Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Gül yine aynı Gül

TBMM’nin 24. Dönem 2. Yasama Yılı açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “yeni” anayasaya dair ilginç mesajlar verdi. Önemli gördüklerimizden bazılarına temas etmek isteriz.
Gül; “Aziz milletimiz, siz değerli milletvekillerimize uzun süredir özlemini duyduğu, 1921 ve 1924 Anayasalarından beri ilk defa millet iradesine dayanan bir anayasa yapma mesuliyetini ve şerefini tevdi etmiştir... 1982 Anayasası da son yıllarda yapılan çok kapsamlı reformlara rağmen, iç sistematiğini yitirmiş, artık milletimizin ulaştığı demokratik ve ekonomik seviye nazarı itibariyle dar gelmeye başlamıştır.”
Peşinen söylemeliyiz ki, 1876 Osmanlı Kanuni Esasi’si başta olmak üzere bütün anayasalar Türk Milletinin ihtiyacı için hazırlanmış ve dönemin şartlarına göre “millet iradeye” dayanmıştır. Malum tarihi olaylar, bugünün değil, kendi döneminin anlayışına göre değerlendirilmek zorundadır.
Yapılan referandumda, 1961 anayasası %61.7, 1982 Anayasası %91.3 oranında oyla kabul edildi. Türk Milleti’nin iradesi böyle tecelli etti. Buna karşı haklı itirazlar olabilir, ama AKP dönemindeki anayasa değişiklikleri, tek parti, hatta tek adam vesayeti altında, yargı bağımsızlığını 82 Anayasasından daha da zora sokmadı mı?
Yine 82 anayasasındaki, 1987’de Özal’la başlayıp her Meclis tarafından yapılan, toplam l36 değişiklik de uzlaşmayla (AKP dönemi hariç) olmadı mı? Bu değişiklikler, neden “iç sistematiğini yitirmiş, artık milletimizin ulaştığı demokratik ve ekonomik seviye nazarı itibariyle dar...” gelecek şekilde yapılmıştır. Dün gibi yakın tarihlerden, 12 Eylül’de 2010 anayasa referandumundan bahsediyoruz. Meclislerin kabiliyeti mi yetmedi? Böyleyse bu Meclis’e güvenmemiz için elde bir delil var mı?
Yapacaklarını yegane doğru ve meşru göstermek uğruna, geçmişi karalamanın ahlakı bu olamaz.
Konuşmadaki “Anayasanın ideolojisi olmamalı” sözü, bizatihi ideolojinin kendisidir. Milletler ve ona ait devletlerin dünyaya bakışı ve değerleri farklı olduğu için siyasi ve ideolojik varlıklardır. Bu bakımdan anayasalar ideolojik ve kültürel normlardan oluşmaktadır.
İdeoloji olmayacak iddiasının, Anayasanın başlangıç bölümündeki devletimizin meşruiyet kaynaklarını gösteren, tarih şuuru, kültür ve medeniyetimizi temel alan ilkelerini kaldırılmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Böylece devletimizin bin yıllık temelleri değiştirilecek demektir.
“PKK açılımı” ile yapılanlara bakarsak, dünya gerçeğine aykırı bir yola girildiğini söyleyebiliriz. Bu aykırılığa “yüzyılın projesi” dedikleri AB Anayasasından birkaç örnek
verelim.
“Avrupa’nın kültürel, dini ve insani mirasından.. ilham alarak... Manevi ve ahlaki mirasın bilincinde olarak... Avrupa halklarının kültürlerindeki ve geleneklerindeki çeşitliliğe ve üye devletlerin kimliklerine saygılı olarak... kiliseyle sürekli irtibatta bulunarak...”
İşte dünya böyle. Ama bizde zorla, aldatarak kimliksiz, ideolojisiz bir devlet yapısı ortaya çıktığında, bölünmenin kurumsal olarak yolu açılmış olacaktır.
Gül’ün konuşmasında anayasanın “demokratik çoğulculuk” ilkesine göre hazırlanması gerekir dediği ve her Meclis konuşmasında üzerinde özenle duruğu bu kavramı PKK nasıl tarif ediyor bakalım. “Çoğulculuk ilkesi; farkı dil, din, etnik kökenlerin varlığının kabulü... devletin temel amaç ve görevlerini de buna göre belirlenmesi gerekir... bu durum anayasal vatandaşlığın kapsamını da tayin eder.”
Bu tarif “yeni” denilen anayasanın kimliğini belirlemeye yetecek niteliktedir. Yapılmak istenen de bu olsa gerektir. 66’ncı maddedeki “Türk Devleti” ve diğer maddelerdeki “Türk” kavramının çıkarılması halinde, bu devletin artık Türk milletinin değil, “ortakların” devleti olacağında şüphe yoktur.
Gül’ün terörden sıkça bahsetmesine rağmen, terörün sebebi olan bölücülüğün üzerinde hiç durmaması, bu açıdan değerlendirilmelidir. Konuşmadaki, “demokrasi, terörle mücadele etmenin en etkili yolu” ve terör sözünün geçtiği her zaman “daha çok demokrasi ve özgürlük” denmesinin anlamı ne olabilir? Terör de bölücülük de “demokrasiye” oksijen kadar muhtaçtır. Bölücülük ve terör serbestlik ortamında yeşerir ve serpilir.
Sonuç: Gül yine aynı Gül’dür. Erdoğan’ın daha açıktan söylediklerini ambalajlayarak sunmaktadır. Eğer “bölücülükle” meselemiz yok deniliyorsa, terör ve diğerleri araçtır.

Yazarın Diğer Yazıları