Cumhuriyet kurulduğundan bu yana herkes "Egemenlik milletindir" der durur. Yapılan anayasa değişikliği, referandumda kabul oyu alırsa "egemenlik milletindir" sözü artık tarihe karışacak ve… Egemenlik bir kişinin olacak!
Mesele Erdoğan meselesi değil, sistem meselesi…
Erdoğan da herkes gibi bir fanidir. Fakat sistem ülkede uzun yıllar kalıcı olacaktır.
Başkan'ın adı bugün Erdoğan, yarın Aydoğan veya Gündoğan olabilir. Bizim endişemiz, Türkiye'nin geleceğini düşünmekten kaynaklanıyor. İleriki yıllarda kim bu olağanüstü yetkilere sahip olacak? Diyelim ki, Hitler, Saddam veya Pinochet kafalı biri, öyle veya böyle, iktidarı ele geçirdi. Olamaz mı yani?
Peki, o zaman bu memleketin ve çaresiz milletin hali ne olacak?
Bir ülkenin anayasası yapılırken asla kısa vadeli düşünmemek gerekir. Bu sakıncalı sistemi Türkiye'nin başına musallat eden Devlet Bahçeli'nin gazetelerde çıkan bir demecini okudum: "Sabaha kadar ülkemi düşünüyorum!" diyordu.
Ülkesini düşünüyor ha?
Affedersiniz ama güle güle bir hal oldum!
Rahmi Turan Sözcü
***
ABD'lilerin Türkiye'ye mekik dokuması neyi çözdü?
------
Geçen hafta CIA Başkanı'nın ziyaretinden sonra dün de ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford Ankara'ya geldi. Dunford'un Kasım'da ve Ocak ayındaki resmi Ankara ziyaretlerinden sonra bu kısa süre içinde üçüncü gelişi…
Daha öncekilerden bir sonuç çıkmamış, ABD Türkiye'nin çözmek istediği "Suriye'nin kuzeyinde Kürt koridoru kurulmasını önleme sorunu" ile, TSK'nın El Bab'da şehitler vererek DAEŞ'le savaşması konusuyla hiç ilgilenmemişti.
Tam aksine bu süreç içinde defalarca "PYD-PKK'ya desteği arttıracakları" açıklamaları yaptılar ve sonunda gerçekten de onları uçaksavarlar ve zırhlı araçlarla donattılar.
Aynı süreçte biz çok sayıda şehit verdik, Rus uçakları askerlerimizi bombalayarak şehit etti, ABD yine suskundu.
Peki, bu gidiş gelişler Türkiye için neyi çözdü, neyi çözecek?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş önce "El Bab'dan sonra TSK'nın çekileceğini" söylemişlerdi, CİA Başkanı'nın ziyaretinden sonra bu karar değişti. Şu anda El Bab'da DAEŞ'in zayıfladığı söyleniyor, Batı medyası Suriye ordusunun ve PYD'nin El Bab'ın doğusunda bulunduğunu, Esad'ın bazı bölgeleri ele geçirdiğini bildirmişti.
Bu durumda El Bab IŞİD'den temizlenene kadar daha kaç şehit vereceğimiz, temizlendiği takdirde ABD, Rusya, Esad ve PYD'nin nasıl hareket edeceği belli değil.
Türkiye daha sonra Menbiç'e operasyon yapacağını, "Orada PKK-PYD varlığını kabul etmeyeceğini" söylüyor.
ABD "Ortadoğu'da en iyi müttefikim" dediği PYD-PKK'ya karşı Türkiye ile birlikte hareket etmeyi kabul edecek mi?
Rakka operasyonunda Türkiye'nin bulunmasını istiyor ama DAEŞ'e karşı yeterince şehit vermiş olan Türkiye burada da savaşırsa, sonunda Rakka'nın bölünmesi nasıl olacak, kimler nereye yerleştirilecek?
(…)
Milli Savunma Bakanı Işık "ABD'nin Rakka konusunda kesin kararını vermediğini" söylemişti, ABD'nin Menbiç ve Rakka'da PYD ile ilgili planlarını bugüne kadar olduğu gibi saptırarak değil, açıkça bildirmesi şarttır!..
Güngör Mengi Vatan
***
MHP Davasında da hukuk sorunu
--------
…Devlet Bahçeli ve MHP yönetimi evet diyor...
Hayır diyen milliyetçiler ise Ankara'da geniş bir toplantı yapıyorlar. (…) MHP'nin dışında önemli bir potansiyel oluştuğu anlaşılıyor.
İki taraf da milliyetçi fakat referandum tercihleri çok farklı.
… MHP'deki sorun, genel başkan seçimi yapılması için olağanüstü kongre talebiyle başladı. Asliye hukuk mahkemesi bu talebin kanunlara ve MHP tüzüğüne uygun olduğuna karar verdi. Yargıtay uygun olduğunu onayladı. Yargıtay kararına uygun olarak "tüzük kurultayı" yapıldı. Buna göre genel başkan seçimi için kurultay yapılacakken, başvuru üzerine bir mahkeme, bu kurultayın yapılmasını 23 Haziran 2016 günlü kararıyla "tedbiren" durdurdu, kongre yapılamadı.
Tedbir kararı olan dosyalar ivedi olarak görülür fakat bu dosya altı aydır bekliyor.
Nihayet mahkeme bir ay sonrasına, 23 Mart 2017'ye "ön inceleme" koydu. Dava açılıp acilen tedbir kararı verildikten tam 7 ay sonra "ön inceleme" duruşması yapılacak. Tedbirli olup da bu kadar geciken başka davalar var mı, bilmiyorum. Yine sık sık yazdığım hukuk sorunu... Türkiye'de hukuk sorunu hemen her alanda kendini gösteriyor…
Taha Akyol Hürriyet
***
Anayasasılaştırma referandumu
-------
1982 oylaması sırasında "hayır" diyeceğini açıklamış olan Oktay Akbal hapse tıkılmıştı. 2017 oylamasında ise hayırdan yana olanlar, teröristlikle, FETÖ veya PKK yandaşı olmakla (hepsi aynı kapıya çıkıyor) suçlanıyorlar. Aradaki tek fark, 1982'de gazeteciler hapse atılıyorlardı, şimdi işten atılıyorlar.
Ama bu fark da, her iki halde de, evet demek ile hayır demenin eşit derecede özgür olmaması sonucunu değiştirmiyor.
***
İşin daha da ilginç yönü aslında, 2017 referandumundan "evet"lerin hâkim çıkması halinde de hedeflenen meşruiyetin elde edilemeyecek olmasıdır.
7 Kasım 1982'de sandıktan baskıyla çıkan yüzde 91.4 oranındaki "evet" oyu, "12 Eylül Anayasası"na meşruiyet kazandıramamıştır.
Bu durumun nedenini "anayasaların ancak uzlaşmanın yaygınlığı ölçüsünde kalıcı ve meşruiyet kaygısına deva olabileceğini" söyleyerek açıklayan Anayasa Hukuku hocası ve Anayasa Mahkemesi eski üyesi, Prof. Dr. Fazıl Sağlam, "Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa yoktur" diyen 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin 16. maddesine atıf yaparken, değişiklik metninde yargının bağımlı hale geldiğini, kuvvetler ayrılığının çiğnendiğini de vurguluyor. Prof. Sağlam, burada Kemal Gözler'in bir yazısının her şeyi anlatan şu veciz başlığına gönderme yapıyor:
"Elveda Kuvvetler Ayrılığı, Elveda Anayasa"
Ali Sirmen Cumhuriyet