İnsanlık tarihine dair bilinenleri değiştiren Göbeklitepe, tek değil. Şanlıurfa’daki Karahan Tepe ve Harbetsuvan Tepesi’nde yapılan kazılarda Göbeklitepe benzeri onlarca dikilitaş bulundu.
Göbeklitepe’nin keşfi dünya tarihi açısından bilinen pek çok gerçeği değiştirdi. Yaklaşık 12 bin yıl önce inşa edildiği çağın beklenenden çok ötesinde olan T şeklindeki dikilitaşlar ve üzerlerindeki benzersiz rölyefler dünya genelinde ilgiyi bölgeye çekti.
Ancak Şanlıurfa’da Karahan Tepe ve Harbetsuvan Tepesi olarak adlandırılan bölgelerdeki keşifler, Göbeklitepe’nin tek olmadığını ortaya koydu. Karahan Tepe’de, Göbeklitepe’deki dikilitaşlara benzer 250’den fazla, Harbetsuvan’da ise 30 civarında dikilitaş tespit edildi.
Karahan Tepe’de tıpkı Göbeklitepe’de olduğu gibi her yapıda 12 taş, duvarda ve iki tane de merkezde bulunuyor.
DW Türkçe'nin haberine göre İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Karahan Tepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, "Çıkarılan dikilitaşların bazılarının üzerinde kabartma hayvan betimleri var. Bunların üzerinde tilki ve yılanlara rastladık. Bu hayvanlar da birebir Göbeklitepe‘deki sembolik dünya ile örtüşüyor" diyor.
Kazı işlemlerinin birkaç 10 yıl sürmesi beklenen Karahan Tepe, Tektek Dağları Milli Parkı içerisinde yer alıyor. Prof. Dr. Karul, "Biz oradaki projeyi Milli Park ile entegre bir şekilde düşünüyoruz. Koruma altındaki hayvan ve bitki türleri açısından düşündüğümüzde Karahan Tepe'deki o türlerin zaman içerisinde, 12 bin yıl öncesine giden yolculuğunu bize anlatacak bir yer" diyerek, projenin sadece arkeolojik bir yönü olmadığını aynı zamanda Milli Park ile entegre bir çevre boyutu olduğunu da belirtiyor.
Harran Ovası'nın etrafında, Göbeklitepe ile çağdaş, benzeri özelliklere sahip çok sayıda yerleşim yeri biliniyor. Diğerlerinin boyutları Karahan Tepe ve Göbeklitepe kadar büyük değil.
Ama yine de yüzeydeki dikilitaşlar ve rastlanılan çakmak taşı aletlere bakınca tamamen aynı kültürel süreci yansıttıklarını kaydeden Prof. Dr. Karul, "Karahan Tepe’yi kazmaktaki maksatlarımızdan birincisi, Göbeklittepe'yi anlamak. Göbeklitepe’yi anlamanın birinci yolu Göbeklitepe'den geçmiyor. Başka yerlerden karşılaştırma yapmak, bu konuda bize büyük bir avantaj sağlayacak" şeklinde konuşuyor.
Çoğu arkeolog ya da araştırmacı, Göbeklitepe’de bulunan yapıları tapınak olarak adlandırıyor. Ancak Prof. Dr. Karul, bu konuda farklı bir bakış açısına sahip.
Yapıların birbirine benziyor olmasının bunlara tapınak denmesine olanak sağladığını kaydeden Prof. Dr. Karul, "Ama diğer taraftan bu yapıların içerisinde nasıl bir ritüelin gerçekleştiğini bilmediğimiz sürece de bunlara tapınak dememiz o kadar güç. Yani mimari benzerliklerden yola çıkarsak tapınak diyebiliriz ama içerisinde gerçekleştirilen ritüelin bir tapınma mı, yoksa bir tören mi, ne olduğunu bilmeden bunlara tapınak demek biraz zor. Bu nedenle de ben özel yapı demeyi tercih ediyorum" diyor.
NEREYE TAŞINDILAR?
Bir diğer kazı alanı Harbetsuvan Tepesi'ndeki kazı çalışmalarına bilimsel danışmanlık yapan Iğdır Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Bahattin Çelik, "Harbetsuvan Tepesi de Göbeklitepe’ye benzer özellikle taşıyor. İçinde T şeklinde dikilitaşlar var. MÖ. 8800-8700'‘lü yıllara ait" bilgisini verdi.
Harbetsuvan Tepesi’nin Karahan Tepe’nin bir uydu yerleşimi olduğunu söyleyen Çelik, "Göbeklitepe, Karahan Tepe ile aynı büyüklükte. Harbetsuvan, Karahan Tepe’nin 6 kilometre güneybatısında bulunuyor. Karahan Tepe aşağı yukarı 110 dekarlık, Harbetsuvan Tepesi yaklaşık 6 dekarlık bir alana sahip. Karahan Tepe’ye yakın olduğu için muhtemelen Harbetsuvan Tepesi’ndeki insanlar Neolitik dönemde Karahan Tepe’den ayrılıp Harbetsuvan Tepesi’ni kurmuş diye düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.
