiğimiz "VAR" ile güreşi sonlandıramamışken, bu "Yarı Otomatik Ofsayt" sistemi bizi "Bozar abi!" demedi demeyin.
Evet! Memleket de futbol da değişiyor, evrimleşiyor kabul ama söz konusu "biz" olunca düşünmeden olmuyor.
1932 yılında Fenerbahçe''nin ilk yabancı teknik adamı Macar "Josef Sveng"di ve dönemin yokluğundan nasibini almış "masör kıtlığında" Sveng hem beyine kuvvet taktikler verirken hem de futbolcusunun bileğine kuvvet masajı yapıyordu.
Şimdi ise Avrupa maçlarında onlar kadar koşmamız gerekiyor "ön görüsüyle" sadece bir maç için aşırı yükleme yaparak tüm futbol takımının, kulübün başarı geleceğinin dibine "sakatlık" bombasını bırakıyoruz.
Kulüplerimiz yine transfer yarışında iken, Portekizli futbolcu iklimi rüzgârları ılık ılık esiyorken, zamanında Beyoğlu Spor Kulübü, belki de bir ilki gerçekleştirip "Habeşistan''dan" futbolcu transfer etmiş.
Peki! Ya hakemler onlara ne demeli? Her sezon futbolun önüne geçen, futbolu istediği gibi yöneten, kulüplerin milyon dolarlarının sokağa atılmasının bir sebebi olan hakemler, onlara ne demeli?
1983 yılında İnönü Stadı''nın altında bir odada, yazılı sınavı geçen hakem adayları mülakata alınır ve geçmişin çok ünlü hakemi sorar; "Diyarbakır''da, Diyarbakırspor-Gaziantepspor maçını yönetiyorsun. Diyarbakır 1-0 önde, maçı kazanırsa şampiyon ve son dakika. Diyarbakırspor ceza sahası içinde bir hakem atışı yapacaksın. Oyuncuları yanına çağırıyorsun, bir Antepli hemen yanına geliyor. Diyarbakırspor''dan gelen yok, ağırdan alıyorlar. Ne yaparsın?
Hakem adayı; "Kurallara göre, hakem atışı yapılırken yanımda her iki takımdan da oyuncu bulunması gerekmez. Topu elime alır, oyuncuları çağırdıktan sonra elimden bırakırım. Ağırdan alan tarafı beklememem gerekir. Ama hocam… Diyarbakır''da öyle kritik bir anda bu kuralı uygulayacağımı sanmıyorum. Diyarbakırspor''dan da bir oyuncunun gelmesini beklerim der.
Bu cevap "güzel, iyi" gibi gülümsemeli tepkiler toplar ve mülakatı hakem adayı başarıyla atlatır.
Bugünlere baktığımızda ise biz kendimizi eğitemiyoruz, bizi ancak bir yabancı adam eğitebilir diyerek çağırdığımız Jaap Uilenberg''in Sergen Yalçın operasyonu hâlâ zihinlerde…
Türkiye''de de futbol tıpkı diğer her şey gibi bir bilinmezlik içinde. Bu bilinmezlik koridorundan çokça isimler gelip, geçmekte ama orta yerde duran bir sıkıntı var ki! O hâlâ çözülmüş değil.
Sıkıntının adı "Bizim Zihniyet."
Gerçekten ne olacak? Düzelir miyiz? Var mı bir ümit, bir ışık? Yoksa tünelin ucu hâlâ görünmüyor mu?