Goygoy enflasyonu yüzde 50
Bu yazı, bu yıl, memlekete inişimdeki ilkyazım. Hasret ve kızgınlık var, alışırım herhalde. Şimdiden özür dilerim. Son yıllarda, fiyatları ve yolcu kalitesini, bizimkilerin getirdiği noktadan rahatsız olduğum için, artık milli havayolumuzla uçmayı bıraktım. Onlar, Arap kardeşlerinize hizmet edip, yabancı takımlara destek oluyor.
Uçuş bağlantım, Frankfurt üzerindendi. Yeterli zaman olmasına karşılık, okyanus aşırı uçakla, Türkiye’ye geleceğim uçak arasındaki Frankfurt maceram, ABD ile Avrupa arasındaki farkı da sergiledi. İki kapı arasındaki mesafeyi, 45 dakikada, hızlı yürüyerek alabildim. Elimde, kedim Kömür. Bu bağlantı sırasında, Almanlar sizi, döndürüp dolaştırarak, aynı noktaya getiriyor. Acaba yaşlı insanlar, bu bağlantıyı nasıl yapar sorusu hep aklımda. ABD ile Avrupa arasındaki farkı da görüyorsunuz. Birinde ölçü insan, ötekinde gösteriş. Bizde de öyle değil mi?
Neyse, sağ salim İstanbul’a varıp, bavullarla eve gittim. İstanbul, inanılmaz soğuk. Elektrikleri açıp, bakayım haberler ne olmuş diye televizyonun karşısına geçince, yol boyunca patlamaya hazır sinirlerim, zıpladı. Kayıkçı kavgası, devam ediyor. Bir yandan, Çanakkale zaferi ile oynanan büyük tiyatro. Bunda bile, tüm Türkiye’yi düşünmedikleri ortada. Ülkenin muhalif siyasi partileri yok.
Bu zaferi, Osmanlı’nın son zaferi olduğu için mi kutluyorlar sorusu aklımda. Zira Cumhuriyetin zaferlerini, nedense pas geçiyor arkadaşlar. Ne Sakarya, ne de 30 Ağustos. Onlara, düşkün değiller. Anlaşılan, hâlâ ülkeyi dünyanın en itibarsız bir noktasına taşıdıklarının farkında değiller. Nerede ise, Amazonlardaki kabile reislerini çağırmışlar. Dünya liderleri yok. Bana kalkıp da İngiltere veliaht prensi geldi ama... diyenlerin sesini duyar gibiyim. İyi de Prens Charles, tavuk çiftliği açılışına da gidiyor.
Bu savaşı, ne özverilerle kazandığımızın farkında olmamaları içimi acıttı. Acaba bu kutlamayla, Ermeni soykırımına misilleme mi amaç? Sanmam. Aynı saatlerde, Washington’da Türkler, ellerinde Türk bayrakları ile sokaklarda, babamız, atamız, katil değil yürüyüşünde. Bu arada, Azerbaycanlı bir Türk’ün elindeki bayrağı, otomobille geçen, bir Ermeni kapınca, çıkan kavga sonucu tutuklanması. Türklerin, Amerikan polisine isyan etmeleri, polise bayrağın ne kadar kutsal olduğunu anlatmaları. Polisin anlamadığından eminim. Hoş bizde de, Ankara ve Güneydoğu’da o bayrağın nimetlerini yiyip anlamayanlar gibi.
Ev uzun zamandır bomboş olduğu için buzdolabı tamtakır. Geleneksel, her açılışta yaptığım, belirli maddelerin alışverişine çıktım. Gözlerim, yerinden fırladı. Hani, bize teğet geçtiği söylenen, ekonomik kriz meğer herkesi delip geçmiş. Altı aylık arada, geçen sefer 180 lira tutan, aynı kalem alışveriş, bu kez 290 lira yazdı. Fark 110 lira. Etin kilosunu, domatesin ve hatta portakalın ne kadara geldiğini yazmayacağım. Siz zaten biliyorsunuz.
Adını ne koyarsanız, hangi kalemleri ölçü alırsanız alın, bana göre enflasyon, şu anda yüzde elli. Ben giderken dolar 1.80 idi geldim 2.73. Buyurun. Dünyada dolar kıymetleniyor yalanının arkasına sığınmayın. Allah; emekli, memur ve yoksulun yardımcısı olsun. Ağalarınsa keyfi yerinde. Saraylarda yediklerinin, bindikleri arabalarla, benzinlerinin parasını siz ödüyorsunuz. O beğenmediğimiz Papa bile sade ve ucuz bir otomobile binerken, bizim Diyanet İşleri Başkanı’nın aracı milyonlarca lira ile dudak uçuklatıyor.
Bahçe, rezalet durumda. Her yıl geldiğimde yeşermeye başlayan etraf, donarak yanmış bitkilerle dolu. Ağaçlar, sanki yeni yapraklanıyor. Oysa neredeyse Mayıs ayına gireceğiz. Bu da, bu sene sebze ve meyve için, önümüze nasıl bir fatura konacağının işareti. Sahipsiz hayvan, kedi ve köpek sayısında, inanılmaz artış var. İnsanlarda, bıkkınlık ve teslimiyetçilik. Bunun, önümüzdeki aylarda yapılacak seçimlere yansıması beni şaşırtmayacak. Ama goygoya devam.
Sevgili okurum, moralinizi bozacak bir tablo çizdiğim için, özür dilerim. Ama siz, zaten bu ortam içinde yaşıyorsunuz. PKK ile iktidarın kavga ediyor görüntüsü ardına gizledikleri, ülkenin Güneydoğu’sunun peşkeş çekilişi. Hapisteki katilin salıverilmesi söylemi, artık miting meydanlarında. Oy verirken, çıkacak sonuç, sizlerin bayrağınızı ne kadar sevdiğinizi, dedelerimizin kan akıtarak bizlere bıraktığı topraklara ne kadar sahip çıktığınızı sergileyecek. Sonra oturup, hep birlikte ağıt yakmayalım. Oy vermek için, o odaya girerken, bir kez daha çocuklarınızın suratına bakın. Onlara, bugünü kurtarmak için, nasıl bir eğitime razı olduğunuzu ve nasıl bir Türkiye ve gelecek bırakacağınızı düşünerek girin derim.