NEOLİTİK SOĞUK HAVA DEPOLARI
Prof. Dr. Çelik Göbeklitepe’yi de ilgilendiren önemli bir keşfe imza attı. Ona göre, hem Göbeklitepe, hem Karahan Tepe, hem de Harbetsuvan Tepesi etrafında yoğun miktarda tuzak alanları bulunuyor. Prof. Dr. Çelik, "Yabani hayvanları avlamak için etrafını taşla ördükleri 30-40 dekarlık tuzak alanları tespit ettik. Bu tuzak alanlarında yabani hayvanları avladıktan sonra belki bunları aynı anda tüketemiyorlardı, bunları tütsülüyor veya tuzluyorlardı. Bu tür tapınak, dini yapı, kült yapı diye düşündüğümüz yerlere bunları stokluyorlardı diye düşünüyoruz" şeklinde konuşuyor.
Bu görüşünü ise Suriye’de 30 yıl önce bulunan bazı Neolitik yerleşimlerde hayvanların tuzlanarak depolandıkları yerlerle benzerliğine bağlıyor.
Prof. Dr. Çelik'e göre, Harbetsuvan Tepesi’nde örneğin hayvanlar içeri girip etleri almasın diye depolama ve güvenlik amaçlı yapılmış yapılar bulunuyor.
KASTEN GÖMÜLDÜLER
Harbetsuvan Tepe’nin de tıpkı Karahan Tepe ya da Göbeklitepe gibi terk edilmeden önce kasten gömüldüğü düşünülüyor. Bir daha geldiklerinde içini açıp tekrar kullanabilsinler diye ancak bir daha gelmiyorlar. Prof. Dr. Çelik’e göre, muhtemelen yabani hayvan oranlarında azalma olduğu için bu bölgeleri terk ettiler ve daha sonra nehir kenarlarına yerleştiler.
Prof. Dr. Necmi Karul da keşfedilen yerleşim yerlerinin kasten gömüldüğü görüşünde. Prof. Dr. Karul, "Bu işlemin de bir ritüel olduğunu düşünüyorum. Yani yapıların içi boşaltılmış, ardından temiz, içerisindeki küçük taşları ve siteleri toprak olan, bir toprakla örtülmüş. Karahan Tepe örneğinde bu tür bir dolgunun üzerine büyük yaslı taşlarla yapıların en üst seviyesinde kapatıldığını görüyoruz. Dolayısıyla gömme işlemi var ve bu ritüelin bir parçası" bilgisini veriyor.
Prof. Dr. Çelik, bu insanların Natufyan dönemi olarak adlandırılan İsrail ve çevresinden yani Levant Bölgesi'nden gelen bir kültüre mensup olduklarını düşünüyor:
"Neolitik dönemden hemen önce, günümüzden 12-13 bin yıl önce ortaya çıkıyor; ilk kez orda görüyoruz daha sonra bu bölgelere yayılıyor. Levant Bölgesi’nden gelen bir kültür bu. Tapınak yapma geleneği değil de tuzak alanları, yabani hayvanları avlama geleneği Levant kültüründen gelen bir kültür. Ama buraya geldiklerinde taşlarla tuzak alanının etrafını örme tekniklerini çok iyi öğreniyorlar. Bu öğrenmeden mütevellit mimariyi taşlarla yapmak, T şeklinde dikilitaşlar olsun onlar için daha kolay hale geliyor."
Ancak Göbeklitepe, Karahan Tepe ve Harbetsuvan Tepesi, bölgede keşfedilen tek yerler değil. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin toprakları bu tarzda sayısız hazine saklıyor. Prof. Dr. Çelik, "Mardin'de de aynı Harbetsuvan Tepesi, Karahan Tepe, Göbeklitepe gibi bir alan bulundu. Siirt’te bulundu, Batman’da bulundu. Adıyaman’da T şeklinde bir dikilitaş var şu anda Adıyaman Müzesi’nde. Gaziantep’te bir heykel bulduk. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bu Neolitik dönemde inanılmaz bir moda gelişiyor, Göbeklitepe benzeri yerler yapılmaya başlanıyor" diyor.
ŞANLIURFA MÜZESİ'NE ÇOK SAYIDA TARİHİ ESER ULAŞTI
Bölgede bulunan tarihi eserler Şanlıurfa Müzesi'nde toplanıyor ya da sergileniyor. Şanlıurfa Müze Müdürü Celal Uludağ yapılan kazı çalışmaları sonucu müzeye, Göbeklitepe ile çağdaş insan heykelleri, hayvan heykelleri ve figürinler ulaştığını belirtti.
Şanlıurfa sınırları içerisinde özellikle bu şekilde Neolitik döneme tarihlenen 10 tane kutsal alan olduğunu kaydeden Uludağ, "Şanlıurfa’nın Neolitik dönemde de bir inanç merkezi olduğunu, özel seçilmiş bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Zaten bu bölge Mezopotamya, bereketli topraklar olduğu için dönem insanı bu alanda yerleşmeyi, bu alanda mimari kurmayı tercih etmiş” dedi. Şu ana dek Göbeklitepe'yi 500 bin kişinin ziyaret ettiğini kaydeden Uludağ, yapılan çalışmalar ve UNESCO süreciyle birlikte bölgenin bilinirliğinin daha da artacağını ifade etti.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin hazineleri her geçen gün insanlık tarihine dair bilinenlere yenilerini ekliyor. Kazılar tamamlandığında belki de tarihe dair sorulara tüm yanıtlar bu topraklardan çıkmış olacak.