Gün, bugün!..

Demokrasiyi araç olarak kullandığını hiç saklamayan demokrat maskelilere, demokrat olduğunu zanneden millî ruhtan uzak siyâsilerin verdikleri desteklerle tarifsiz sıkıntıdayız!
Devleti-milleti karşılıksız seven; devlet sürsün, vatan bölünmesin, millet zarar görmesin diye vatandaşlık görevleri neyse bihakkın yapan, ölmek gerektiğinde sırasını kimseye vermeyen, gerektiğinde ömrünü cezaevlerinde millete hîbe eden, sipariş mahkemelerin kurduğu darağaçlarında devleşerek Hakk’ka yürüyen; ezildikçe güçlenen, öldürüldükçe çoğalan, tek kişi dahi olsa bulunduğu yerdeki millî rûhu ayakta tutabilen Ülkü Devleri’ne sesleneceğim bir daha!
“Evimizin evi” diye tarif edilen vatan’ın asıl sahiplerine; millet olunmazsa devlet olunamayacağını bilen, bildiği gerçek yaşasın diye gözü kapalı binlerce kere ölen Ülkücülere, gerçek millet evlâtlarına, evlâd-ı fatihâna, “Ne mutlu Türk’üm diyene” derken yürekleri ağızlarında atan Türklere sesleneceğim. Efsâneleşen Ülkü Devleri’ne sesleneceğim.
Başımıza ne geldiyse gayrimillî siyâsilerin işbirlikçiliklerini siyâset olarak dayatmalarından geldi! Eskiden şucu-bucu olan dönmüşlerin, döneklerin, kaçakların bir araya gelerek oluşturdukları “deprem çadırı” dediğim AKP’deki eskimişlerin, döküntülerin, alınıp satılabilen ucuz ’Dolma Kalemler’in; devlet uçaklarında, devlet kurumlarında, devletin sır odalarında yer bulmalarıyla, demokrasiyi araç kullanan demokrat maskelilerin onlara tanıdığı rahat yaşam standardıyla, olmadık işler, olması mümkün olmayan işler geldi başımıza!
Ülkü Devleri’nin kimi kızdı çekildi. Kimi küsmeğe tenezzül etmediği için sessiz sedâsız evini kendine aşiyân etti. Kimi “Ekerken yok, biçerken yok, harmanda kardeş” fıtratlı kurnazlar tarafından hak etmedikleri şekilde uzaklaştırıldı. Sebepler, saikler, olaylar, sayıldıkça sayılabilir ve nerdeyse tamamına yakını da haklı olan meselenin asıl sahipleri siyâsetten uzak durunca; bekçisiz köylerimizde başıboş bırakılmış kuduz itler, kulakları küpeli olarak dolaşmaya başladılar!
Bir kaç yıl önce en etkili-yetkili bir kurumumuzun başındaki zat tarafından ifâde edilen; “Ehven-i şerre mecbûriyet” politikasıyla; savaşmadan ölüyoruz, yenilmeden teslîm oluyoruz!
BOP Eş Başkanlığını, Yahûdilerden aldığı madalyasını övünerek taşıyan; yıllarca Haçlı Birliği dedikleri AB sancaktarlığında “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyenleri bile sollayan, Millî Görüş gömleğini değiştiğini, bu yüzden geliştiğini söyleyen “van minüt” çü, zatın tamiri zor tahribatlarına muhatabız!
BOP Eş Başkanı’nın; “CeHaPe, MeHaPe, terör örgütü, İmralı... bak karşımıza dikilen bunlar!” diyerek siyâsi edep sınırlarını aşmasına rağmen; “Meclis’i basarız, Tayyip’i asarız!” diye ürüyen kuduzlara; “Siyasi fikirlerine ne kadar karşı olursak olalım, bu ülkenin Başbakan’ına bu sözleri söyleyenlerin hakkından gelmek, muhatapları sussa bile bizim boynumuzun borcu olsun” deme millî ferâsetini gösteren, tam zamanında söylenen doğruyu desteklemek zorundasınız! Bir kaç kere ifâde ettim, tekrarlayayım: Allah rızası için bir kere de yağan yağmur, bizim yarıklarımızı kapatsın! Bir kere daha; bize yapılanları unutup, bizim yaptıklarımızı da unutturalım. Bir kere daha boy abdestimizi alarak tövbe edelim. Doğru zamanda, doğru zeminde, doğru safta yer alarak Milletimizin mâkus talihini değiştirme hak ve salâhiyyetimizi kullanalım.
Biliriz ve bilirler ki Ülkücüleri dar ağaçları, kahpe kurşunları, kurgulu mahkemeler, cezaevleri, sürgünler, dayanılmaz hasretler yıldıramadı, yıldıramaz!
Tam zamanıyken, hemen bugün Ülkü Devleri; eskiden ülkücü olduğunu zanneden safralarını atarak, eskimeyen yol arkadaşlarıyla, Ülküdaşlarıyla buluşarak, yeniden kavilleşerek net bir duruş sergilmelidirler diye, buna mecbûrdurlar diye düşünüyorum.
Yarın çok geç olur ve bu geç kalmışlığın tek sorumlusu, tek suçlusu da lazım olduğu zaman bulunamayanlar olur, gün bugün vesselâm...

Yazarın Diğer Yazıları